Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '06

 
Kategori
İstanbul
 

Çocukluğumdaki İstanbul'umu özlüyorum...

Çocukluğumdaki İstanbul'umu özlüyorum...
 

Evimiz sahile bir sokak mesafede, doğduğum sokakta oturuyorum ama farklı evlerde.. Özlüyorum hem de çok özlüyorum çocukluğumun geçtiği İstanbul’umu.. Geçenlerde televizyonda kanalları geziyorum, eski siyah beyaz Türk filmlerinin oynadığı kanaldayım. Bir anda kilitleniverdi gözlerim ekrana. Çünkü seneler önceki haliyle Salacak’ta buldum kendimi.. Seyrettikçe sanki oralarda geziniyormuş gibi hissettim ve gözyaşı pınarlarım bolca yaş üretmeye başladılar, tutamıyordum kendimi, gözyaşlarım o sahnelerin değişmesinden sonra da epeyce devam etti..

Ne güzeldi o görüntüler, sahil yolu yapılmadan, denizin doldurulmadan önceki hali, ne kadar doğal hoş mekanlardı, hatıralar canlandı gözümde… İlk okula gittiğim yolu hatırlıyorum, bazı evlerin yanında üzerinde çeşitli otların, çiçeklerin bulunduğu boş arsalar vardı. Bazen okul dönüşü özellikle bahar aylarında, oraya gider oyalanırdık. Arsanın aşağı kısmı uçurum gibiydi ve karşımızda boğaz, kenara oturur ayaklarımızı sarkıtır denize bakıp konuşurduk.. Yabani otların arasında kır çiçekleri olurdu, onları bulup koparınca nasıl mutlu olurduk. Minicik mavi çiçekli mineler, papatyalar, ballı babalar toplardık. İpe dizdiğimiz papatyalardan kolye, bilezik, taç yapardık. Arada tek tük de olsa gelincik de bulunca sevinçten havalara uçardık. İsmini bilmediğim kamış gibi içi boş bir bitkiyi jiletle usulüne uygun bir şekilde kesip düdük yapardık, envai çeşit bitki tanırdık ismini tam bilemesek de.. Seneler sonra çocuklarımla baba evini ziyarete geldiğimiz günde, yol kenarında birkaç tane ballıbaba görünce “bakın ballıbaba var burada” dedim. Tabii oğlanlar şaşkın “anne ne ballıbabası” diye sordular bana. Onlara bir ballıbaba koparıp izah ettim ucunu ağzımıza götürüp hafiften çiğneyince nasıl bal gibi tadı olduğunu anlattım.. Nereden bileceklerdi ki bir karış yeşil alan mı kaldı ortalıkta.. Muhteşem bir çocukluk yaşadığımı düşünüp üzülüyorum onlar için.

Evimizin tam karşısında ve biraz yan tarafında iki değişik bostan vardı, yuvarlak bir bostan düşünün ortası ekili alan kenarları da incir, ayva, erik, hurma, iğde ağaçları.. Çocuğuz tabii en keyif aldığımız şey de meyve çalmak. Bostancı Yorgi’nin köpeğine yakalanmazsak şayet, çıt diye bir ses duysa deliler gibi havlayan bir köpek, bağlı olmasa sanki parçalayacak hepimizi. O tehlikeyi göze alır yine de çalardık, ağzımızı ekşiterek yediğimiz henüz olgunlaşmadan kopardığımız o ham meyveleri. Rahmetli anneciğim her gün çarşıdan taşısa da onun tadı başka olurdu.

Denize de girerdik İstanbul’da bir zamanlar, tertemiz boğazın sularında öğrendim yüzmeyi.. Bir kaya vardı boyumu geçen, o kayaya gidip gelmelerle öğrendim.. Ve o kayadan çıkardığımız midyeleri paslı tenekenin üzerinde pişirdiğimizi hatırlıyorum, nasıl da keyifli olurdu onları yemek.. Pazar günleri babamın yaptığı inşaatın bulunduğu İdealtepe'ye giderdik trenle. Cam kenarına oturup dışarıyı seyrederdim, öyle seyrekti ki evler çoğu bahçeli iki katlı. Şimdiki halini düşünüyorum da.. Sonra Mecidiyeköy’de akrabalarımız vardı onları ziyarete giderdik bazen, tek tük evler vardı, bolca dut ağaçlarının yanı sıra.. Üsküdar Kadıköy ve Üsküdar Kısıklı arası işleyen tramvaylar vardı neden kaldırdılar onları hala anlamış değilim.. Bağdat caddesini anımsıyorum, tek tük iki katlı ama güzel evler, yeni minibüs yolunu düşünüyorum benim gözümde köy gibiydi, boş arsalar doluydu, bir de şimdiki halini düşününce ne büyük bir değişim olmuş hiç sevmediğim.. Bayramoğlu deseniz öyle, denize girmeye giderdik, bir tek ev dahi yokken taş yığını oldu her taraf..

Ve en önemlisi eski komşulukları düşünüyorum, eski komşularımızı.. Nerede o günler deyip hüzünlenmemek elde mi…

 
Toplam blog
: 203
: 2037
Kayıt tarihi
: 23.10.06
 
 

İnsanların yapmaktan mutlu oldukları hobileri vardır. Benim de en severek yaptığım, hayatımda yen..