Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '10

 
Kategori
Öykü
 

Cilve bu olsa gerek...

Cilve bu olsa gerek...
 

İnançlarımla..


Kasabayı sel basmış. Sular giderek yükselirken, halk panik içinde kaçmaya baslamış. Kilisedeki herkes dağılırken, kaçmayan papaz demiş ki:
-Ben yıllardır Tanrı'ya kulluk ederim. Hep onun yolunda çalıştım, Tanrı beni kurtarır.

Sular iyice yükselirken, papaz kilisenin bir üst katına çıkmış, bakmış ki; insanlar kayıklarla geçiyorlar. Kayıktakiler bağırmış:
-Hadi peder, atla kayığa!..
-Siz gidin, Tanrı beni kurtarır.

Sular yükselmeye devam edince, papaz kilisenin çatısına çıkmış. İkinci kayıkla geçenler papazı uyarmışlar:
-Hadi peder, çok geç olmadan atla!..

Papaz onların da uyarısına aldımamış:
-Hayır, siz gidin, Tanrı beni kurtaracak biliyorum.

Sular iyice yükselince direğe tırmanan papaz, tepesinde bir helikopter görmüş. Helikopterdeki kurtarma ekipleri papaza seslenmişler:
-İnat etme peder, gel bizimle!..

Papaz yine inat etmiş:
-Olmaz, Tanrı beni kurtaracak!..

Sular daha da yükselmiş ve papaz boğulmuş. Boğularak ölen papaz, öbür dünyada Tanrı'nın huzuruna çıkıp sitem etmiş:
-Ben sana küstüm Tanrım!
Tanrı merak etmiş:
-Hayrola papaz efendi, niye küstün?
-Tanrı'm, bunca yıl yolundan ayrılmadım, bir kere başım sıkıştı, sen beni kurtarmadın.

Papazın sitemi üzerine, Tanrı demiş ki:
-Sana iki kayık, bir helikopter yolladım ya, daha ne yapayım?

...

İnsan hayatı hep yanlışlı doğrulu seçimler üzerine kurulu bir şekilde sürüyor. Bazı insanların ise seçim hakları bile olamıyor. Ama bu da belki bir seçimdi bana kalırsa. Hep iki kapı yok mudur en azından. Ya ona gidersiniz ya da ötekine. Hep bir başka seçenek var. Hep bir yol ayrımı... Peki ya doğru seçeneği tercih seçtiğimizi nasıl anlarız?

Hayatla ilgili tercihler yapmak gerçekten de hiç kolay değil. Bu ne yemek istediğinize karar vermek gibi birşey değil. Bazen her detayı sonuna kadar değerlendirmiş olsanız bile, hislerinizi işin içine katmadığınız sürece, sanırım seçimlerinizde yanılmamanız mümkün değil. Keşke tüm o kapıları, tüm o yemekleri, tüm o insanları, o işleri deneyebilsek... Ama öyle bir şansımız yok. Zaten o kadar vaktimiz de yok. Keşke olsa...

Beni asıl düşündüren, verdiğimiz kararların veya yaşadığımız olayların ardından hayatımızın ciddi bir şekilde yön değiştirip değiştirmediği. Her kararın ardından, diğer seçenekle ne kaçırdım diye de sorgulamaktan kendimi alamam. Dini inancımızda yoğun bir kader anlayışı var. Aslında herşeyi ona bırakıp, sadece yaşayabiliriz de. Fakat inancımızdaki kaderi nasıl algılamalıyız? Kaderci davranabiliriz ama işte bize aslında anlatılmaya çalışılan kader anlayışı bu şekilde mi? Seçenekler geliyor, kendi irademizle seçip kendi kaderimizi mi kuruyoruz, yoksa bu seçimlerimizde de kaderin eli var mı? Çok fazla üç nokta ve bitiremediğim cümlelerim var bu konuda. Galiba bu konu biraz da mezheplerden kaynaklanan yaklaşımlar sözkonusu. Neye inanmalıyız onu da bilen yok.

Hayat zaten bir geçmişe keşke katmama oyunu değil mi? Geriye baktığımızda keşkeler ve uhdelerle dolu anılar hatırlıyoruz. Sanki hayatımızın ikiden çok gidilebilecek rotası varmış ve biz buna yönelmişiz gibi.

...

Küçükken radyonun antenini kırmasaydım, annem o gün bana bu yüzden kızıp arkadaşlarımla oynamama izin vermiş olsaydı, maç yapsaydık da okkalı bir gol atsaydım. Oradan tesadüfen geçmekte olan bir yetenek avcısı beni keşfetseydi. Hiç okula gitmeyebilir, ünlü bir futbolcu olabilir ve hatta şimdi Avrupa’nın önemli bir takımında (Real Madrid) oynuyor olabilirdim. Belki de adım “Mesut” olabilirdi.

...

Ya da o anteni kırdığımda kendimi çok kötü hissedip evden kaçıp sokaklarda yaşamaya başlayabilir, ki favori tercihim bu olurdu, tiner ya da bali bağımlısı olabilirdim. ATM’lerde uyuyup, bilimum polis zabıta hepsinin tanıdığı ama müsade etmediği kayıp bir çocuk olabilirdim. Yapabilirdim bunları. Sonra bir gün gönlümü Fenerbahçe’ye kaptırıp, fanatik bir taraftar olabilirdim. Dikkat çekicisinden. Sonra bir silah çalıp, ortalığı karıştırabilirdim. Adım da “Rambo Okan” olabilirdi.

...

Ve yine o anteni kırdığımda, annemin yüksek sesle konuşmasından kurtulmak için odama gittğimde önümdeki test kitaplarını farkederdim. Kendimi onlara adayabilirdim, yine aynı şekilde bir travma yaşamamak için. Sonra başarılı bir öğrenci olup burslar, yatılı okulları kazanmalar, prestijli üniversiteler... Böyle bir silsile olabilirdi. Yürü ya kulum diyebilirdi Tanrı. Bir büyük holdingin genel koordinatörü olabilirdim. Ödüller alan, takdir gören bir yönetici olabilirdim... Ve benim adım Carlos Ghosn olabilirdi.

Küçücük hikayeler bunlar. Olabilirlikler. Olabilirdiler. Kimbilir bundan 5 yıl sonra öyle çatallanmış olacak ki yollarımız ki neler anlatabileceğiz, olasılıklar gittikçe büyüyecek ve en çok da “keşke”lerimizin artması endişelendiriyor...

Yine de yaşayacağız bu günleri. Yarın ufak da olsa yine tercih yapacağız. Maalesef engel olamayacağız. Tercihlerinize hisleriniz eklemeyi unutmayın ki, kararlarınızın ardından pişman olmalar, mecburiyetler ortadan kalksın. Ama hep bir şans daha vardır, GPS sistemlerinde bile yanlış yola girdiğinizde, “tekrar hesaplanıyor” diyor... Herşey insanlar için...

 
Toplam blog
: 52
: 507
Kayıt tarihi
: 15.01.07
 
 

Yeni mezun bir maden mühendisiyim. Yükseklisans yapıyorum. Bunun yanında, kalkınma antropolojisi, ci..