Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Eylül '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dabulyu Dabulyu Dabulyu ve Dil Bayramı

Dabulyu Dabulyu Dabulyu ve Dil Bayramı
 

Millet olarak önemini bir türlü kavrayamadığımız bayramlardan biri de dil bayramıdır... Geçmiş yıllarda bu bayram vesilesiyle bir kısmımız Arapça-Farsça kelimeleri savunmaya, bir kısmımız da "uydurukça" dediğimiz bazı kelimeleri topluma benimsetmeye çalıştı.

Biz böyle garip bir çelişki ve tartışma içindeyken, yeni nesiller Türkçe'nin değerini ve önemini anlamadan, yabancı dillerin istilasına uğradılar. Yeni icat edilen eşya adları ve teknolojik bazı terimler, zamanında herkesin benimseyeceği güzellikte Türkçe'ye kazandırılamadığı için, orijinal halleriyle kelime dağarcığımıza yerleştiler.

Bu arada dünyadaki yabancı marka adları çocuklarımızın beynine kazınırken, çağdaşlık ve modernlik adına da kendi kurduğumuz firmalara hep yabancı adlar verdik. Lokantamız restoran, kahvemiz cafe, pastanemiz patisseire, dükkânlarımız shop oldu.

Körfez savaşı sırasında adını sıkça duyduğumuz (Corç) dabilyu (Buş) la hayatımıza giren W, bilgisayar ve ona bağlı olarak bizi esir alan internetle dilimizden hiç düşmez oldu. Dabilyu dabilyu dabilyu demeden geçen bir günümüz yok. Sadece W mu, Excel veya Alex vesilesiyle X'i, Quark, CompaQ ve benzeri kelimelerle Q'yu tanımayan da yok.

Ancak iş Kürtçedeki W, Q ve X harflerine dayanınca kızılca kıyamet koptu. Bu yılki dil bayramını da Kürtçe'nin ayrı bir dil olup olmadığı tartışmasıyla geçirdik.

*****

Lise son sınıftaki Edebiyat hocamla aynı iş yerinde çalışıyorum. O şimdi bir dil profesörü. Hemen her öğle yemeğinde onunla birlikte olma şansım var. Genellikle işimizle ilgili günlük meseleler yemekte gündeme gelirken, bazen geçmişe doğru bir yolculuk yapmadan da duramıyoruz.

Hocamızın şu sözleri beni hem sevindiriyor, hem üzüyor, hem düşündürüyor: "Sizin sınıfta okuttuğum Edebiyat kitabını bugün üniversitede okutsam, öğrenciler çözemezler. Ancak Yüksek Lisans öğrencileri belki işin içinden çıkabilirler."

Biz her gün her alanda ülkemizin ileriye doğru mesafe aldığını düşünürken, bugünün üniversite öğrencisinin kırk yıl öncesinin lise talebesinden geride olduğunu öğrenmek, takdir edersiniz ki üzülünmeyecek, en azından üzerinde durulmayacak bir konu değil.

*****

Son günlere damgasını vuran "Açılım" sebebiyle Kürtçe'nin dil olup olmadığı gibi bir tartışma, Blog gündemini de işgal etti. Kürtleri Türkler'in bir kolu olarak görmeyi yeğliyen ve bu yüzden "Kürt diye bir ırk yoktur" resmî söylemiyle bugünkü sorunları yaratanlar, elbette Kürtçe diye bir dil olmadığını da iddia ediyorlar.

"Yok" demekle bir şeyler hayatımızdan silinip gitseydi, bunda ısrar etmeyi ben de isterdim. Ancak biz yok saydıkça Kürtler var olduklarını ispat edebilmek için bir şeyler yapmaya çalıştılar ve sonunda dağa çıkıp bir terör örgütü oluşturdular.

Yirmi beş yıldır devam eden çatışmalarda elli bine yakın "Türkiye Cumhuriyet vatandaşı" hayatını kaybetti. Bunun beş bin küsuru vatanı düşmanlara karşı korumak için oluşturulmuş ordu mensubu, asker... Aynı nüfus kağıdını taşıyan vatandaşlarımız tarafından şehit edildiler.

Madalyonun arka yüzünü çevirecek olursak, aynı şekilde ordumuz da ortak paylarımız ve paydalarımız olan kırk küsur bin "Türkiye Cumhuriyet vatandaşı"nın ölümüne sebep oldu.

Önceleri kısa sürede imha edileceği söylenen 3-5 çapulcudan bahsedilirken sonra 3-5 yüz, şimdi de 3-5 bin teröristten söz edilmeye başlandı. Ölenleri de hesaplarsak 40-50 bin kişi kadar bir şey...

Burada şöyle bir hesap hatası yok mu acaba diye düşünmeden edemiyorum.

Ölenler de terörist miydi? Teröristse sayıları bizim düşündüğümüzden daha fazlaymış. Değilse, onlar niye öldürüldüler?

Tehlikeli sulara doğru yol almadan ve kafaları daha da karıştırmadan bu konuyu burada kapatayım isterseniz.

*****

Konuyu neden buralara getirdik ki...

Akan kanın durmasını istemeyenler, açılıma "zinhar" karşı çıkıyorlar. Onlarla birlikte biraz particilik, biraz ideolojik görüş, biraz Ak Parti düşmanlığı, biraz kafa karışıklığı, biraz milliyetçi, söylem, biraz ulusalcı tavır derken bazı vatandaşlarımız da sevgi ve barış çığlıkları atarak, özellikle de "birlik, beraberlik, bölünmezlik" zırhına bürünüp açılımla alay ediyorlar, barışa gölge düşürüyorlar.

Kürtler'in her şeye sahip olduklarını, her mevkiye geldiklerini söyleyenler mi dersiniz, başımıza antropolog kesilip Kürtler'in Türk soyundan olduğunu iddia edenler mi dersiniz, dil bilgini edasıyla Kürtçe'nin dil olmadığını öne sürenler mi dersiniz, bir hışımla önlerine gelen her şeye veryansın ediyorlar.

Aidiyet duygusu bambaşka bir şeydir. Kişi kendini öyle hisseder, ona bağlanır ve inanır. Koparmak öyle zordur ki...

Şu anda toplumumuzda yanlış şeylere inanan ve bağlanan insan sayısı çok mu az? Hayır. Kimseye zarar vermemek şartıyla insanlar inançlarında serbesttir değil mi? Demokrasinin birinci şartı da budur.

İnanç deyince biz her şeyi dine bağladığımız için anlamakta biraz güçlük çekiyoruz belki. Ama insan Türk olduğuna da, Kürt olduğuna da inanabilir, kendini öyle hissedebilir ve hatta öyle mutlu olabilir.

Tanıdığım öyle insanlar var ki, kendilerine Kürt, Laz, Çerkes, Gürcü gibi sıfatlar takılmasından hiç hoşlanmıyorlar, daha doğrusu kendilerini öyle hissetmiyorlar.

Bugün yurdumuzun doğu ve güneydoğu bölgesinde kendini Kürt hisseden ve sayıları milyonlarla ifade edilen bir kesim var. Cumhuriyet öncesini rafa kaldırdık. 85 yıldır bu insanların kendini Türk hissetmesini sağlayamamış olmak bile büyük ayıp bence. Eğer kuru kuru soyut iddialar yerine somut örneklerle onlara sahip çıksaydık, eşit vatandaş ilkesini yeterince uygulasaydık, şu anda karşılaştığımız manzara belki çok daha farklı olurdu.

Tam tersine gerçek olduğuna inanmak istemediğim bir takım yanlış uygulamalarla, bu vatandaşlarımızı bilerek veya bilmeyerek dışlamışız. Bu yüzden ortaya bir sorun çıkmasına göz yummuşuz. Hatta bu sorunu bile kullanmaya çalışmışız. Artık baş edemez ve içinden çıkamaz hale gelince de, kardeşlik, vatandaşlık, eşitlik nutukları çekerek ve hâlâ da "Kürt diye bir ırk yok, Kürtçe diye bir dil yok" diye kandırarak onları kendimize çekmeye çalışıyoruz.

Gerçekten bu yolla bir sonuç alınabileceğine, bu insanların birdenbire uykudan uyanır gibi kendilerinin Kürt olmadıklarına, aslında Kürtçe diye bir dil de bulunmadığına kanaat getireceklerine cidden inanıyor musunuz, ben merak ediyorum.

Doktorların iki ay sonra kanserden öleceğini söylediklere hastaya, bizim "ne kanseri ya, aslında öyle bir hastalık yok, üstelik olsa da bundan ölen yok" diyerek teselli etmemiz gibi bir şey bu...

*****

Bugün yemekte hocama, "Açılım dolayısıyla son zamanlarda Basında büyük bir tartışma var, kimileri Kürtçe'nin bir dil olmadığını iddia ediyorlar, siz bu konuda ne diyorsunuz?" diye sordum. Hocam, "Bir dilin varlığını kabul etmek için onun kullandığı kelime sayısına veya o kelimelerin kökenine bakılmaz" dedi.

"Dilin sentaksı, cümle yapısı o dilin varlığını ortaya koyar. Kürtçe olarak yazılmış pek çok eser var. Özellikle dini konularda Kürtler'den çok sayıda âlim yetişmiş ve bunlar dini konularda çok sayıda kitap yazmışlardır" dedi.

Bilimsel bir konuya benim ayrıca katacağım bir yorum yok. Ancak kendi kendime şunu sormadan edemedim. Eğer Kürtçe diye bir dil yoksa, neden bu Kürtler'in konuştuklarını ben bir türlü anlayamıyorum? Neden onlar birilerinin yanında gizli bir şey konuşma ihtiyacı duydukları zaman Kürtçe konuşuyorlar? Neden Türkçe eğitimi almayan Kürtler açlıktan ölse de Türkçe olarak bir dilim ekmeği istemeye dilleri dönmüyor?

Demek ki en azından anlıyoruz ki, Kürtçe Türkçe'nin bir kolu değil, Türkler Kürtçe'yi, Kürtler de Türkçe'yi anlamıyorlar. Yani bu insanlar, aralarındaki iletişimi ve anlaşmayı bir dille, Kürtçe'yle sağlıyorlar.

*****

Duyma ve konuşma engelli yurttaşlarımızın aralarındaki iletişimi ve anlaşmayı sağlayan bir "işaret dili" var bilirsiniz... Sahi buna "dil" denebilir mi acaba?... En iyisi ben bunu da yarın hocama bir sorayım. Saygılarımla...
 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..