Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

22 Aralık '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Cahit SıtkıTarancı:Ölümün ve Hüznün Şairi

Cahit SıtkıTarancı:Ölümün ve Hüznün Şairi
 

Şair vardır, aşkı yazar, "Aşk okur, aşk dokur". Şair vardır; yağmur yağdırır, kar yağdırır ayrılıklar üzerine, yüreğiniz üşür, iliklerinize kadar hissedersiniz. Bazı şairler ise yalnızdır, paylaşamazsınız....Mapushaneyi anlatan şairler vardır; Hasretinden Prangalar Eskitir. İner Yedi Kol Demiri yüreğinizin kapılarına. Kendi kendinizin mahpusu olursunuz. Bir şairimiz de vardır ki, ölümden söz eder, söz etmekle de kalmaz ölümün melankolik hüznünü yaşatır bize.

Her adımda ona biraz daha yaklaştığını bildiğindendi belki de, yaşamımızdaki tek gerçeğin ölüm olduğunu ince bir hüzünle anlatışı.Cahit Sıtkı Tarancı, şiirlerindeki o yumuşacık temasla ruhumuza dokunarak, asla korkulacak bir şey olmadığını anlatır ölümün.Korkulan değil, çoğu kez kavuşmak istenilendir ölüm:

"Uyanır gibi birden, bir korkulu rüyadan / O içimden sevdiğim, benim olan dünyamdan / Bir ses bana 'gel' dese, ben o sesi işitsem / Kimsecikler duymadan bir kapı açıp gitsem!" (1)

Bir kapı açıp kapatmak kadar kolaydır ölüm. Oysa bizim "Alıştığımız bir şeydi yaşamak!" Ve yaşamımızın zamanla sınırlı oluşundandı içimizdeki o hiç bitmeyen sancı. Şairimiz, neresinde durduğumuzu bilmediğimiz bir ömrü yaşamanın ortak hüznünde birleştirir yüreklerimizi. Her okuyanın aynı duyguları paylaştığı "Otuz Beş Yaş" şiiri, kalan ömrümüzün gerçeklerini yansıtan bir ayna değil midir?

"Şakaklarıma kar mı yağdı ne var? / Benim mi Allahım bu çizgili yüz? / Ya gözler altındaki mor halkalar? / Neden böyle düşman gözükürsünüz / Yıllar yılı dost bildiğim aynalar? (...)

Aslında bir isyan şiiridir Otuz Beş Yaş. Yaşamın ona hazırladığı kötü sürprizden habersiz, geçip giden gençliğin ardından yazdığı bir tür ağıttır bu şiir.

Tarancı'nın aşkları da hüzünlüdür. Kendini çok çirkin bulan bir adamın yaşadığı ruh haliyle yaşar aşklarını da. Ve Elbette tek kişilik aşklardır bunlar...

"Ne olur içimde her zaman bir ümit, / Her uzak şey gibi, öyle yalnız hayal / Yalnız rayiha, renk,şarkı halinde kal" (2)

Bu dizeleri içinden de olsa söylediği biri var mıydı bilemiyorum ama içindeki o kocaman boşluğu dolduracak kadar fazla dostu olmadığı bir gerçekti...

"Neden sonra farkına varıyorsun / Etrafındaki korkunç ıssızlığın / Yar olsun, dost olsun ne arıyorsun / Adresi belli mi vefasızlığın? "

"Aşk! Dostluk! Hepsi dökülen yapraklar / Çıplak bir ağaç, durgun suda aksin / Yalnızlık dediğin hayatta başlar / Kabir boyunca devam etmek için." (3)

Nedir bu yalnızlığın, melankolinin, ölümü böylesine kabüllenişin nedeni? Yüreğinin dışa örtük kapısı ardında saklı çekingen, aşırı duygusal bu adam yaşama neden böyle kaygılı bakıyordu?

Alınan iyi bir eğitim, sahip olunan iyi bir yaşam, insanı her zaman mutlu etmeye yetmediğindendi belki de. Yaşadığı bohem hayatın içinde dostlarıyla yalnızlığını paylaştığını söylemek elbette zor. Ama bir şey vardı onu yaşama sıkıca bağlayan. Dostluklardan da, aşktan da öte bir şey: Şiirdi bu!

Ve şiirdi onu ölüme rağmen ölümsüzleştiren... Ölüme karşı isyankar bir ruhu, ölüm ancak bu kadar ölümsüz kılabilirdi...

"Kapımı çalıp durma ölüm / Açmam / Ben ölecek adam değilim!" (4)

Derken haklıydı Tarancı. O, ölecek adam değildi kırk altı yaşında.

Zaten ölmedi de!

1- Bir Kapı Açıp Gitsem

2- Sen de Her Şey Gibi

3-Neden Sonra

4-Ben Ölecek Adam Değilim

 
Toplam blog
: 235
: 2079
Kayıt tarihi
: 26.09.07
 
 

Burada yazarken kim olduğumuzun, ne olduğumuzun bir önemi olmadığını düşünüyorum. Önemli olan yaz..