Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '07

 
Kategori
Sinema
 

D. G. A. F. S. 1- Esaretin Bedeli

D. G. A. F. S. 1- Esaretin Bedeli
 

Değeri geç anlaşılan filmler serisi olarak üç filmlik bir seri yazacağım. Çünkü bazı filmler güzel olmalarına rağmen gişede başarılı olamazlar. Ama zaman geçtikçe yıllanan şaraplar gibi hak ettikleri değere ulaşırlar. İlk filmimiz Esaretin Bedeli.

Stephen King’in, Rita Hayworth And Shawshank Redemption adlı romanından Frank Darabont tarafından sinemaya uyarlanmıştır. Filmin yapım aşamasının çok zahmetli olduğu yeni çıkan DVD’den anlaşıldı. Stephen ve Frank filmde beraber çalışmışlar ortaklıklarını Yeşil Yol filminde de devam ettirmişlerdir.

Kısaca anlatırsak, başarılı bir bankacı olan Andy Dufrense (Tim Robbins) karısı ile sorunlar yaşamaktadır. Karısı ve aşığı öldürülünce, kıskançlık nedeniyle cinayetin Andy tarafından işlendiğine inanılarak hapse atılır. Başarılı ve iyi karakterli birisi için hapishane şartları çok ağırdır. Ancak güçlü iradesi ve başta Red (Morgan Freeman) olmak üzere edindiği yeni arkadaşlarla, Andy güçlüklerle savaşır. Filmi daha fazla anlatmaya gerek olmadığını düşünüyorum. ABD’nin en iyi dergilerinden birinin okuyucuları tarafından dünyanın en iyi filmi olarak seçildi ve çoğunuzun seyrettiğine inanıyorum. Demek ki insanlar kaliteli yapımların değerini biliyorlar. Bu yüzden arka plana geçmek istiyorum.

Kitabı, sinemaya uyarlarken Frank Darabont bazı değişiklikler yapmış ve film daha da güzel hale gelmiş. İlk olarak kitapta İrlandalı ve beyaz olarak görünen Red için filmde zenci aktör Morgan Freeman düşünülmüş. Hatta Frank, Stephen King’i arayarak söylemiş ve Stephen fikri çok harika bulmuş. İkincisi olarak kitapta kısa bir karakter olan yaşlı kütüphaneci Brooks filmde temel taşlardan birisi olmuş durumda. Gencin vurulup öldürülmesi de kitapta yok. Bize de film çok sevildiğine göre yönetmeni bu yaptığı değişikliklerden dolayı ayakta alkışlamak düşer.

Film çekilirken duygusal ağırlıktan dolayı oyuncular ve set ekibi sürekli ağlamışlar. Sinemalara çıkınca hepsi çok üzülmüşler çünkü film ilgi görmemiş. Ertesi yıl filmin videosu ise yılın en çok satılan filmi olmuş. Oscar ödüllerine 7 dalda aday olmasına rağmen eli boş dönmüş ama halkın Oscar ödüllerinin hepsini almış.

Yönetmen Frank Darabont’un bizden bazı istekleri var. Belki defalarca seyrettiğimiz ama dikkat etmediğimiz üç sahneyi tekrar seyretmemizi istiyor. Birincisi filmin başında hapishanenin helikopter ile çekimi, ikincisi Andy araba ile giderken kameranın arabadan yana doğru kayarak sonsuz Pasifik Okyanusu’nu göstermesi ve sonuncu olarak finalde buluşma sahnesi. Zaten finali hoşumuza gitmişti ben diğer iki sahneyi seyrettim gerçekten çok güzel.

Filmin diyalogları ise şaheserdi. İşte onlardan üç güzel diyalog. Yaşlı Brooks’un tahliye zamanı gelmiştir ama buna sevinmemektedir. Arkadaşları bunu anlayamamaktadır. Red:

—Çıldırdığı falan yok. Artık kurumsallaşmıştı. O adam elli yıldır burada, elli yıl! Bildiği tek şey bu. Burada önemli bir adam, eğitimli biri ama dışarıda bir hiç. Sadece iki eli kireçlenmiş bir mahkûm, kütüphane kartı bile alamaz belki. Şimdi ne demek istediğimi anlıyor musun?

Andy karısının ölümünden dolayı kendini suçlamaktadır. Red ile bu konuyu konuşurken:

—Karım sürekli beni tanımanın zor olduğunu söylerdi. Kapalı bir kitap gibisin derdi. Hep şikâyet ederdi. Çok güzeldi. Tanrım, onu gerçekten sevmiştim. Ama nasıl göstereceğimi bilmiyordum. Onu öldürdüm, tetiği ben çekmedim. Onu uzaklaştırdım ve karım benim yüzümden öldü, davranışım yüzümden.

Red her on yılda bir gelen şartlı tahliye memurları ile daha önce üç defa konuşup geri çevrilmiştir. Hapishanede 40. yılı nedeniyle memurlarla arasında şöyle bir konuşma geçer:

—Düzeldiğine inanıyor musun?

—Düzelmek mi? Bir düşüneyim, bunun ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok artık. Ben bunun ne olduğunu biliyorum evlat. Benim için uydurulmuş politik bir kelime. Sizin gibi iş sahibi, takım elbiseli, kravatlı gençlerin bilmek istediği ne? Ne yapmamı istiyorsunuz? Yaptığım için pişman olmamı mı? Pişman olmadığım bir gün bile yok ki. Burada olmam ya da olmamam gerektiğini düşündüğümüz için değil, o zamanları hatırlıyorum da küçük aptal bir çocuğun işlediği korkunç bir suç. Şimdi onunla konuşmak istiyorum. Onunla konuşmak istiyorum. Ama bunu yapamıyorum, o çocuk geçmişte çok eskilerde kaldı. Bu yaşlı adam onun artığı işte, bununla yaşamak zorundayım. Düzelmek mi? Bu çok saçma bir söz. Gidip formlarınızı damgalayın evlat ve boş verin gitsin, vaktimi harcamayın. Çünkü doğruyu söylemek gerekirse artık umrumda değil…

 
Toplam blog
: 150
: 2951
Kayıt tarihi
: 14.01.07
 
 

1975 Aydın doğumluğum, bir Ege sevdalısıyım. Dostluğa, arkadaşlığa önem veririm...