Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Çöplükteki mutluluk, lobideki mutsuzluk

Sahne gerisinde bir çöp depolama sahası. Az buz değil, onlarca kilometre uzunluğunda ve onlarca metre yüksekliğinde binlerce ton çöp üstüste yığılmış.

Çöpün görüntüsünden çok yayılan koku ve hele metan gazı ağzımızdaki maskelere rağmen bırakın nefes almayı, sahada bulunmayı bile neredeyse imkansız kılıyor. Yürümek, çöplerin oluşturduğu çamur dolayısıyla ayrı bir maheret istiyor (1).

Bu şartlarda sahanın ortasında dolaşan uzun boylu orta yaş üzeri bir adam. Yüzünde mutlu bir gülümseme, etrafına bakınıyor, arada peşinden ayrılmayan köpeğinin başını okşuyor.

Batmaya yakın güneş, turuncudan alev kırmızısına doğru giderken, çöp sahasının üstünde yüzlerce martı dolaşıyor. Uzun boylu adam arada elindeki çifteyle havaya ateş edip martıları kovalamak istiyor. Belli ki amacı öldürmek değil, çifteyle havaya ateş ederken çocuksu bir sevinç duyuyor.

“Bana mutluluğun resmini yap” derseniz yukarıdaki sahneyi çizerdim.

Mutluluk resmine konu olan M.’yi 1993 yılı Şubat ayı civarı Metropolitan Belediye’ye ait çöp sahasında tanıdım.

Uzun yıllardır, çöp toplama alanlarında çalışıyormuş, ancak emekliliği gelmiş ve o tarihe yakın bir zamanda emekli olacaktı.

Halinden o kadar memnun o kadar mutlu idi ki yanındaki köpeği, elindeki çiftesi etrafa bakıp bakıp derin nefes almasıyla sanki kır gezisinde bahar çiçeklerini kokluyor gibiydi.

O tarihten beri M.’nin mutluluğunu ve bu mutluluğa çöp sahasında çalışırken ulaştığını hep hatırlarım. Bu sahneden kendimce çıkardığım iki sonuç olmuştu:

1. İnsan çöplükte yaşarken bile mutlu olabilir.

2. İnsanın mutlu olması çöplükte yaşamıyor olduğu anlamına gelmez.

“Bana mutsuzluğun resmini yap” derseniz ise, ikinci sahneye bakmak gerek.

Beş yıldızlı bir otelin lobisinde oturuyor, aramızdaki duvar çıkıntısı dolayısıyla yüzünü göremiyorum ama sesinden orta yaş üstü olduğu anlaşılıyor.

Önce birileriyle bir arsa ihtilafi hakkında konuşuyordu. Yüksek sesi dolayısıyla neler konuştuğunu duymamak imkansız. Ardından başkalarını aradı. Her konuşmadan sonra sesi biraz daha yükselip dili peltekleşmeye başladığı için arada ciddi düzeyde alkol da tüketmeye başladığı anlaşılıyor ( bunu kınamak için yazmıyorum, o gece ben de ciddi düzeyde içtim ama bu zat gibi davranmadım).

Daha sonraları sesi iyice yükseldi. Her konuşmasında başka birileri hakkında atıp tutmaya filancanın bu işin içinde olmaması yoksa her şeyin berbat olacağını söylemeye başladı.

Adam açıkça etrafına “bakın ben ne kadar önemli bir kişiyim, tanıdıklarımla birlikte değişik rant çeteleri oluşturuyoruz” demek ister gibiydi.

Etraftakilerin onu kınadığını zannederken, garsonlardan birinin “ İyi akşamlar başkanım” dediğini duydum. Merak ettim, personele o zatın kim olduğunu sordum. Eskiden iktidarda bulunmuş bir partinin yine eski il başkanı imiş.

Belli ki siyasi kariyeri çok uzun sürmemiş ancak o hala o dönemin ilişkileri ile bir rantların peşinden koşuyor anladığım kadarıyla da ortakları ile birlikte bazı başarılar da elde ediyor.

Rantları elde etmekteki başarısı ne olursa olsun, belli ki hayatından memnun değil. Mutsuzluğu etrafına kendini ispatlamaya çalışmasından, saldırgan sarhoşluğundan belli oluyor.

İki sahneyi (çöplük ve beş yıldızlı otelin lobisi) kıyasladığımda, bulunduğunuz fiziksel çevrenin mutluluk ile doğrudan ilgisi olmadığı anlaşılıyor.

Bundan hareketle geleneksel “samanlık seyran” veya “bir lokma ekmek bir hırka” felsefelerinin üstünlüğüne değinmeyeceğim.

Gelmek istediğim nokta tamamen kişisel ve değer yargıları ile ilgili.

Çöplükteki adamın değer yargıları onu mutlu kılmaya yeterli. Otel lobisindeki rant çetesi üyesinin değer yargıları ise ne kadar “gerçekçi” (!) olursa olsun, belli ki onu mutlu etmeye yetmemiş.

(1) Benim orada ne işim olduğu ayrı bir konu. Özetle, görevime olan bağlılığım dolayısıyla bir imha operasyonuna bizzat katılmak üzere oraya kadar gitmiştim. Dürüstçe söylemek gerekirse, değer yargılarımdaki saflık ve kendi kendime ulaşmaya çalıştığım mutluluklar açısından oradaki M. ‘den pek bir farkımın hala olmadığı söylenebilir.

 
Toplam blog
: 6
: 3635
Kayıt tarihi
: 01.02.08
 
 

Okumayı, düşünmeyi, yazmayı, seyahati ve yenilikleri seviyorum. Kendimi sadece yaşadığım yakın çevre..