Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Ocak '13

 
Kategori
Doğal Hayat / Çevre
 

Davutpaşa Kışlası'nda kış.

2013, 8 Ocak Salı
Saat 10:21
İki gündür yağan kar şehri kaplamıştı. Yollar tehlikeliydi. Penceren dışarı bakarken hissettiğim soğuk tüylerimi diken diken etmişti; ancak gitmeliydim. Pencereden ayrıldım, bir kot ve tshirt giydim üzerine de bir sweat giydim ancak dışarıdaki beyaz postlu soğuk bunları anında delecek kadar güçlüydü. Her zamanki montuma yürüdüm. O an askıda gözüme lacivert, iri bir cüsse ilişti. Başka bir mont. Onun varlığını kesinlikle unutmuştum. Gülümsedim. Sinsice gülümsedim. Onu üzerime giydiğim anda dışarıdaki soğuk, titredi. Onunla savaşmaya henüz hazır değildim ama o daha da hırslı beni bekliyordu. Taşımam gereken bir kitap vardı. Bulduğum en ufak sırt çantasına onu koydum ve bir şey daha. Bir atkı, üzerimdeki zırh verken ona ihtiyacım yoktu ancak şartlar daha da ağırlaşabilirdi.

Kulaklarım için iri bir kulaklık taktım. Dışarıda soğuk, sesini rüzgarla duyuruyordu. Anında zihnimi ele geçirebilirdi. Taktığım kulaklık aynı zamanda bir müzik kulaklığıydı ve Iron Maiden çalacaktı. Ardından eldivenlerimi taktım. Ayakkabılarımı sıkı sıkı bağladım ve çantayı sırtıma taktım. Hazırdım. O halde bir süre bekledim. Vücut ısımın kıyafetlerimin boşluklarını doldurması için bekledim. Bedenimi savaşa hazırladım. Ve evden ayrıldım; soğuğun kucağına, her yeri sarmış beyaz postlu, beyaz dişli canavarın topraklarına.

Saat 10:39

Kışla, kar altındaydı. Tipi, yaşayan ne varsa üzerine saldırıyordu. Esiyor, kükrüyordu. Son kez durdum tepenin eteğinde ve yukarı baktım. Uzun bir yolum vardı. Kapüşonumu kapattım ve kıyafetlerimi son kez kontrol ettim. Yüzüm, önümü ve savaştığım şeyi görmek için açıktı onun dışında tek bir parçaymışcasına muntazam organize olmuştum, hazırdım.

Onlarca insan tepenin aşağısında yukarı çıkmak için onları almaya gelecek araçları bekliyordu. Üşüyorlardı. Kar yüzünden göremedikleri zirve onları korkutuyordu. Yürümeyi, o tepeye tırmanmayı çoğu aklından bile geçirmiyordu. Fikri bile kanlarını donduruyor olmalıydı.

Aralarından geçerken bazıları ne yapacağımı anlamış olmalıydı, durup bana baktılar ama ben artık duramazdım. Kalabalığı geçtim. Benden başka kimse kalmamıştı. Sol tarafıma baktım rüzgardan yıpranmış çam ağaçları benimle aynı savaşı veriyorlar, soğuğa direniyorlardı hala yemyeşillerdi. Manzara ise, muazzamdı. Rüzgar ilk metrelerde sağdan esiyordu. 400 metre kadar yorucu bir diklik tırmandım. Ardından eğim azalıyordu. Her zamanki orada görev yapan güvenlik sorumluları o gün yoktu. Soğukla başbaşaydık. Müzik, onun sesini bastırıyordu. Önümde ufak bir yamaç daha vardı. Yolumun üzeri yarım asırlık ağaçlarla doluydu, rüzgara karşı onlarla iş birliği içindeydik ancak yol üçe ayrılacaktı. Bir an donmuş yer tabanı yüzünden kaydım ve sendeledim.

Güneşi görebiliyordum, bulutların ardında çürümüş bir limon kadar parlaktı sadece. Bulutlar, kışın emrindeki bulutlar ona engel oluyordu. Benim sağdaki geniş düzlükten geçmem gerekiyordu. Orada ağaçlar yoktu, orada ayak izleri yoktu, orada sadece rüzgar ve kar vardı.

Eldivenin altına sızan soğuk, parmaklarımı kesiyordu. Çenem donmuş olmalıydı ki oradaki kaslara hükmedemiyordum. Bir kaç saniye elimle yüzümü ısıttım. Yükseldikçe soğuk artıyordu. Düzlüğün ve ağaçsızlığın ortasına gelmiştim ki pusuya yatmış soğuk beni bu zor anımda bozguna uğratmak için var gücüyle saldırdı. Ayak basılmamış metrekarelerce alandaki kar rüzgarla, rüzgar artık bir fırtınayı andırıyordu, yerden kalkıp havadakilerle birleşek saldırıyordu. Yürüyemezdim, ayakta zor duruyordum gözlerim kısılmış yere bakıyordu. Kapüşonum rüzgara dayanamıyordu. Soğuk boynumdan içeri girmeye çalışıyordu. Başımı kaldırıp ileri bakmak istedim; ancak tek gördüğüm şey üzerime gelen bembeyaz bir kar bulutuydu. Soldan geliyorlardı. Sol omzumu duvara dayanır gibi siper ediyordum. Bir an arkama baktım geride bıraktığım ağaçlar da aynı kaderi paylaşıyordu. Ağaçlar ve benim dışımda görünürde hiçbir canlı yoktu.

İlerlemeye çalıştım. Ağır adımlar atıyordum, yüzüm artık yanıyordu. Soğuk onu yakıyordu ama solumdaki düzlüğü geçersem kazanmış olacaktım. Yürüdüm, yürüdüm. Beş dakika sonra pes eden fırtına, zaferimi ilan ediyordu. Yüzüm yanıyordu, çenem ve burnum adeta buz tutmuştu, kot pantolonum bir kalıp gibi sertleşmişti ve kapüşonumun kenarlarını buz kaplamıştı. Ama hayattaydım ve kazanmıştım. "The Talisman" çalıyordu, Iron Maiden zafer şarkımı söylüyordu. Geri kalan yolda soğuk artık beni bir ilkbahar günündeki kadar terketmişti. Kar yağıyordu ve aşağıdan gelen araçlardan inen insanlar kartopu oynuyordu. O zor bölgeye döndüm ve tekrar baktım, sakindi ve yeni bir gelen olur mu diye çaresiz yeniden hazırlanıyordu. Yüzümde bir gülümseme ile yola devam ettim. Huzur doluydum. Kış sonunda gelmişti. En yakın dostumdan daha samimi düşmanım soğuk, sonunda gelmişti.

Gülümseyerek devam ettim. Ta ki fizik sınavı başlayana kadar. Sınavdan çıktığımda...

Üşüyordum.

http://www.baksimdinasilyazicam.com 

 
Toplam blog
: 17
: 596
Kayıt tarihi
: 11.08.12
 
 

Bilimsel ve kişisel yazılar. Sporcu. Dört yıla kalmaz mühendis de olacak. ..