Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mart '07

 
Kategori
Hayvanlar Alemi
 

Caretta caretta, İztuzu plajı ve doğal hayat...

Caretta caretta, İztuzu plajı ve doğal hayat...
 

İztuzu'nda yürüdükçe artık bir gezgin de olan şair, yazar Akgün Akova’nın "Ağzında Girit Yasemini" adlı şiiri geliyor aklıma:

...
a benim caretta carettam*
a benim yürek vuruğum
buna da şükür
çünkü
bir yılkı atı gibi
bırakmışlar seni çocuk çocuk suluboya çıkmaz sokakta
keyiflerine bakmışlar gelsin eğlence gitsin ça ça ça

sen küçücükmüşsün
insanlara bakmışsın bakmışsın her yan sönük yıldızlar ormanı
bir şeyleri sevmek istemişsin alışırken dünyaya
dişlerini göstermişler
kırmışlar termometreni
insan insanın kurduymuş bre
kesekağıdına sarmışlar seni
...
yaklaşmışım
ve deniz atmışım dudaklarımla dudaklarına

* Caretta caretta :

Bir tür deniz kaplumbağası.
Sürekli sessiz ve hüzünlü.
Ben düzerken bu şiiri kadınım için,
o, var olma savaşında, Dalyan’da.
Vinçler büyük, yumurtaları küçük
Yasa bu, yutar küçük balığı büyük olan.
Ve hüzünle seyreder caretta carettalar
kıyıdaki inşaatları,
sonra yavaşça yitip Akdeniz mavisinde,
girerler ansiklopedilere.

Akdeniz, onlarsız hüzündeniz. [1]

Şair Akgün Akova, doğru söylüyor... Akdeniz "kaplumbağalarsız" olmaz!...

İki yüz elliye yakın türü var kaplumbağaların. Denizde, karada, tatlı sularda yaşayanları... Karada yaşayanlar otçulken, denizde yaşayanların bir kısmı yosun ve süngerlerle, bir kısmı ise gelişmiş çene yapıları sayesinde balık ve küçük deniz ürünleri ile besleniyor, etçiller...

Yolculuğumuz boyunca elimin altında bulunan Hasan Barışcan’ın "Likya Efsaneleri" adlı güzel kitabını karıştırıyorum sık sık... İztuzu’ndaki kaplumbağalardan yola çıkarak inançlara, efsanelere de değiniyor o güzel üslûbuyla Barışcan:

"İnsanoğlunun doğadaki canlılar içinde, çeşitli anlatılara, inançlara kattığı kaplumbağalar; Orta Anadolu’da yaşamış Hititlerce; dünya, dört filin sırtında duran büyük bir disk şeklinde düşünülmüş. Bu filler de dev bir kaplumbağanın üzeride durmakta imişler. Kaplumbağa ise sonsuz bir denizde yüzmekteymiş.

Kuzey Amerika’da yaşayan, Vintu yerlileri ise; dünyanın oluşumunu kaplumbağalara bağlarlar.

"İlkin her yan su ile doluydu. Karabatak kuşunun biri, yerin suyun altında olması gereğini düşündü. Bunun üzerine, su kuşlarının tümü, suyun içine daldılarsa da, bir sonuç alamadılar. Bu işi bir de kaplumbağa denemek istedi. Suyun altında oradan buraya dolaşabilmek için, su geçirmez cinsinden bir giysi hazırladı. Yanına da bir sürü ip alarak, dalıverdi suyun altında. Dalarken de ‘Ben ipi çekersem, siz de beni yukarı çekin! Toprağa rastlamazsam suyun yüzüne çıkarım’ dedi... Bir süre sonra kaplumbağayı yukarı çektiler. Perişan durumdaydı kaplumbağacık. Ağzına, gözlerine, kulaklarına çamur dolmuştu. Kuşlar işte böylece çamuru ele geçirmiş oldular. Sonra da kurutup bir ada yaptılar ondan. Bu ada büyüdü büyüdü derken dünya ortaya çıkıverdi."

Afrika’da yerliler arasında anlatılan bir efsanede ise: "Tanrı ilkin kaplumbağaları, sonra insanları, en son da taşları yaratmıştır. Bunlardan kaplumbağa, Tanrı’dan bir çocuk isterse de, Tanrı bu isteği yerine getirmez. Kaplumbağa, isteğini bir kez daha yeniler. O zaman Tanrı, ‘Çocukla birlikte ölümü de veririm’ der. Kaplumbağa da ‘Yeter ki siz bana bir çocuk verin, ben ölüme razıyım’ der. Tanrı bu arada insanlara da çocuk isteyip istemediklerini sorar. İnsanlar da çocuk ister. Aynı soruyu bir de taşlara sorar. Taşlar çocuk istemezler. Ve böylece, kaplumbağalar ve insanlar çocuk uğruna ölümsüzlüklerini yitirirlerken, taşlar da ölümsüzlüğe kavuşmuş olurlar." [2]

Kaplumbağa deyince aklıma neler gelmiyor ki!... Halk arasında "tosbağa" diye tabir edilen kırmızı Wolkswagen, kubbemsi bir kabukla örtülü kaplumbağalarla ilgili Selçek Erdem’in komik karikatürleri, bu kabuğa ait "hamur teknesi" efsanesi, tavşan ile kaplumbağanın yarışı...

Efsanelere konu olan deniz kaplumbağaları, aslında denizkızlarının gemileriymiş!... Denizkızları dev kaplumbağaların sırlarına biner, dalgalarla raks ederlermiş. Gemicilerin, deniz adamlarının kılavuzları olurlarmış... İşte Likya efsaneleri, işte Akdeniz!... Bu güzel efsaneden sonra, yazımızı yine Akgün Akova’nın bir şiiriyle kapayalım:

...
bütün o yollardan tek başıma geçtim Naz
son cırcırböceğini dinledim Fethiye’de
kayalıklardan bakarken Kelebekler Vadisi’ne
bağırdım avazım çıktığı kadar:
"Yaşasın Akdeniz! Yaşasın Likya!"
İztuzu’nda burnunu öptüğüm deniz kaplumbağası
"aşk bir kumdur" dedi bana,
"sıcacık bir kum, denize bakarken güneşi unuttuğun"
[3]

[1] Akgün Akova, "Aşkve Kuyruklu Yıldız", Çınar Yay.
[2] Hasan Barışcan, "Likya Efsaneleri", İnkilâp Yay.
[3] Akgün Akova, "Sevdiğim Kadın Adları Gibi", Çınar Yay.

 
Toplam blog
: 353
: 3712
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

"29 Temmuz 1980’de İstanbul’da doğdu. Celal Bayar Üniversitesi, İşletme mezunu. Şiir, deneme, öykü, ..