Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '10

 
Kategori
Blog
 

Çok ayıpsın Kiremitçi!

Çok ayıpsın Kiremitçi!
 

Tuna Kiremitçi, İclâl Aydın'la evli olduğu yıllarda.


Söze nereden başlayacağımı bilemiyorum. Galiba üç yıl oldu. Tuna Kiremitçi’den hala daha bir haber bekliyorum. Hani şu on parmağında on hüner olan yazar, şair, sinemacı, felsefeci, romancı ve müzisyen. Şimdi de Vatanın arka kapak köşe yazarı olan Tuna Kiremitçi.

Kendisine gıpta etmiştik. Beğendiğimiz, sevdiğimiz İclâl Aydın’la da evlenince, popülerliği daha da artmıştı. Ayrılınca da üzülmüştük, İclâl Hanım hesabına. Her ikisini, şahsen tanımayız. da.

Nasıl başlasam, ne desem diye epey düşündüm. Yazsam mı, yazmasam mı, diye de. Ha bu gün, ha yarın diye diye tam 3 yıl geçti aradan. Yazarlık, "ucuz'luk işi değildir." Meselâ biz. Üç yıl önce MB'ğa kapılandık yazar olalım diye. Olabildik mi? Hayır! Olamadık. Neden? Yazarlık ulvi bir iş. Kırk fırın ekmek yiyeceksin. Yetmeyecek! Daha da yeni yeni fırınlar arayacaksın. Ama biz sevgili Tuna'yı, yazar belledik. Önünde şapka çıkardık. Üstelik de çok yönlü bir yazardı. Onca ödülleri vardı. Yazarlık ve vecibeleri, destansıdır. Ulaşmak vakit işidir. Malzemesi de, "kalem, kâğıt ve kafa". Amma, o iş başkadır.

Kısaca anlatayım. Günlerden bir gün kendisinden bir e-Posta aldım. Milliyet Internetteki yazılarımın ismini vererek üç adet hikâyemi çok beğendiğini, yayınlamak üzere alacağını ve iznimi istiyordu. Hazırlayacağı kitaba koyup, satışından da kimsesiz ve yardıma muhtaç ailelere katkı sağlanacakmış. Seve seve okey demiştim.

Bir ay sonra aynı Tuna Kiremitçi, hikâyelerimi, “Özgeçmişimi” de istedi. Yazıları, Milliyet Internetten kopyalayamadığını düşündüm. Kitabın hazırlanmakta olduğunu yazdı. Yazılarımın, Vatan Gazetesinde de, editörü ikna edebilirse, yayınlanacağını bildirdi. Hımmm. Demek ki işler ciddiydi.

Aradan geçti tam üç yıl. Kiremitçiden ses yok, o gün bu gün. İnsan merak ediyor. Bir yazar, halkın önünde “cek-cak” yapıyorsa, onun değerini vermelidir. Veremiyor, bir mania çıkmışsa, hazırladığı hayırlı konu, çamura battıysa, sebebini, tutar köşesinde yayınlar. Adresim de belli. İnsan, bir bakıma, “kusura bakma arkadaş” der.

Ne o, ne bu, Sevgili Kiremitçi’den “ tıs” yok. Bir yazar, bir başarılı adam, böyle zikzaklar neden çizer? Aldığı o üç yazımın akibeti nedir? Başka ellere mi geçti? Vaz mı geçti? Yayımlandı da haberimiz mi yok kitapta? Yahut o kitaptan edinmek için açık adres yayınlayamaz mıydı? Ki, tekrar katkımız olsundu. Madem hayır işiydi, bu kadarcık katkıda da bulunup, köşesinde bunları belirtemez miydi?

Bunları niye taşıdım Blog sütunlarına. Bazı meseleler vardır, kamu hukuku yaratır, acıtan, yakan yerleri vardır, onları düze çıkarmak gereklidir. Paylaşmak gereklidir ki, bir diğerine ders olsun diyedir. Böyle şeyler, iyi takip edilir demeğe getirmektir. Tıpkı benim yaptığım gibi. Tam üç yıldır hayır için yapılacak kitabın akibetinden habersizim.

Evet. Bazı meseleler, işte böyle blog sütunlarına da taşınabilir. Orta yerde, benim yazılardan evvel, MB. İsmi kullanılarak alınan yazılarım mevzubahistir. Ortada bir yamukluk varsa, bunun düzeltilmesi gereklidir.

Kendisinden, hiçbir surette haber alamıyorum. Telefon ediyorum gazetesine “ Onun bizde odası yok, dışardan yazı yollar” deniyor. Yazar kadrosundan olduğu için, telefonunu istiyorum “ Bilmiyoruz” deniyor. Gazetesindeki e-mail adreslerine yazıyorum, adres geri dönüyor. Google’dan araştırıyorum, karşıma GS. Lisesindeki yatılı kimlik kartı çıkıyor. İngilizcesini tıklatın deyip de tıklattığımızda, yine aynı yatılı kart çıkıyor ekrana.

Telefon açarsın bulamazsın. Mektup yazarsın, cevapsız kalırsın. Internetlerde sır’sın, bulunamazsın. İnsan iki satır lâf eder diyorum. “Maalesef vaat ettiğimiz kitap projesi battı!” dersin, olur biter. Oda yok, bu da yok! Ama, Tuna Kiremitçi, hala daha arka kapak köşe yazarı. Hayatta yani. Nefes alıyor. Bu dünyada yaşıyor. Ama, bize gözükmüyor, ve de çok ayıp ediyor.

Kendisi İclâl Hanımla evlendiğinde, kıskanmıştık. İclâl gibi bir kadının kalbine girebilmek çok önemliydi. Evlenince anladım ki, bu er kişi, her halde önemli bir tarafı vardı ki, kendisini ona kabul ettirebilmişti. Bunu ben, Kiremitçi başarılı bir edebiyatçı, sinemacı, müzisyen, arka kapak köşe yazarıdır, yakışıklıdır diye ve de bu kanaatle bir yargıya varmadım.

Bu özel durumun bu yazı ile ne alâkası var diyeceksiniz. İnsanlar bir bütündür. Bütün davranışları, birbirleriyle bağlantılıdır. Meşhur olmadan evvelki ve sonraki halleri, üçüncü kişiler ve büyük kitleler tarafından muhakkak irdelenirler. Evliyken veya ayrıldıktan sonra yaşadığı bunalımlarla belki de dünyasını unuttu. Bilemeyiz. Ama üç yılda düzelmez mi insan?

Sevgili Kiremitçi’nin bana bir özür borcu var, üç yıl geçse de aradan.Mesleki ve özel ruhsal gel-gitler, verilen sözlerin önünde bir mania olmamalı. Saygınlığın sürdürülmesi çok önemlidir.

Quo va dis? Sayın Kiremitçi, quo va dis?

Çok ayıpsın Kiremitçi, çok. Elma da desem, armut da desem, çık ortaya! Kötü örnek olma! Durumdan özür dile!

Ört ki, ölem!

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..