Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Ağustos '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çanakkale Masalı

Savaş yorgunu topraklar…

Homeros’tan günümüze, savaşlar anlatılmış Çanakkale ile ilgili… Benim düşüncelerimde; savaş yorgunu olmuş Çanakkale toprakları… Bu yorgun topraklarda sevgi, huzur ve barış çiçeklerinin tomurcuğa durup, sonra da açıp tohuma dönüşmesini diliyorum. Ve savaş yorgunu toprakların üzerinde yaşayan çocukların, barış huzur ve sevgiyle nefes almasını düşlüyorum.

Bu sebeptendir ki ; yazmış olduğum Çanakkale Masalı isimli masalımı, aynı isimli oyun metnimi ve tasarladığım tişörtleri; lütfen kabul ederlerse, öncelikle Çanakkale Çocuklarına ve tüm dünya çocuklarına hediye etmek istiyorum… Bu düşüncemi paylaşmaya katkısı olanlara ; şükran ve teşekkürlerimi sunarım… Sağlık , sevgi ve hoşça kalmanız dileğiyle.

ÇANAKKALE MASALI

· <ı>Çok çok çok eski zamanlarda yaşamış bir ailenin masalı bu...Bu aile, bizim bu gün üzerinde yaşadığımız topraklarda yaşamış...Adam, bahçesinden aldığı toprakla suyu karıştırıp çamur yaparmış. Bu çamurdan, çok çok güzel çanaklar üretirmiş. Yapmış olduğu ürünleri satıp para kazanırmış. O zamanlar, para yerine deniz kabukları kullanılırmış... Zamanla adamın adı unutulmuş ve yaptığı işle anılır olmuş. Komşuları adama “Çanak bey...” demeye başlamışlar... Çanak Bey’in çok sevdiği; gül tenli, gül yüzlü ve gül kokulu bir de karısı varmış. Güller gibi güzel olan bu kadın, gülleri pek çok severmiş. Bahçesinde bol bol gül yetiştirirmiş. Komşuları, Çanak Usta’ nın karısına, güzelliği ve güllerinin bolluğu nedeniyle Gülübol Hanım diyorlarmış...Çanak Bey ve Gülübol Hanım’ın birbirinden güzel, birbirinden sevimli, Ayvacık, Bayramiç, Biga, Bozca, Çan, Ece, Ezine, Gökçe, Lapseki, Yenice …isimli çocukları varmış. Ama içlerinden Gökçe ve Bozca çok yaramazmış...Çanak Bey, Gülübol Hanım ve çocukları hep birlikte yaşayıp gidiyorlarmış...

· <ı>Masal bu ya!...Günlerden bir gün, çok çok uzaklarda kasırgalar, tufanlar başlamış...Yağmurlar ve sert rüzgarlar Çanak Bey ve ailesinin yaşadığı yerlere kadar esip gelmiş. Hava bir karışmış bir kararmış ki; yer yerinden oynamış...Çanak Bey hemen yaptığı çanakları, yakınlardaki kalenin içine taşımaya başlamış. Gülübol Hanım da çok sevdiği güllerinin arasına karışıp, onlara sarılıp kucaklayıp korumaya çalışmış. Bu arada, çocuklarına seslenip durmuşlar, ama avazları duyulmaz olmuş rüzgarın uğultusundan...Yağan yağmurlardan her tarafı sel almış. Sel suları önüne çıkan tüm varlıkları sürükleyip götürmüş. Korkutucu ve büyük bir felaket yaşanmış... Fırtına ve yağmurlar dindikten sonra bir de ne görsünler! Çanak Bey ile Gülübol Hanımın yaşadığı topraklar ikiye ayrılmış. İkiye ayrılan toprağın tam arasından gürül gürül akan kocaman su oluşmuş...Çanak Bey suyun bir yakasında, Gülübol Hanım öteki yakasında kala kalmışlar. Boğazdan geçen gemilerin kaptanlarına birbirlerini sorup durmuşlar. Tüm ailenin hayatta olduğunu ve karşılıklı iki kıyıda yaşadıklarını öğrenmişler. Düşünmüşler taşınmışlar, ağlayıp yakarmışlar ama bir birlerine kavuşamamışlar. Çaresiz kaderlerine razı olmuşlar...Çanak Bey, akan suyun bir yanında çanaklarıyla; Gülübol Hanım karşı kıyıda gülleri ile yaşamaya çalışmışlar. Yaşanan bu felaketin ardından çocuklarını kalenin içerisinden ve gül yapraklarının arasından bulup çıkartmışlar. Ama Gökçe ve Bozca’ dan uzun bir süre haber alamamışlar. Her ikisinin yüreğinde de evlat hasreti, acıya dönüşmüş... Günlerden bir gün, iki kıyının arasından akan suyun üzerinde, beyaz kanatlı martılar dolaşmaya başlamış...Çanak Bey, martılar kendi kıyısına yaklaştıklarında, onlara seslenip çocuklarını sorarmış. Gülübol Hanım da karşı kıyıdan feryat edip ağlarmış. “Ah! Çocuklarımın nerede olduğunu bir öğrensem...” dermiş... Ve bir gün martılar, Gökçe ve Bozca’ dan haber getirdiklerini müjdelemişler, Çanak Bey ve Gülübol Hanım’a...Nasıl sevinmişler, nasıl sevinmişler bir görseniz...Gökçe ve Bozca kardeşler bir birlerine yakın mesafelerde yaşamlarını sürdürüyorlarmış. Onların da arasında sadece suyun uzaklığı varmış. Çanak Bey ve Gülübol Hanım’ ın arasından akan suyun sonunda aşağılarda bir yerde yaşıyorlarmış iki kardeş. Gökçe ve Bozca, durgun ve sakin havalarda bir birlerini; öteki kardeşlerini hatta Çanak Bey ve Gülübol Hanımı da uzaktan da olsa görebiliyorlarmış...Gökçe, ıssızlığını ve sessizliğini bozmamış hiç. Zaman zaman kükreyip “ Ulaşılmaz olabilirim, ama ben buradayım!...” diye öfkeyle haykırırmış...Bozca ise kıpır kıpır ve hareketli bir yaşam sürmeyi severmiş. Bedeninden fışkıran asmalar, bol bol üzüm verirmiş...Denizin ve üzüm bağlarının keyfini çıkartıp, cıvıl cıvıl bir yaşam sürüyormuş...Kim bilir kaç yıldır yaşarlar böyle birbirlerine hasret... Suyun ayırdığı sevgililer gibi... İki kardeş ada ve iki kıyı karşı karşıya, ama özlem dolu...Ayrı ayrı ve uzak mesafelerde olsalar da; bir birlerine olan sevgilerini hiç eksiltmemişler yüreklerinden...

· <ı>Rüzgarlar hep eser; kimi zaman deli kimi zaman hafif nemli. Esintiler Gülübol Hanımın yüreğinin yangınıdır. Esinti durduğunda bilirsiniz ki; Gülübol Hanımın göz yaşları yağmur olup iner üzerimize...

· <ı>Boğazın üzerinde uçup duran martılar da bu masalı anlatıp dururlar. Kanat seslerini, ıslıklarını ve çığlıklarını duyarsanız bir gün; kulak verin lütfen martılara. Bu garip masalı sizinle paylaşmak istiyorlardır mutlaka...

ÇANAKKALE MASALI (OYUN METNİ)

Oyuncular:

Masal Perisi- Oyunu anlatır ve akışını sağlar.

Çanak Bey

Gülübol Hanım

Ayvacık

Bayramiç

Biga
Bozca

Çan

Eceabat

Ezine

Gökçe

Lapseki

Yenice

I.Kaptan

II.Kaptan

Martı

Oyuncu mevcudu arttığında; Çanak Bey’in çanaklarını ve Gülübol Hanımın Güllerini oyuncular canlandırabilirler.

Dekor: Sahnenin arkasında boydan boya uzanan Çanakkale Haritası asılır. Haritada Çanakkale Boğazı yerine Çanakkale Masalı yazılır.Felaket yaşandıktan sonra, uzun ve mavi bir bezle boğaz canlandırılır.

Sesler: 1-Sahnelerin değişimi, derlenmiş Çanakkale türkülerinin müzikleri ile olur…

2- Felaket sahnesinde yağmur, rüzgar, gök gürültüsü ile felaket sesi oluşturulur.

3- Martı sahneye çıktığında dalga sesleri ve martı çığlıkları kullanılır.

<ı>(Sahne arkasından gelmekte olan müzi<ı>ğin<ı> <çemberimde gül="" oya=""> sesiyle oyun ba<ı>şlar.<ı>Masal perisi , sahneye girer. <ı>Ş<ı>a<ı>ş<ı>kınlıkla etrafına bakınır. <ı>İ<ı>zleyicileri görünce durup dikkatle tüm seyircileri izler. Müzik susar.)

Masal perisi- Ah!...Çok af edersiniz; yanlış gelmedim değil mi? Sizler Çanakkale Masalını dinlemek için mi buradasınız?… (<ı>Eliyle kula<ı>ğ<ı>ına dokunur) Anladım efendim anladım…Benim ismim masal perisi. Masallar ülkesinden geliyorum… Sizlere Çanakkale Masalını anlatacağım… (<ı>Müzik <ı>çemberimde gül oya> ba<ı>şlar. <ı>Masal perisi yere e<ı>ğ<ı>ilip, masal kitabını eline alır. Sayfalarını karı<ı>ş<ı>tırarak sahnede dola<ı>ş<ı>ır... Buldu<ı>ğ<ı>u bir a<ı>ğ<ı>aç kütü<ı>ğ<ı>ünün üzerine oturur. <ı>İ<ı>ki eliyle kitabı açar ve anlatmaya ba<ı>ş<ı>lar. <ı>Müzik susar.)

Masal perisi- Bir varmış bir yokmuş...Evvel zaman içinde kalbur saman içinde...Develer tellal iken, pireler berber iken...Ben, dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken... Çok çok eski zamanlarda, bu topraklarda bir aile yaşarmış... Bu ailenin babası, çamurdan, çok çok güzel çanaklar üretirmiş. Yaptığı çanak çömlekleri ihtiyacı olanlara verip, karşılığında ekmek, süt, peynir gibi yiyecek maddeleri ve giyecekler alırmış...Böylece ailesini geçindirip gidermiş...Adamın yaptığı çanak çömlekler çok uzaklardan da bilinir olmuş...Bu arada adamın gerçek adı unutulmuş. Ve adama herkes ÇANAK BEY (<ı>sahne arkasına do<ı>ğ<ı>ru kafasını uzatır, yüksek sesle sanki çanak beyi ça<ı>ğ<ı>ırır gibi seslenir) demeye başlamış…

(<ı>Müzik.<ı>ğ<ı>ine versinler.> Masal perisi çanak Beyi merakla bekler. Çanak bey kuca<ı>ğ<ı>ında çanaklarıyla sahneye çıkar.Müzik susar.)

Çanakbey- Çanak çömleklerim vaaar… (<ı>diye seslenerek sahneye çıkıp kuca<ı>ğ<ı>ındaki çanakları sahneye yerle<ı>ş<ı>tirir. Ve konu<ı>ş<ı>masına devam eder) Çanak Bey derler benim adıma…Kucağımdaki bu çanakları kendim yaptım Bana çok keyif verir çamurla uğraşmak… Siz bilir misiniz çanak çömlek nasıl yapılır.(<ı>biraz dü<ı>ş<ı>ünür dü<ı>ş<ı>ünür ve birden kafasını kaldırarak) Tarlaların arasından geçen, bizim sarı çayın, killi çamurunu bir güzel yoğururum. Sonra da bu çamura şekil veririm…Ardından; fırına atıp bir güzel pişiririm. Böylece çamura hayat veririm. Çok uzaklardan bilinir benim yaptığım çanak çömlekler… İşte bu yüzden herkes bana Çanak Bey diye seslenir…(<ı>Müzik <ı>Versinler versinler sevenleri sevdi<ı>ğ<ı>ine versinler>ba<ı>şlar.<ı> Çanak bey sahneden çanaklarını toplayarak çıkar müzik susar…>

Masal perisi- Çanak Bey’in çok sevdiği; gül tenli, gül yüzlü ve gül kokulu bir de karısı varmış. Güller gibi güzel olan bu kadın, gülleri pek çok severmiş. Bahçesinde bol bol gül yetiştirirmiş. O kadar çeşitli ve çok gülleri varmış ki...Komşuları, Çanak beyin karısına da, güzelliği ve güllerinin bolluğu nedeniyle (<ı>masalcı sahne arkasına do<ı>ğ<ı>ru kafasını uzatır ve sanki gülübol hanımı ça<ı>ğ<ı>ırır gibi seslenir) Gülübol Hanım demeye başlamışlar<ı>…

<ı>(Müzik <><ı>ş<ı>e yolları dar> ba<ı>şlar.<ı> Müzik bitmeden Gülübol hanım kuca<ı>ğ<ı>ındaki güllerle sahneye çıkar. Kuca<ı>ğ<ı>ındaki gülleri koklayarak sahneye serpi<ı>ş<ı>tirir. Müzik susar ve Gülübol hanım elinde kalan gülleri koklayıp severek konu<ı>ş<ı>maya ba<ı>ş<ı>lar.)

Gülübol hanım- Güllerin kokusunu duydunuz mu? Ne kadar da güzeller değil mi?... Kaç çeşit gül yetiştirdiğimi saysam zaman yetmez . Eee durup dururken bana Gülübol Hanım demiyorlar... Bir gün yolunuz düşerse, Mevlevihane’de semazenlerin gösterisini izlemeye beklerim. Acıktığınızda sardalye ziyafeti sunarım sizlere…Yaz sıcağında serinlemek isterseniz buyurun gelin Hamza koyuna… (<ı>Müzik <><ı>ş<ı>e yolları dar bana bakma benim yarim var> türküsüne alkı<ı>ş<ı>la tempo tutarak gülübol hanım sahneden çekilir.<ı>Müzik susar…)

Masal perisi<ı>- Çanak Bey ve Gülübol Hanım’ın birbirinden güzel, birbirinden sevimli, Ayvacık, Bayramiç, Biga, Bozca, Çan, Ece, Ezine, Gökçe, Lapseki, Yenice isminde 10 tane çocukları varmış. Ve hep birlikte çok mutlu yaşarlarmış…(<ı>Müzik<ı>ş<ı> ye<ı>ş<ı>il dalları varmı<ı>ş> başlar.)<ı> (Çocuklar sırayla, oynayarak kendilerini tanıtıp, sahnenin dip tarafında dizilerek yerlerini alırlar. Her çocuk kendini tanıtmak için konu<ı>ş<ı>ması bitti<ı>ğ<ı>inde müzik araya girer<ı>ş, <ı>siyah dalları varmı<ı>ş><ı>Di<ı>ğ<ı>er çocuk sahneye çıktı<ı>ğ<ı>ında müzik susar. Böylece 10 çocuk sırayla kendisini tanıtır.)

AYVACIK- Mitolojide benden bahsedildiği zaman; Afrodit’in ilk kez aşık olduğu İda dağı akla gelir… Buram buram tarih kokarım.(<ı>eteklerini ve kollarını koklar.) Aristo’nun felsefe okulunda pek çok filozof yetiştiğini duymuş muydunuz?... Ah ah hele bir de yaz sıcaklarında Assos’un koylarında yüzmeye doyamam… Elimi uzattığımda Midilliyle dost oluveririm.(<ı>Elini izleyiciye do<ı>ğ<ı>ru uzatır, di<ı>ğ<ı>er eliyle ileri do<ı>ğ<ı>ru ellerini kenetler.) Meşhur Ayvacık halılarından almak isterseniz beklerim<ı>…(Müzikle beraber <ı>ş, yeşil dalları varmış><ı> sahne gerisindeki yerine çekilir.<ı>Müzik susar.)

BAYRAMİÇ- Meyvecilikle uğraşırım. Elmalarım çok lezzetlidir. Ah bir de helvam vardır ki tadına doyulmaz… Adımı kim mi koymuş; elbette ki halk. Hayvancılıkla uğraşan halk, bayramlarda ve dini günlerde burada toplanıp dağılırmış… Bayram yeri anlamında Bayram İçi veya Bayram İçin adı verilmiş. Bu söyleyiş zamanla Bayramiç şeklini almış ve benim ismim Bayramiç olarak kalmış.(<ı>Kısa müzik-annem entari almı<ı>ş-<ı>)

BİGA- Pegai sözcüğünün Pınar anlamına geldiğini söylemişlerdi çok eski zamanlarda. Ve günümüze kadar değişik şekilde söylenerek BİGA olmuş ismim…Mayaladığım yoğurdun tadına doyamazsınız; hele bir tadın bakın… Ağrılarınız sızılarınız artarsa; hemen kaplıcalarıma gelip şifalı sularımdan faydalanın…(<ı>Kısa müzik)

BOZCA- Eski ismimin Tenedos olduğunu söylerler… Homeros’un İlyada destanında benden bahsettiğini biliyor musunuz?.. Venedikliler zamanında yapılan Bozcaada kalesini gördünüz mü? Yaz sıcaklarından bunaldığınızda Ayazma plajında serinleyebilirsiniz... Üzümlerimin tadına doyamazsınız… Bağbozumu şenliklerine bu defa hepinizi bekliyorum…(<ı>Kısa müzik)

ÇAN- Sisli havalarda sürüler kaybolup gitmesin diye hayvanların her birinin boynuna çan takılırdı. Çok fazla miktarda çana ihtiyaç duyulduğundan, haftada bir gün çan pazarı kurulurdu. Eh benim ismimin de nerden geldiği anlaşılmıyor mu? Çan termik santrali, şifalı kaplıcalar ve kömür deyince beni hatırlar mısınız?(<ı>Kısa Müzik)

ECE- Uzun, çok uzun yıllar Maydos olan adım Ece Bey tarafından Eceabat olarak değiştirilivermiş. Boğazın incisiyim. Ve denizin de kilidi… Havuzlar ve Çamburnu nda yazın denize doyamazsınız… Kilitbahir kalesini gezmeden ayrılmayın benden…(<ı>Kısa müzik-annem entari almı<ı>ş<ı>)

EZİNE- Farsça Azine, Cuma anlamına gelirmiş. Bir süre İğne olarak seslenmişler bana. Daha sonraları değişikliğe uğrayıp Ezine olmuş ismim… Yaz mevsiminde domatesimin tadına doyulmaz… Meşhur Ezine peynirim de dört mevsim sofraları süsler…(<ı>Kısa müzik)

GÖKÇE- Tüm öfkesi geçip bitmiş bir volkanım ben. Çok eski den bana İmroz derlerdi… Rüzgarlı ada demekmiş… Su altı zenginliğimi korumak ve araştırmak amacıyla ilk Su altı milli parkı benim sahilimde kuruldu. Limanı dönünce, kaşkaval kayalıklarını görürsünüz. Yaşlı ve zengin olan cimri bir kadının, kimselerle paylaşmadığı kaşar peynirlerini Tanrı bir gün kayaya dönüştürmüş. Evet o kocaman kaşar peynirlerinin doğal heykelini Kaşkaval kayalıklarında görebilirsiniz…(<ı>Kısa müzik)

LAPSEKİ- Prenses Lampseke, Helen göçmenlerini ölümden kurtarır. Ve onlar da şükran duygularını ifade etmek için, yaşadıkları şehre Lampseki adını vermişler… Az kalsın unutuyordum. Bir söylentiye göre de deniz kenarından uzakta bayır ve seki üzerinde incir ormanı varmış. İncire Löp denirmiş. Ve adımı bu yüzden incirli seki anlamına gelen Löpseki koymuşlar… Ve benim de ismim zamanla Lapseki oluvermiş…(<ı>Kısa müzik-annem entari almı<ı>ş<ı>)

YENİCE- Adıma önce Yanoba demiş büyüklerim . Sonraları yaşama devam etikçe Dalyanoba ve İnceköy olarak değiştirmişler… Sonunda Yenice demişler adıma. Bu gün artık böyle seslenirler bana… Evlerde bulunan eski zamanlara ait halı tezgahlarında bazen halı dokurum… Bazen de yemyeşil ormanlarımda erin derin soluklanırım… Bahçelerimde yetişen kırmızı biberimin de kıymetini bilirim…

<ı>(Müzik, <ı> tekrar ba<ı>ş<ı>lar…Tüm çocuklar sahne gerisinde sıralanmı<ı>ş<ı>lardır. Çanak bey ve Gülübol hanımda yanlarına gelir.Müzi<ı>ğ<ı>e alkı<ı>ş<ı>la tempo tutarlar. ...Sahnenin ortasında kümele<ı>ş<ı>erek toplanırlar.Oldukları yerde kalır gülümseyerek foto<ı>ğ<ı>raf pozu verecek <ı>ş<ı>ekilde donarlar. Sahnenin bir kö<ı>ş<ı>esinden onları seyreden masal perisi, yanlarına giderek elleriyle onları göstererir.)

Masal perisi -Böyle yaşayıp giderlerken bir gün! (<ı>Korkuyla ellerini kafasına örter… Sahne karartılır. Büyük bir gürültü ya<ı>ş<ı>anır. Karanlık, fırtına, deprem, ya<ı>ğ<ı>mur, gürültü ve afet sesleri... Sahnede ı<ı>ş<ı>ıklar yanar söner. Çanakbey le Gülübol hanım, çocukların isimlerini haykırırlar. Her <ı>ş<ı>ey savrulur. Havada bezler uçu<ı>ş<ı>ur. Karanlık olur. Gürültüler devam eder afet ya<ı>ş<ı>anır. Herkes bir tarafa da<ı>ğ<ı>ılır...Bo<ı>ğ<ı>az suyunu ifade eden mavi bezin bir ucundan, sahnenin bir ba<ı>ş<ı>ında bulunan Bozca tutmaktadır. Di<ı>ğ<ı>er ucunu tutan Gökçe, mavi bezi sahnenin bir ucundan di<ı>ğ<ı>er ucuna yava<ı>ş<ı> yava<ı>ş<ı> götürür ve dalgalandırarak sallarlar. Gülübol hanımla Eceabat sahnenin bir yanında, Çanak beyle di<ı>ğ<ı>er çocuklar sahnenin öbür yanında örtülerin altında kaybolmu<ı>ş<ı>lardır...Sessizlik olur.sonra türküsü ba<ı>ş<ı>lar. Ve sonra da I<ı>ş<ı>ıklar yanar.<ı>..Müzik biter ve masalcı üzüntü ve <ı>ş<ı>a<ı>ş<ı>kınlıkla etrafına bakınır. <ı>İ<ı>zleyicilere do<ı>ğ<ı>ru adım atıp konu<ı>ş<ı>maya ba<ı>ş<ı>lar.)

Masal perisi<ı>-Yer yerinden oynamış. Gök yere inmiş, toprak yarılmış. Yarılan toprağın arasından gürül gürül sular akmaya başlamış...Çanak Bey bir tarafa, Gülübol hanım bir tarafa, çocukları da başka taraflara savrulup gitmişler...Ortalık durulduğunda<ı> Çanak bey yıkıntılar arasından çıkıp etrafına bir de bakmış ailesinden hiç kimse yok...(<ı>çanak bey yıkıntıların arasından yava<ı>ş<ı>ça do<ı>ğ<ı>rulur, umutsuzca etrafına bakar. Üzgün üzgün aranır.)Başlamış onları aramaya...Çanak bey çocuklarının bir kısmını bulmuş. Ama, Gülübol hanımla Ece, Gökçe ve Bozca ortalıklarda yokmuş…<ı>( Çanak bey türküsü e<ı>şliğinde <ı>çocuklarını bulmaya devam eder. <ı>Ş<ı>arkı bitti<ı>ğ<ı>inde masalcı anlatmaya ba<ı>ş<ı>lar…)

Masal perisi-Diğer tarafta, Gülübol Hanım da kendine gelip uyandığında, yanında bir tek Ece’ yi bulur<ı>...Onlar da ailenin diğer kişilerini aramaya başlarlar...<ı>(Mavi bez iki ucundan tutulu sallanmaktadır.) Çanakbey Boğazdan geçip giden gemilerin kaptanlarına, Gülübol Hanımı sorar. Bir yandan da bulduğu çocuklarıyla ilgilenir. Gemiler karşı kıyıya yaklaştığında, kaptanlar Gülübol hanımın da Çanak beyi ve diğer çocuklarını aradığını görürler. Gülübol hanıma, Çanakbeyin yaşadığını, diğer çocuklarıyla birlikte karşı kıyıda olduklarını söylerler.

I.KAPTAN- Buuuuup…buuuuuuuuppp…(<ı>ba<ı>ğ<ı>ırır ve sahnenin bir ucundan di<ı>ğ<ı>er ucuna mavi bezin üzerinde yürümeye çalı<ı>ş<ı>ır. <ı>Çocuklar geçen gemiyi görünce heyecan ve sevinçle aya<ı>ğ<ı>a kalkarlar. )

Çocuklar hep beraber- Baba gemiiiiii….gemiiiiiiii…(<ı>Çocuklarının önüne atlayan Çanakbey kaptana kaygılı bir sesle ba<ı>ğ<ı>ırır…

ÇANAK BEY- Kaptannnn …kaptaaaaaaannn. Gülübol hanım ve çocuklarım Ece, Gökçe ve Bozca. Onlar kayıp kaptan... Onları gürdün mü kaptan. Gördün mü?

I.KAPTAN- Ooooooo geçmiş olsun. Hımm…Felaketi yaşadınız demek. Ben Kimseleri görmedim. Ama Gülübol hanım ve çocuklarını görürsem sana haber veririm. (<ı>Çanak bey ve çocukları çaresizce bulundukları yere otururlar.) Buuuuuup…Buuuuuuuup….(<ı>Kaptan geldi<ı>ğ<ı>i yönün tam kar<ı>ş<ı>ısından çıkıp sahneyi terk eder. Orada bekler.)

II KAPTAN- Doouut. Dooooouuuut…(<ı>sahnenin öbür tarafından gelerek bo<ı>ğ<ı>azdan geçmeye ba<ı>ş<ı>lar.)

GÜLÜBOL HANIM- (<ı>Gemiyi fark etmi<ı>ş<ı>tir ve a<ı>ğ<ı>layarak ba<ı>ğ<ı>ırır.)Kaptaaaaaannnn.Kaptan söyle bana Çanak beyi ve çocuklarımı gördün mü? Söyle haydi ne olur? Gördün mü onları? Yaşadığımız felaketten sonra kaybettim hepsini. Yanımda sadece Ece var. Diğerleri…Diğerleri yok kaptan…..

II KAPTAN- (<ı>Gülübol hanıma do<ı>ğ<ı>ru yakla<ı>ş<ı>ır ve <ı>ş<ı>a<ı>ş<ı>kınlıkla bakar) Vah vaahh! Ne oldu sizlere böyle. Görmedim. Kimseleri görmedim… Ama görürsem size haber veriririm. Hiç merak etmeyin. Doouuutttt…Dooouuuuttt….(<ı>mavi bezin üzerinden yürüyüp sahneden çıkar)

(<ı>Gülübol hanım Ece ile beraber kar<ı>şı kıyıda <ı>umutsuzca yere oturur. Kısa süreli Müzik sesi duyulur. Sahnede bulunan çocuklar, Çanakbey ve Gülübol hanım hep beraber Müzi<ı>ğ<ı>in ritmiyle oturdukları <ı>yerde a<ı>ğ<ı>layarak sa<ı>ğ<ı>a sola sallanırlar. Müzik bitti<ı>ğ<ı>inde kaptanlar sa<ı>ğ<ı> ve sol taraftan ayrı ayrı sahneye çıkarlar. Birisi Çanakbeyin yanına gider. Di<ı>ğ<ı>eri de Gülübol hanımın yanına. Onlarla konu<ı>ş<ı>up kar<ı>ş<ı>ı kıyıyı i<ı>ş<ı>aret ederler, birbirlerine el sallayarak haberle<ı>ş<ı>melerini sa<ı>ğ<ı>larlar. çemberimde gül oya müzi<ı>ğ<ı>i ile birlikte Bo<ı>ğ<ı>azın bir kıyısından Çanakbey ve çocuklar, kar<ı>ş<ı>ı kıyısında Gülübol hanım ve Ece sevinçle yerlerinde zıplarlar… Birbirlerine el sallayıp ba<ı>ğ<ı>ırırlar. Müzik< çemberimde="" gül="" oya=""> müzi<ı>ğ<ı>iyle yava<ı>ş<ı> yava<ı>ş<ı> hepsi oturmaya ba<ı>ş<ı>lar.…)

<ı>(Müzik sustu<ı>ğ<ı>unda herkes kendi tarafında yerine oturmu<ı>ş<ı>tur.Kaptanlar sahnenin iki tarafında ayrı ayrı kar<ı>ş<ı>ılıklı dururlar.)

Masalcı<ı>- (Sahnenin ortasına gelip elleriyle hepsini i<ı>ş<ı>aret ederek konu<ı>ş<ı>maya ba<ı>ş<ı>lar)Her iki tarafta, birbirlerinden haber aldıkları için çok sevinmişler. Ama Bozca ile Gökçe’ den hala haber yokmuş…

(<ı>Müzik> <ı>devam ederken sahneye bir martı girer.Müzik susar.Dalga ve martı sesi duyulmaya ba<ı>şlar…<ı>Sahneye giren martı, dalga sesi ve martı çı<ı>ğlıklarından oluşan seslerle beraber<ı> çanakbeyle çocuklarının arasında dola<ı>ş<ı>maya ba<ı>ş<ı>lar. Kar<ı>ş<ı>ı kıyıya geçer Gülübol hanıma do<ı>ğ<ı>ru yakla<ı>ş<ı>ır. Tekrar çanakbey in oldu<ı>ğ<ı>u kıyıya gelir. Bu arada Lapseki ve Yenice iki karde<ı>ş beraberce<ı> martıyı görüp aya<ı>ğ<ı>a kalkarlar. Martı çığlığı ve dalga sesi susar.)

Lapseki- Yenice (beraber)- Heeeeeyyyy …Sevgili kuş. Merhaba… Çok sevdiğimiz iki kardeşimiz Bozca ve Gökçe kayıp. Kardeşlerimizi sen gördün mü acaba?... Onlardan haberin var mı senin?...

Martı- Merhaba ben martı… Yo…Yooooo….. Görmedim kimseleri. Ama uçtuğum yerlerde görürsem, size haber veririm…

<ı>(Uçup giden martının arkasından bakarlar.Martı sahneden çıkar.)

Masal perisi-Martı uçarak her yerde, Gökçe ve Bozca’ yı aramış. Ve sonunda ikisini de denizin ortasında otururken bulmuş...Onlara ailelerinden selam götürmüş...Bozca ile Gökçe de, ailelerine iyi ve mutlu olduklarını iletmişler...

<ı>(Martı sevinç çı<ı>ğ<ı>lıkları atarak çıkar sahneye. çocukların yanına gelir.)

Martı- Eeeyyyyyy çocuklar. Üzülmeyin üzülmeyin ne olur!...Gökçe ve Bozca’yı gördüm. Gördüm onları… Boğazın çıkışında, denizin ortasında iki kardeş karşılıklı oturmuşlar. Kayıp değiller merak etmeyin… Size de selam gönderdiler…(<ı>martı kanatlarını çırparak sahnenin bir kö<ı>şesine çekilir. <ı>Müzik ba<ı>ş<ı>lar < annem="" entari=""><ı>ş><ı>….Müzik sustuğunda masal perisi tekrar çocukların arasına girip, izleyiciye doğru dönüp konuşmaya başlar)

Masalcı-Başlangıçta zor gelse de, bu yeni yaşam biçimine zamanla alışmışlar. Yetiştirdikleri yiyecekleri, dokudukları halıları birbirlerine göndermişler...

(Müzik <ı>versinler…versinler>… <ı>Çanak Bey, Gülübol Hanım ve çocuklar Kaptanlara malzemeleri verip birbirlerine gönderirler. Tüm çocuklar ve çanak bey bir kıyıdan, Gülübol hanım ve Ece di<ı>ğ<ı>er kıyıdan, birbirlerine sepet ve çuvallarla erzak yollarlar kaptanlar da onların verdi<ı>ği malzemeleri sepetleri karşılıklı iki kıyı arasında taşırlar… Müzik coşkuyla ve tempoyla devam eder…)

Masal perisi<ı> – (Çocukların arasına karı<ı>şır. <ı>Müzik susar. Seyirciye dönerek seslenir.) Ayrı ayrı ve uzak mesafelerde olsalar da, birbirlerine olan sevgilerini hiç eksiltmemişler yüreklerinden...Ve böylece mutlu mesut yaşamış durmuşlar... (<ı>Bir süre tüm çocuklara uzun uzun bakarak hüzünle ba<ı>şını sallar ve <ı>hüzünlü ve çaresiz halde sahnenin önüne gelir. Çocuklar, oturdukları yerlerden, masal perisine sessizce ve hüzünle bakmaktadırlar.)

Masal perisi-Hani Çanakkale’de çok kuvvetli esen rüzgarlar vardır. Ve bu rüzgarların hızını sadece yağmur durdurur. İşte esen o kuvvetli rüzgarlar, Gülübol hanımın yüreğindeki evlat hasretiymiş… Yağan yağmur da Gülübol hanım ve Çanak bey’in göz yaşlarıymış…Ara sıra Gülübol hanım ve Çanak bey, çocuklarını özleyip kederlendiklerinde(<ı>tek kolunu kaldırarak havayı gösterir) göz yaşları yağmur olup akarmış gök yüzünden...(Müzik<ı>Masalcı ortada durur. Di<ı>ğerleri ayağa kalkarlar önce masal perisinin etrafına toplanırlar. Sonra yanlara doğru sıralanırlar. Masal perisi ortadadır. Çanakbey masal perisinin bir yanında, Gülübol hanım diğer yanında.Çocuklar, martı, kaptanlar da yan yana sıralanırlar. Hep birlikte müzik eşliğinde selamlama yapılır.)

 
Toplam blog
: 161
: 735
Kayıt tarihi
: 26.01.08
 
 

1955 yılının, aydınlık Nisan sabahlarından birinde; 22 Nisan sabahı duyulmuş ilk avazlarım… Üsküdar ..