Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ağustos '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Can yelekleri ne tarafta?!

Can yelekleri ne tarafta?!
 

Her şeyin, ama her şeyin bir sonu olduğunu yazmışım bir zamanlar bir kenara. Hani lise yıllarında ille de bir defter tutulur ya, işte öyle bir deftere yazmışım. Hangi tarihteydi kaç yaşındaydım bilinmez ama, ta o zamanlar bazı şeylerin farkına varmışım, üstelik haklıymışım...

Evet, her şeyin bir sonu var. Hayallerin, mutlulukların, umutların, acıların, aşkların, sevgilerin, hüzünlerin, dertlerin, yaşamın...

Hayaller konusunda şöyle yazmışım: Hayaller bir noktaya kadar sürer, sonra söner gider. Amacınıza ulaşmanız ya da hayal kırıklığına uğramanız, hayallerinizin sonunu getiren etmenlerdir, başka seçenek yoktur.

Mutluluklar ise gelip geçicidir. Size asır gibi gelen bir süre boyunca beklediğiniz mutluluğu tam da elde etmişken, hiç hesapta olmayan bir şey olur ve mutluluğunuzun tadı damağınızda kalır. Ama yaşanmış yaşanmıştır, bununla yetinmeyi bilmek gerekir, o ayrı... Bilirsiniz, bir ilişkinin hep sadece başlangıcı güzeldir, sonra işler sarpa sarar. Bu doğanın kanunu ve bunu kabul etmek gerekir en baştan.

Umutlar da bir gün tükenir. Beklediğiniz, umut ettiğiniz şeyin gerçekleşmeyeceğine tamamen inandığınızda kendiniz bile farkında olmadan umudunuzu yitiriverirsiniz bir anda. Ancak, her şeye rağmen umudunu yitirmeden, bir şeyin olmayacağını bile bile umut bağlamaya devam edebilen bir insan varsa, o kaçığın tekidir kanımca.

Ve acılar... Acılar da bir gün bitecektir. Ama her acı, kendine özgüdür; yani hepsi ayrı ayrı zamanlarda, birbirinden bağımsız olarak tükenir. Hem acılar güzel günlerin habercisidir der büyüklerimiz, acıların da değerini bilmek gerekir belki de; kim bilir...

Aşkların ve sevgilerin de mutlaka bir sonu vardır. Ya yere göğe sığdıramadığınız o "doğru" insan hakkında yanıldığınızı anlarsınız, ya da uzun yıllar geçtikten sonra bir de bakmışsınız ki, aşktan eser kalmamış ve her şey alışkanlığa dönüşmüş. Ne de olsa, ölümsüz aşklar yalnızca efsanelerde olur, değil mi?

Hüzünler de asla kalıcı değildir. Hani hüzünlü anlarımızda hep "Neden ben?" deriz ya, hani psikolojimiz altüst olduğunda bu durumun sonsuza dek süreceğine inanırız ya, ve her şey üstümüze üstümüze gelir de kendimizi salarız, depresif bir hal alırız ya; hepsi geçici işte bunların. Aradan zaman geçince geriye dönüp bakarak sadece güleriz. "Ne kadar da abartmışım" deriz hep. Kısaca, hiçbir hüznün sonsuza kadar süremeyeceğini de anlamışım o zamanlar; en azından gözlemleyerek ya da şahit olarak...

Dertler ise, en az hasarla atlatabilmeyi, en kısa zamanda kurtulabilmeyi umduğumuz, büyüdükçe üst üste yığılan, yığıldıkça da büyüyen ağırlıklarımızdır. Ama onlar da sonsuz değildir. Her şey kendimizde bitiyor, her ne kadar çok az kişi bunun farkında olsa da... Hayatımızın her ânında önümüze seçenekler, fırsatlar sunuluyor ve önemli olan da bunları değerlendirme konusunda cesaretli olmak, gerektiğinde risk almak. Dertlerle yaşamayı ise bilmek gerek, bir düşünür boşuna dememiş "Dertlerimiz, hayatta olduğumuzu kanıtlıyor" diye...

Yaşam konusuna gelince... Hiç tartışmasız, ne ezeli, ne de ebedidir yaşam. Bu zaten bilinen bir gerçek.

Her şeyin bir sonu olduğuna dair son bir kanıt: Ölüm. Her şeyin sonunu en kısa yoldan getiren tek ve en soğuk kelime. Tek bir şey dışında. Ölümün, sonunu getiremediği tek şey; ayrılıklar.

Ayrılıklar asla son bulmaz. Herkes hayatında her an birini kaybedebilir; sevdiklerinden, sevmediklerinden, tanıdıklarından, tanımadıklarından, herkesten her an ayrılabilir. Bu kaçınılmaz bir şey elbette. Hep farklı hikayeler, ama hep benzer bitişler...

Şimdi; neden bu kadar karamsar bir yazı yazdığımı merak etmeyi bırakıp, ben ayrılıklar içinde boğulurken seyirci kalacağınıza, söyleyin bana: Şu lanet olasıca can yelekleri ne tarafta?

<özlem boral="">
 
Toplam blog
: 152
: 1957
Kayıt tarihi
: 19.08.06
 
 

Ortada bir problem görüyorsak bu bizim de problemimizdir. Ve eğer 'birisi'nin bu konuda bir şeyle..