Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ocak '07

 
Kategori
Blog
 

Buluşma gecesi hırsızlık yaptım, yaramadı!

Buluşma gecesi hırsızlık yaptım, yaramadı!
 

Arkadaşlar! Utanarak itiraf ediyorum ki, bizim kardeşliğin büyük buluşma gecesinde hırsızlık yaptım ama yaramadı! Ahan da açık açık söylüyorum ve her kim ki benim blognot defterime ve kalemime tenezzül ettiyse, helal melal de etmiyorum işte!

Hani bizlere minik, şık bir karton çanta içersine konulmak suretiyle hediye edilen blgnot defteri ve kalemler vardı ya? Bende maalesef ikisi de yok! Çünkü, manto taklidi yapan battaniyemi çıkarıp da, oradaki ayaklı askıya asarken, minik çantayı elimde tutmakta zorlanacağımı bildiğimden ve işin kötüsü, omuz çantam gibi çaprazlamasına göğsüme asmam da mümkün olamadığından, mantomla birlikte oracığa asmıştım. Asmıştım ama, gelin görün ki mantomu giydikten sonra elimi askıya attığımda, benim kırmızı çantanın yerinde yeller esiyordu...

Ama olmaz ki! Böyle de yapılmaz ki! Blognot da pek şirin ve sıcak bir şeydi fekat kaybolup gitmişti amaaaaaaa...

Hemen oracıkta, o anda, tam da ozamanda, şimşek gibi fişek gibi bir kurtuluş planı yapıverdim. Bu planı yapmak konusunda pek zorlandığım da söylenemezdi aslında çünkü benim kaybolan çantacığım yerine, askıda asılı duran diğer çantalar, kırmızı rengin tüm cazibesi, sıcaklığı ve çekiciliği ile orada, tam da gözümün önünde yani "Nal gibi" durmaktaydılar!

Birden bire (kırmızı rengin sıcağından olsa gerek) allar bastı yüzümü ve çaktırmadan etrafı kolaçan etmeye başladım. İçimden bir ses "Salaklık yapma işte Leyla! Kalktın buralara kadar geldin! Ahan da yanına kar kalacak tek dünya malı bu hediye çantası!" diye yırtınırken, öbür ses "Şişşşt! Saçmalama Leyla’cığım. Çek elini bakim! Cık cık cık! Düşünmesi bile ayıp, görmiim bi daha! Dünya malı dünyada kalır, unutma! Değer mi bir blognot için?!!" diye bastırıyordu!

Ve benim elim de bir uzanıp bir geri çekiliyordu ki, son hamlesinde elimin kırmızı çantayı askıdan alıp geri çekildiğini fark ettim! Tamamen istem dışı! Tamamen rastlantı!

Bak şu kırmızı çantacığın yaptığına yaa! Benim çantamı oradan birileri okutmuş diye sen üzül! Hatta üzülmek ne kelime, kahrol! Hiç üşenme, orada asılı olduğu yerden zıpla, gel benim elime yerleş!

Çok mahcup etti beni kendileri ama "Oh bee! Artık benim de bir blognotum ve kalemim var" diye sevinerek, içimdeki iyi olan Leyla’dan da "İyi halt ettin, aferin! Çok lazımdı sanki! Bu güne kadar blognotsuz yaşadın da bir yerin mi eksildi?!! Şimdi n’oldu? Bak bakayım kafana tüy dikmişler mi? Kaç tane tüy sayabilecen! Rezil! Utanıyorum senden!" azarlarına karşılık ben de "İyi ama benim suçum değil ki! Kendi gelmiş elime! Hem ben bişey arakladım sayılmaz ki! Hepimize birer tane hediye ettiler ve işte bende de bir tane var!" savunmalarıyla, arkadaşlarıma katıldığım gibi Nevizade’de buldum kendimi!

Haset fesat fitne fücurluğum orda da devam etti elbette! Sesini çok güzel zanneden Melda’ya bir ders vermek lazımdı, öyle değil mi arkadaşlar?!! O ne ööle hakkaten yaa? Ses varmış gibi bir de herkes alkışlamıyor mu sinir oldum hakkaten! Bak Melda’cığım, sen gel ablanı dinle, şarkılarını türkülerini yanında ben gibi büyük ses sanatkarı(!) yokken oku! Yoksa her zaman ezilmeye mahkumsun bacım! Bir dost! İmza: Leyla Ablan...

Nerde kalmıştık? Hımm! Ok!

Ben de hiç adetim olmadığı üzere (hiç sevmem şarkı türkü çığırmayı) atıverdim kendimi sahneye, ve orkestrada ki arkadaşlara da psikopat olduğumu, yeterli sayıda vukuatım bulunduğunu ve eğer benim muhteşem(!) sesimle iki türkünün belini kırmama izin vermezlerse, orayı dağıtacağımı söyleyerek(tehditten uzak yumuşacık ve ikna edici tarzımla) aldım mikrofonu. (Ayıp olmasın diye, çocukları mahcup etmemek üzere bana aslında nasıl yalvardıklarını da söylemiyorum. Israr falan etmeyin canım! Söylemiycem işte!)

Başladım orlarda bülbüller gibi şakımaya(!). Tabii ki başta orkestra elemanları ve bütün dinleyiciler sesimin ve sahne hakimiyetim karşısında tutulmuş bulunduklarından, dolayısıyla büyüleyici sesimle(!) transa geçmiş orkestra elemanları çalmadan çığırmaya devam edemeyeceğimden, tek bir türkü ile yetinmek durumunda kaldım ve bütün blogger arkadaşlarıma normal yaşamlarını hediye ettim. Ama ben sahneden inerken ortalığın yıkılır gibi beni alkışlamalarına ve "Yaşaa! Nurol! Hamiyet Yüceses haltetmiş! Bi dahaaa! Bi dahaaaaaaa! Bi dahaaaaa!" diye ortalığı çınlatmalarına rağmen, tevazu göstererek yerime oturmayı tercih ettim (Tabii, orkestranın bana ‘Lütfen bi daha söylemezseniz iyi olur’ ricasında bulunduğunu, eğer o geceye katılmayan arkadaşlardan bi duyarsam, o ihbarcıyı bulacağımdan ve kendisini zifte bulayıp, kuş tüyleri yapıştırmak suretiyle, şan olsun diye İstiklal Caddesi boyunca, aynı orkestra elemanları eşiliğinde dolaştıracağımdan da şüphesi olmasın! Aha buradan uyarıyorum, ona göre!)

Neyse..

Benim müthiş performansımın büyüsü geçince aramızdaki müzisyen eskisi Alptekin Yıldız arkadaşımız çıktı sahneye ve hepimize işkenceler çektirdi! Yok kardeşim yok! İnsan biraz haddini bilecek! Bak bana! Benim tevazuumdan örnek al pliiz! Melda’da da, Alptekin de de bi numara yok, ben söylemiş olayım! Hele de Melda (Derhal bu kızın ayağını kaydırmam lazım buralardan, iyi okuyor valla! Çok tehlikeli!)

Ayağını kaydırmak deyince!

O Fulya yok mu o Fulya?

Amaaaan! Görmeniz lazımdı arkadaşlar! Bi afra, bi tafra! Küçük dağları ben yarattım flan değil, adeta "Everest’in tapusu benden sorulur havalarındaydı.. yazdıkları da bişeye benzese gam yemeyeceğim! Buradan kendisine bir kıyak yapıp, insanlık vazifemi yerine getirmek boynumun borcu! Bak Fulya’cığım.. Dost acı söyler! Senden bi şey olmaz, haberin olsun! Ne ööle? Üç beş tane afili cümle kuruyorum diye yazar mı sandın sen kendini? Bak, benim yazdıklarımı oku ve biraz feyz almaya çalış çocuğum! Bilmemek ayıp değil ama öğrenmemek ayıp! Sen öğren! Ama hep beni okuyarak öğren olur mu? Hem dikkat ediyorum hep benden araklıyorsun yazılarını sonra da ortalıklarda kasım kasım kasılıyorsun! Gel itiraf et! Ablacım büyüksün de! Belki uzlaşabiliriz..(Kesinlikle ayağını kaydırmam lazım bu kızın ama çok uzak! Bilgisayarının yanına muz kabuğu koyup ayağını kaydırsam diyorum ama bu planım ilk Osmaniye ziyaretine kadar beklemek zorunda! Dolayısıyla siz de bu süre zarfında Fulya’nın berbat(!) yazılarına katlanmak zorundasınız arkadaşlar, üzgünüm.. Elimden şimdilik bir şey gelmiyor maalesef!)

Bu arada, çok kalabalık olduğumuzu görünce kendi aramızda bir altın günü mü tertip etsek diye düşünmedim de değil hani?! Herkes birer gram altın parası verse yeter ayol, bu kadar adamız burada! Bu fikrimi, ilk çekilişte kendi ismimi nasıl çıkartabilirim katakullisine yanıt bulur bulmaz, projelendirip sizlerin hizmetine sunmak istiyorum. Ama biraz beklemeniz gerekecek! Malum, çok kalabalığız ve benim kendi ismimi çektirmek için yapmam gereken kombinasyon hesapları biraz uzun sürebilir..

Nerden başladım, nereye geldim ama sizlere (en çok da gelemeyen arkadaşlara) gece ile ilgili çarpıcı notlar aktarayım derken, blognotumu kaybettiğimi söyleyemedim.. Her ne kadar her kesin birer hediye hakkı olsa da, benim hediye biraz farklı yollarla elime geçmiş olduğu için galiba, hayır etmedi ve gecenin sonunda gene kayboldu!

Vallahi de billahi de kayboldu!

Boşuna dememişler "Haydan gelen huya gider" diye ama..

Ganimet olarak kalem ve blognot edinememiş olsam da çok eğlendiğimi söyleyebilirim arkadaşlar! En kısa zamanda bi daha yapalım bence..

Ama tekrar bir araya gelmeden önce, Milliyet gazetesi yönetimini ve bizlere sabırla yaklaşan ve büyük emekleri geçen editörlerimizi, ilk buluşmada yaptıkları gafı düzeltmeye ve onları bu müthiş eksiklerini kapatmaya davet ediyorum! Eminim kendileri de farkındalar ama büyüklük bende kalsın diyeyim ve gene de söyleyeyim bana karşı hatalarını.

Bir dahaki sefere, lütfen benim size şahsen yollayacağım anket sonuçlarını ciddiye alaraktan (Anketi kime nasıl yaptırdığım sizi hiç ilgilendirmez), üzerinde "Sitemizin en beğenilen, en güzel yazan, en çok yazan, en çok okunan, en çok yorum alan, en çok mesaj atan ve alan ve en sevilen büyük yazarı Leyla Önder’e bizi şereflendirdiği için saygılarımızı sunuyoruz" yazan bir plaket hazırlatmayı unutmasınlar!

Bu seferkini sizin beni görecek olmanızdan kaynaklanan büyük heyecanınıza ve toyluğunuza veriyorum ve büyüklük bende kalsın deyip, affediyorum.

Ama bir daha olmasın, olur mu?!!

 
Toplam blog
: 117
: 2206
Kayıt tarihi
: 22.06.06
 
 

1969 İstanbul'unda açmışım gözlerimi bu dünyaya... Ege Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu, şimd..