Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Ocak '13

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çilekeş ve mağdur bir yaşam

Çilekeş ve mağdur bir yaşam
 

Her insan, istediği her işte ve meslekte çalışamıyor. Gönülsüz ve isteksiz çalışan birçok işte de sonunu getiremiyor. Hani bir söz vardır ya! “Gönülsüz yapılan iş, ya baş ağrıtır, ya da diş!” Bazen çalışılan işte, kendisi rahat etmediği gibi; ailesi ve çocukları da rahat etmeyebiliyor. Hatta ailenin parçalanmasına, çocukların mağdur olmasına sebep olabiliyor. Boşanmaların ve ayrı yaşamaların de sebebi olabilen, iş memnuniyetsizlikleri; kin, nefret artışlarına, sevgi saygı, hürmet ve şefkat duygularının körelmesine sebep olmaktadır. Nice hayallerle evlenen, yuva kuran, çoluk çocuk sahibi olan bireyler; ilerleyen süreçte, belki de ummadıkları, beklemedikleri gelişmeler neticesinde ayrılmaktadırlar. Mesleklerinden soğumaya başlayan çalışanlar, işlerinden ayrılmakta, işsiz kalmakta ve çeşitli psikolojik, sağlık problemleri yaşamaktadırlar. Umduklarını bulamayan, arzuladıkları hayat tarzını yaşamayanlar, sonuçta hayal kırıklığı yaşayarak, çeşitli sıkıntıların yaşanması sebebi olabiliyorlar. Bir mekândaki ortamda, sohbet esnasında şahidi olduğum bir olayı arz etmek istiyorum. Konuşan kişi kendi isteğiyle severek girdiği işinden, mesleğinden istifa ettiğini söylüyordu. Ancak bu istifayla devam eden süreç içerisinde, saçı-sakalı birbirine girmiş, tabiri caizse çökmüş bir ruh haliyle, büyük nedametler yaşıyordu. Meslekten ayrılmasıyla hem madden, hem manen, hem de sosyal olarak tamamen farklı bir arayış içerisinde yaşamaya çalışıyordu. Hem işinden, hem ailesinden, çocuklarından olmuştu. Yaşadıklarından sonra karşılaştığı sorunlarından kurtulabilmesi için, elbette yetkililerden bazı taleplerde bulunuyordu. Bu durumda olabilecek birçok insan olabileceğinden, aslen Şanlıurfalı, 40 yaşını geçmiş olan İbrahim …yaşadıkları; belki de örnek teşkil etmesi, yaşamlarını ona göre düzenlenmeleri açısından, kendi ağzından anlattıklarını ekleme yapmadan olduğu gibi anlatmak istiyorum.

“Askerlik görevimi bitirdikten sonra; 1994 – 1997 yılları arasında üç yıl sözleşmeli uzman erbaş olarak görev yaptım. Sözleşmem bittikten sonra, kendi isteğimle istifa ettim. İstifamla beraber sorunlar zinciri arka arkaya gelmeye başladı. Öyle ki her gelen sorun bir bir önceki sorunu katlar nitelikte olduğundan, zamanla altında ezilmeye başladım. Hayatımı idame ettirebilmek ve evime bakabilmek için, birkaç yıl öğrenci servisi ve fabrikada çalıştım. Baba eline bakmak hayli zor geliyordu. Vicdanen rahatsız ve baba eline bakmanın acziyeti ve sıkıntısı zaman içerisinde her geçen beni içime kapanmaya, hayattan soğumaya başladım. Neler ummuştum, ne buldum, nelerle karşılaştım.

Bu da yetmezmiş gibi,  2000 yılında babamın vefatından sonra, severek evlendiğimiz eşimle aramızda şiddetli geçimsizlik ve incir çekirdeğini doldurmayacak cinsten her konuda tartışmalar, kavgalar baş göstermeye başladı. Çok fazla dayanamadık ve nihayetinde boşanma davası açtık. Hayattan soğumaya başladığımız o sıkıntılı günlerde, ikimizde bir araya gelemeyeceğimizi bile bile mahkeme süreci 3 yıl uzatıldı. Mahkeme sanırım bilinçli olarak ayrılmamamız konusunda tüm çabayı sarf etti. Mahkeme davayı üç yıl belki yeniden bir araya geliriz diye uzattı. Halen devam etmekte davada, mahkeme büyük çocukla, en küçüğünün velayetini anneye verdi. Mahkemenin bana yüklediği nafaka ödemesi olan toplam da 200 TL’yi, büyük sıkıntılarla da olsa ödemeye çalışıyorum.

Annemin babamdan dolayı bağlanan emekli maaşıyla ve bana verdiği destekle ayakta durmaya çalışıyorum. İş bulduğum zamanlar da kısa süreli de olsa çalışmaya gayret gösteriyorum, fakat maddi durumum pek de iç açıcı değil. Çünkü bu taştan sonra kimse bana iş vermiyor. Maddi durumum yetersiz, sermayem de olmadığı için başka işler de yapamıyorum. Ortanca oğlumun velayetini mahkeme bana verdi, ancak bir süre sonra kardeşlerinden ayrı kalmaya dayanamayarak onların özlemini duymaya başladı. Bunu her türlü hal ve hareketleriyle ve davranışlarıyla belli edince, aramızda huzursuzluk başladı. Olmayınca onu da kardeşlerinin yanına göndermek zorunda kaldım. Bir yıldır fazladır, o da kardeşleriyle beraber kalıyor. Tamamen yalnız başıma kaldım.

Oğlum yanlarına gittikten sonra, eşim ikinci bir dava daha açtı. Ortanca oğlumun velayetinin kendisine verilmesi karşılığında, her çocuğa 300, kendisine de 400 TL.olmak üzere toplamda 1.300 TL.nafaka istedi. Ayrıca davayı kaybettiğim takdir de kendi avukatının masraflarını talep etmektedir. Bunu düşünmek bile; beni çok zor sıkıntılara sokacağı muhakkak. Eşim devletimizin sunduğu tüm imkânlardan yararlanmaktadır. Tüm bu imkânlarla beraber, benden talepte bulunduğu, 1200 TL’lik nafakayla telâfisi çok zor sıkıntılar yaşayacağım. Hem madden, hem manen, hem ruhen strese girmekte,  hem de depresyona girmekteyim. 4 Sene boyunca vatanıma severek görev yaptım, korudum ve kolladım. Ancak şu an da mağdur ve perişan durumdayım. Siz büyüklerimden, tek isteğim ve talebim; devletin herhangi bir kurumunda görevlendirilerek, hayatımı idame edecek bir ücret karşılığında çalışarak mağduriyetimin sona erdirilmesidir…” diyordu.

İşte çilekeş, yaşamdaki beklentilerinden kopmuş, ümidini kesmiş ve mağduriyetleler içerisinde bir ömür sürmeye çalışan bir insanın yaşamı. Allah yardımcısı olsun.

Kerim BAYDAK      

kbaydak61-artan@hotmail.com

 

 
Toplam blog
: 1022
: 214
Kayıt tarihi
: 06.11.12
 
 

Kerim BAYDAK 01.01.1961  ADIYAMAN  doğumlu.. 2003 yılında Anadolu Üniversitesi  İşletme Fakultesi..