Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Aralık '15

 
Kategori
Deneme
 

Cumhuriyet Dönemi'nde ;roman, öykü ve "Arapgir hasreti"(3)

Cumhuriyet Dönemi'nde ;roman, öykü ve "Arapgir hasreti"(3)
 

Melih Cevdet Anday ise, "Gizli Emir" adlı romanında cinayetler, saldırılar altında bunalmış, akıl ölçülerinden uzaklaşmış, polis egemenliğindeki bir kenti anlatır. Daha doğrusu, akıl ölçülerinden uzaklaşan, polis egemenliği altına giren kentlerin ne duruma gelebileceğini anlatıyor.(12)

Adalet Ağaoğlu da pek çok romanında kent ve kentin siyasal sorunlarını anlatır. Örneğin:"Bir Düğün Gecesi"nde 12 Mart dönemi şehir ortamını anlatır. Bu romanda yazar taşralı bir avukatın, taşrada başlayan ve büyük şehirde devam eden arsa spekülatörlüğü ve inşaatçılık gibi alanlardaki yükseliş sürecini resmeder. Yazar "Üç Beş Kişi" adlı romanında bir taşra kenti olan Eskişehir'i anlatır.

Attila İlhan şiirlerinde olduğu gibi romanlarında da genellikle şehirli aydınları anlatır. Fethi Naci'ye göre köy romanlarındaki ağalar ne ise, Attila İlhan'ın kent romanlarındaki iş adamları da odur(.13) Taner Timur benzer bir hükmü Yaşar Kemal'in romanları için verir. Yani Taner Timur'a göre Yaşar Kemal'in ölümsüzleştirdiği acımasız ağaların torunları bugün Batı üniversitelerinde okumuş, sanat eserleri koleksiyonu yapan modern iş adamlarıdır.(46 )

Yazdığı romanlarda genellikle modernleşme süreci yaşayan İstanbul'u (mesela "Cevdet Bey ve Oğulları") anlatan Orhan Pamuk, "Kar" adlı romanında da bir uç örnek olarak Kars kentini anlatır. Romanın kahramanı Ka'ya göre Kars, unutulmuş bir kenttir ve bu kente en önemli özelliğini veren de Rus yapısı eski taş binalara sahip oluşudur.(14) Roman kahramanı Ka, Kars'ın Türkiye'nin son yıllardaki en yoksul kentlerinden biri olduğunu da söyler. (s. 23) Ayrıca Ka, Karslı yöneticilerin, askerden başka büyük bilmedikleri için caddelerine Kars tarihindeki beş büyük paşanın adını verdiklerini de söyler. (s. 26) Yine, Kars'taki bütün çayhaneler, lokantalar ve otel salonlarında olduğu gibi her yerin duvarına Karslıların övündükleri kendi dağlarının değil, İsviçre Alpleri'nin manzaraları asılmıştır. (s. 41)

"Kar"romanında Doğu'nun feodal yapısından kaynaklanan "ağa" ve "şeyh"lerin bölgedeki itibarına da yer verilir: "Derhal Şeyh Efendi'ye git. Burada çok önemli bir kişidir o, senin sandığından önemli: Şehirde pek çok kişi gider ona, laikler de. Tümen komutanının, valinin karısının da ona gittiği söyleniyor, zenginlerden, askerlerden gidenler de var. Devlet yanlısıdır. Üniversiteli ve tesettürlü kızların derslerde başlarını açmalarını (bile söylemiştir)." (s. 94)

"Kar" romanında Karslı bir gencin İstanbul'a bakışına da yer verilir: "Çünkü sen İstanbullu bir sosyetiksin, dedi Necip. Onlar hiçbir zaman Allah'a inanmazlar. Avrupalıların inandığı şeylere inandıkları için kendilerini milletten üstün görürler." (s. 106)

Romanda devleti temsil eden kişilerin halkla nasıl çelişki içinde oldukları da vurgulanır. Örneğin, Kars Kültür Müdürünün en temel işi, Kürtçe müzik kasetlerini toplatıp Ankara'ya yollamaktır. (s. 149) Romandaki şu tümce de özellikle şehrin ekonomik durumunu özetlerniteliktedir: "Bugün Almanlar Kars'ta bir konsolosluk açıp herkese bedava vize verseler, yemin ediyorum bütün Kars bir haftada boşalır." (s. 279) Romanda ayrıca Kars hakkında şu ilginç saptama de yapılır: "Kars'ta hiç kimsenin özgür kararı olmadığını, herkesin dayaktan, bir cemaate girip korunmak için hareket ettiğini herkes biliyor." (s. 398)

Selim İleri de antik özelliklere sahip bir Anadolu (Ege) şehri olan Bodrum'u konu alan "Her Hece Bodrum" adlı bir roman yazmıştır. Bu romanda Bodrum, romanın kişilerini değiştiren, onları olduklarından başka kişiliklere çeken demonik (şeytansı) bir roman kişisi olarak çıkmaktadır karşımıza.(15)

İlginç bir kurguyla doğrudan İstanbul'u konu alan romanlardan birini de Nedim Gürsel yazmıştır. "Boğazkesen" adını taşıyan bu romanda İstanbul tarihi ve bugünü ile anlatılmıştır. Birçok eleştirmenin ifade ettiği gibi, "Boğazkesen" romanının baş kahramanı İstanbul kentidir. Romanda İstanbul hakkında birçok saptama yer almaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir:

"İstanbul pek çok kez yıkılıp hep yeniden kurulmuştur." İstanbul için "sudan doğan kent" ifadesini kullanan Nedim Gürsel, romanın bir yerinde İstanbul için yapılan savaşları da şu cümle ile yorumlar: "Sudan doğan kentin ateştir sonu." Yazar romanın bir yerinde de İstanbul için "sur yerine suyla çevrili kent" ifadesini kullanır."(16 )

Ömer Ayhan'ın yazdığı "Öldüren Şehir" adlı roman da son zamanlarda yazılan şehir romanlarından biridir. Yazar bizi "Öldüren Şehir"de İstanbul'un değişik semtlerinde gökdelenlerin dünyasında dolaştırırken, kent ve geçmiş hakkında soru işaretleri de uyandırıyor. İstanbul'un ve romanın labirentleri bizi kuşatıyor, yalnızlığa sürüklüyor. Yazarın şu tümcesi de romanın amacını özetler niteliktedir: "Benim yapmak istediğim, bir kent romanı yazmaktı."

Burada Peyami Safa'nın İstanbul'un iki semtini anlatan "Fatih-Harbiye"; Sevgi Soysal'ın "Ankara"yı anlatan "Yenişehir'de Bir Öğle Vakti"; Vedat Türkali'nin İstanbul'u anlatan "Bir Gün Tek Başına", Mehmet Niyazi Özdemir'in İstanbul'un bir semtini (Beyazıt, Sultanahmet) anlattığı yarı belgesel romanı "Dahiler ve Deliler" ve Zerrin Koç'un "Samsun"u anlatan "Islak Kentin İnsanları" romanlarının adlarını da anmakta fayda görüyoruz. Bu isimleri daha da artırabiliriz.

Roman, her bir açıdan "kent" olgusuna bağlanır. Edebiyat eleştirmenlerinin çoğu romanın kökünü destan ve(söylencelere) efsanelere bağlar. Destanların siyasi içerikli olmaları; devletin var oluş öyküsünü anlatmaları, devleti var eden kahramanların ise bizzat devletin merkezinde yani kentte(payitahtta) oturmaları ister istemez bütün oluşumların kent ölçeğinde gerçekleştiği anlamına gelmektedir. Bu oluşum romanın kent kavramıyla ilişkisini ortaya koymaktadır. (Şaban Sağlık,”Türk Edebiyatında Şehir” )

Her yazar, gerçeği belleğinde, yaşatır; duygu ve düşünce dünyasında yeniden yaratır ve canlandırarak, yazıya döker… Dilsel özgünlük, çekicilik ve inandırıcılık bakımından yetkin olan yapıtlar yazın (edebiyat )dünyasında kendilerine belli bir yer edinebilir. Arapgir Hasreti (1.baskı 2004,2.baskı 2011) bu nitelikleriyle Türkiye Yazarlar Birliği’nin “Şehir Kitabı ”ödülünü almış.

Sücaattin,Arapgir Hasreti”nde, yaşamını yansıtmış. Salt kendi yaşamını değil, bu yapıtta, her Arapgirli’nin yaşantısından izler var. Başka bir deyişle, her Arapgirli “Arapgir Hasreti”nde kendi yaşantısını da bulabilir. Arapgir’ den çıkıp gurbet illere düşen her Arapgirli olmasa da çoğu Arpgir’e özlem duyar. Kuşkusuz bunlardan bazıları yıllarca sıla özlemi çektikleri halde Arapgir’e gitme fırsatını bulamadıklarından özlemlerini giderememişlerdir. Sücaattin Erdem de gurbet illere düşen bir Arapgirli. O Arapgir’i belleğinde, gönlünde yaşatmış. Kurgulamış, ”Arapgir Hasreti” adıyla bir anı roman oluşturmuş. Arapgir’den uzak olanlar, ”Arapgir Hasreti”ni okuyarak sadece Arapgir’e olan özlemlerini gidermiş olmazlar; Arapgir’de geçen çocukluklarını, gençliklerini yeniden yaşarlar. Gözlerini kapadıklarında; çelik çomak oynadıkları yerleri, ekinini biçtikleri tarlayı, otunu burma yaptıkları çayırı, asma yaprağı topladıkları bağı, dut bahçesini; Arapgir’in pestilini, oriciğini; kirazını, mişmisini, elmasını, armudunu… anımsar; tatlı düşlere dalarlar. Salt gurbettekiler mi okumalı bu özgün yapıtı.Tüm Arapgirliler ,Arapgir’i içten tanımak isteyenler ,hatta Anadolu’yu, Anadolu insanını tanımak isteyenler de okumalı ki Anadolu tanınsın;Anadolu’nun, Anadolu toprağının kıymeti bilinsin.

Kitabın kapağındaki “Arapgir Hasreti”adı kırmızı renkte, Arapgir özlemi, yazarı yakmış olmalı!... Hemen aşağısında Göldağı’nın karlı tepeleri, Çobanlı Camisi’nin minaresini kucaklayıp bağrına basıyor. Arka kapakta her Arapgirli’nin ortak duygu ve düşüncesini yansıtmış Sücaattin Erdem:

Arapgirli’nin en belirgin vasfı, doğduğu büyüdüğü yere olan sevgi ve bağlılığını, hemşerilik duygusunu yitirmemesidir.

Karekterimizi yoğuran coğrafya,yaşam serüvenimiz, eğilimlerimizi besleyen sevgiler, acılar, çileli mazi bizim buraya bağlılığımızın”örgüleri”dir. İçimde öteden beri Arapgir’i yazmak tutkusu birikmiş duruyordu. Bu birikimin yazıya dökülme macerasını “Önsöz”de dile getirdim…Arapgir uşahlarına yol gösterebilmiş olmak beni ziyadesiyle mutlu edecektir. Dilerim onlar geç kalmasın yazılmadık çok şey var.

 

 

 
Toplam blog
: 391
: 2555
Kayıt tarihi
: 04.12.12
 
 

Hüseyin BAŞDOĞAN, 1942'de Malatya- Arapgir'de doğdu.Arapgir Ortaokulunu, Diyarbakır Öğretmen Okul..