Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Ocak '11

 
Kategori
Dünya
 

Cumhuriyet ve devrim gerçeğimiz. Devrimler gerçekte bir paylaşım kavgası mıdır? (5)

Cumhuriyet ve devrim gerçeğimiz. Devrimler gerçekte bir paylaşım kavgası mıdır? (5)
 

-Ne yani devrim, darbe, ihtilaller işin hikâyesi mi?


Kısa bir özetten sonra İngiliz Sanayi devriminin ekonomik temeline devam edilmektedir. 1640’lı yıllardayız. İngiltere’nin içerinde bulunduğu ekonomik şartlar ülke halkını; Kral, Kilise ve büyük toprak sahipleri ile Tüccar, Sanayici, küçük toprak sahipleri, eşraf ve parlamento olmak üzere ikiye ayırır. Yapılan bir İç Savaşla birlikte iktidar değişir. Kısa süren bir cumhuriyet denemesinden sonra parlamento iç karışıklıkları önlemek için sürgündeki kral 2. Charles'ı krallığı yeniden kurmak üzere İngiltere'ye davet eder. “1640 İngiliz Devrimi, 1789 Fransız Devrimi gibi, kapitalizm geliştikçe zenginleşen ve güçlenen orta sınıfın, burjuvazinin tarafından verilen siyasal, ekonomik ve dinsel iktidar mücadelesidir.”  

Tarih kitaplarının çoğu böyle yazmaktadır. Peki, gerçekte durum böyle midir? Bunun cevabı serinin kapanışında verilecektir. 

 

On yedinci yüzyılın başında İngiltere bir tarım ülkesidir. Kendi tüketimleri için üretim yapan ve aralarında çok az ticaret olan yalıtılmış yöresel topluluklardan oluşan feodal bir toplumdur.  

Fakat on beşinci ve on yedinci yüzyıllar arasında bu tarımsal topluluğun yapısı yavaş yavaş değişmeye, Köyün ürettiği besin ve yün öncesinden uzaklarda satılmaya başlar…  

Bu arada 1492’de Christopher Columbus Amerika’yı keşfetmiş ve İngiliz tüccarları da onu izleyerek oraya gitmişlerdir. Tüccarlar bununla da yetinmezler, uzak denizleri aşarak Hindistan’a ve Rusya’ya ulaşırlar.  

Sanayi ve ticaret geliştikçe, iç pazarda üretilen yün, İngiliz dokuması için kendine yeterli olmaktan çıkar ve İngiltere dış pazarlardan ithal etmek üzere yün aramaya başlar… 

Bu arada iç pazarda yüne olan talep yoğunluğundan, Parası olanlar ya kendi mülklerinde ya da kiraladıktan topraklar üzerinde büyük koyun sürüleri beslemeye ve tahıl ekmeye başlarlar.  

Yüksek talep dolayısıyla çok büyük kazançlar elde edilir. Çünkü yüksek talep fiyatları yükseltmektedir. (Bu esnada Osmanlılardan da yüksek fiyatla, üstelikte kaçak yollardan yün ve başka hammaddeler alırlar. )  

Ticaretin yaygınlaştığı ve toprak sahibi ile kiracı, işverenle işçi arasında para ilişkilerinin mal ya da angarya ile ödemeye dayanan eski ilişkilerin yerini aldığı bir dönemde, (Latin) Amerika’da gümüş keşfedilmiş ve Avrupa’ya akmaya başlamıştır.  

…  

Latin Amerika’nın zengin ve bakir hammadde kaynaklarını keşfeden İspanyollar, binlerce ton gümüş-altını Avrupa’ya taşırlar. Bu dönem İngilizlerin açık denizlerde gümüş taşıyan bu İspanyol gemilerini yağmalamaları da bir hayli ünlüdür. Yağmacıdan, mal yağmalamak!  

Bu öyle bir yağma dönemidir ki, Osmanlının sömürgecilik anlayışı olmaması nedeniyle üç yüzyılda elde edemediği ekonomik zenginlik, Avrupalılarca otuz yılda elde edilmiştir. Adeta çalınan, yağmalanan paraları koyacak yer bulamamaktadırlar.  

Ekonomik hareketlilik sonucunda, Londra çevresindeki kazalarda yeni tip bir çiftçi, “Kapitalist çiftçi” ortaya çıkmıştır. Bu bir korsan, bir köle tüccarı, kuş üzümü ticaretinde başarılı olmuş saygıdeğer bir kent taciri, ya da dokuma üreticisi bir yerel kapitalisttir.  

…  

Ancak 1640’a kadar bütün işler istedikleri gibi gitmedi. Toplumun yapısı, yasaları ve siyasal kurumları hâlâ esas olarak feodaldi. Toprakta serbest ticaretin, toprak mülkiyetinin kapitalist kullanıma bütünüyle ve engelsiz bir şekilde açılmasının önünde hâlâ pek çok yasal kısıtlamalar vardı.  

Bu kısıtlamalar krallığın, feodal toprak sahibi sınıfın ve daha az oranda da eski sabit vergileri ödeyerek eski güvenli biçimde yaşamak isteyen köylülüğün çıkarına olarak korunuyordu.  

Kırsal kapitalizmin köylük bölgelerin kaynaklarını bütünüyle geliştirebilmesi için bu yasal ağın parçalanması gerekiyordu.  

“Yetersiz haberleşme, ulusal pazarın tam gelişmesini engellemekte, işbölümü ve tarımda kapitalist gelişme olanaklarını kısıtlamaktaydı. Dolayısıyla güney ve doğu İngiltere’nin pek çok bölgesinde ve bütün kuzey ve batı İngiltere’de mülklerini yeni biçimde işleme için gereken yetenekten, sermayeden, ruh halinden ya da fırsattan yoksun toprak sahipleri hâlâ vardı. Hâlâ feodal debdebe ve törenleri sürdürmeye çalışıyorlar, hâlâ mülklerini geleneksel biçimde işletiyorlardı.  

Şatoları, toplumda hiçbir üretici işlevleri olmayan fakat hâlâ dünyanın onları yaşatmak zorunda olduğuna inanan mavi-kanlı çanak yalayıcılarla, yoksul akrabalarla ve maiyetle tıklım tıklım doluydu. Burjuva broşür yazarları onlara daha önce keşişlere verdikleri “hazır yiyiciler” adını takmışlardı; bu büyük mülklerden birinin akıllı kâhyası onları şöyle nitelendirmekteydi:  

-“Gereksiz ve başıboş hizmetçiler, eski yüzbaşılar, eski dalkavuklar, işe yaramaz âlimler ve kafadarlar.”  

Bu toplumun odağı kralın sarayıydı. Bu tür toprak sahiplerinin en büyüğü, daima sermayesi kıt olan krallığın kendisiydi. Mülklerinin gelişmesi kiracıları sayesinde olan piskoposlar da ılımlı toprak sahipleri olarak tanınmışlardı. Bir yazar şu gözlemi yapıyordu:  

-“Onlar (piskoposlar), soylular ve soylu beyler gibi kirayı son haddine kadar yükseltmeye bakmazlar, topraklarını yüz yıldır olduğu gibi kiraya verirlerdi.”  

Bu asalaklar ve rantiyeler için zor günlerdi. Fiyat artışları eski yaşam düzeylerini sürdürmelerini ve tüccar prenslerle zevk ve sefa yarışına girmelerini olanaksızlaştırdı. Sürekli olarak borç içindeydiler; alacaklıları genellikle, mülkleri üzerinde ipotek talep eden ve borç ödenmediğinde de el koyan becerikli bir kent işadamıydı.  

Devlet iktidarı ulusal pazarın büyümesini önlemek için kullanılıyordu.  

Var olan tarımsal değişmelerden kâr elde etmek konusunda bütün sınıflar arasında keskin bir mücadele vardı. Bu değişmeler genellikle üretkenliği artırıyor ve bazı zengin köylülerle küçük toprak sahiplerinin yükselmesini sağlıyordu. Fakat pek çok küçük üretici için buhran, kiraların ve çeşitli vergilerin artırılması, köylülerin yüzlerce yıldır sığırlarını ve kazlarını otlattığı ortak toprakların çitlenmesi anlamına gelmekteydi. Küçük mülkleri, büyük bir koyun çiftliği kurmak isteyen bir çiftçi için engel oluşturan pek çok köylü topraklarından zalimce atıldı.  

Philip Stubbes’ın dediği gibi:  

“Toprak sahipleri yoksul kiracılarını ticari eşya haline getirmekteydiler.”  

Bu tutuma karşı bütün dönem boyunca isyan ateşi için için yandı; 1549, 1607 ve 1631 yıllarında açık ayaklanmalara dönüştü, fakat her defasında köylülük yenilerek boyun eğmeye zorlandı. Devlet her zaman yönetici sınıfın elinde bir baskı aracıdır. Ve on altıncı yüzyıl İngiltere’sini toprak sahipleri yönetmekteydi.  

Bu yoksul kiracıların bir kısmı bir parça ekmek arayarak yollarda dolaşmaya başladılar, bunun üzerine serserilerin dağlanarak damgalanmasını ya da “omuzları kan içinde kalana kadar kırbaçlanması” emreden yasalar çıkarıldı.  

Marx’ın Kapitalde dediği gibi, “bu günkü işçi sınıfının ataları zorla serserileştirildikleri ve yoksullaştıkları için cezalandırıldılar. Yasama onları “gönüllü” suçlular olarak görüyordu.” Bazıları büyük mülklerde çalışan tarım işçileri haline geldiler. Bazıları ise genişleyen sanayiler için yararlı bir ucuz emek arzı oluşturdular.  

…  

Yeni kapitalist çiftçiler sınıfı, ortadan kaldırılmadığı sürece özgürce gelişemeyeceği feodal kalıntıların engellerine takılarak zorla ilerleme yolunu açıyordu; devrimde, kent burjuvazisi ile bağlaşıklık içinde, devleti ele geçirdi ve daha fazla gelişmesinin mümkün olacağı koşullan yarattı. 

Sanayi ve Ticaret  

1640’tan önce İngiliz halkının çoğu toprakta çalıştığı halde yukarıda anlattıklarımızdan daha az önemli olmayan ve tarımsal gelişmelere hız kazandıran değişiklikler ticaret ve sanayide de yer alıyordu. Manastırların ortadan kaldırılması ve yağmasıyla özgürleşen ya da ticaret, korsanlık ve yenidünyanın yağması ile ya da köle ticaretiyle elde edilen sermayenin etkisiyle on yedinci yüzyıl içinde, 1640’tan önce sanayi devrimi benzeri bir şey gerçekleşti.  

İngiltere uzun süredir hammaddeyi Hollanda’ya kumaş haline getirilmek üzere ihraç eden büyük bir yün yetiştirici ülke durumundaydı. Şimdi ise İngiliz dokuma sanayisi büyük bir hızla gelişmeye ve İngiliz tüccarları çok daha büyük ölçeklerde işlenmiş ya da yan işlenmiş kumaş ihraç etmeye başladılar. Aynı sıralarda kömür madenciliğinde büyük bir gelişme oldu.  

Kömür üretimindeki gelişmeler, İngiltere’nin (sanayi) ticaret hacminde büyük bir genişlemeye yol açtı ve hammadde ihracından işlenmiş mal ihracına doğru kayma da bu ticaretin yönünü değiştirdi.  

İngiltere yalnızca Batı Avrupa ülkeleri için bir hammadde kaynağı olmaktan çıktı, onların mamul mallarıyla rekabet etmeye ve dolayısıyla Pazar için, hammadde ve lüks mal ithali için gittikçe daha uzak ülkelere –Rusya’ya, Türkiye’ye, Doğu ve Batı Hint Adaları’na- el atmaya başladı.  

İşte ticareti geliştirmeye ve ekonomik olarak sömürmek amacında olduğu bölgeler üzerinde siyasal denetim tekeli kurmaya yönelik İngiliz sömürgeciliğinin başlangıcı. (1) 

…. 

Fransız ihtilali ve İngiliz devriminin temeline inildiğinde, ikisinde görülen ortak noktanın, ülke kaynaklarının üç-beş kişi tarafından değil, çoğunluk tarafından paylaşılma isteği, kavgasının olduğu görülmektedir. 

Ve… 

Avrupa’nın Özellikle Batısının son beş yüzyılına biraz yüksek bir yerden bakar, 1640 İngiliz, 1789 Fransız, 1908 İttihatçı hareketlerini yüzeysel olarak değerlendirirsek;  

İlk ikisinde, görünür nedenin; Kralların artan harcamaları için vergileri artırmak istemesine karşı, ülke gelirinden daha fazla pay isteyen; tüccar-üretici-köylünün başkaldırısı olduğu anlaşılmaktadır.  

1908 İttihatçı darbeye gelindiğinde…  

İttihatçı yapılanma tüccarın bol olduğu Selanik’ten doğmuştur. Yaygın ifadesi ile ittihatçılara Masonların desteği vardır. İlginçtir, Bu iddia Fransız ihtilali için de geçerlidir.  

İttihatçıların görünür tarafında askerler vardır. Görünmeyeninde de Tüccarlar…  

Özetle, 1640, 1789, 1908 hareketlenmelerinin ve daha niceleri sanki bir paylaşım kavgasıdır…  

-Ne yani devrim, darbe, ihtilaller işin hikâyesi mi?  

Devam edecek...  

İşte karşınızda Muhteşem bir medeniyet ve Muhteşem bir İmparatorluk, Koca Osmanlı... 

Resim;tulumba.com'dan alıntıdır.  

(1) 1640, İngiliz Sanayi Devrimi  

 

 

 

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..