Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '12

 
Kategori
Aile
 

Dede kimdir?

Uzun zamandır elime kalem, pardon parmaklarımın ucuna klavyemi alıp, bir tarafımı da yayıp yazı yazamıyorum, içimden gelmiyor derken bugüne kısmetmiş. Böyle bir ihtimaller denizinde yüzmem gerekiyormuş demekki. Bir de bugün her zamanki o şiirsel saçma havamdan çıkacağım. Aslında uzun zamandır olması gereken de buydu. Bırakalım bu duygusal balık burcu kız ayaklarını.

Neyse. Gel gelelim konumuza dönelim.

Bahsedeceğim bir klişedir zaten: hayatın büyüdükçe çirkinleştiği. Genişledikçe genişler zaman dilimi. Öyle çocukluktaki kadar kısa gelmez günler. Bir kaç ayı bir kaç yıl gibi yaşar insan bazen. Tamam kabul, çok yaşlı, çok bilmiş, çok görmüş geçirmiş bir insan olmayabilirim. Fakat herkesin derdi yaşına göre değil midir? Şimdi kalkıp bana siz abilerim, ablalarım, amcalarım, teyzelerim 'amaaaann sen de! ne gördün ki konuşuyorsun birde' demeyeceksiniz herhalde.

Acı denilen şey tek başına yaşanabilcek bir şey değilmiş onu farkettim bugün. Sorunlarımın ne kadar küçük olduğunu, ya bugün arkadaşımın başına gelen şey benim de başıma gelseydi her şeyin ne kadar basit kalacağını anladığım gündü bugün. Kim olduğu anlaşılmasın diye onu yücelterek sığdıramayacağım sıfatlarını es geçerek hitab ediyorum: arkadaşım bu sabah dedesini kaybetti.

Daha geçen gün 'dede' kavramı üzerine uzun uzun konuştuk. Onlar bizim canımız, biricik tontonlarımız, bizi en çok sevenlerimizdi. Onlar bizim kahramanlarımız, ağzından çıkan söze baktığımız, sevmeye doyamadıklarımızdı. Bir çok kız çocuğu babasını 'her şey'i yaparken, biz farketmiştik ki o saf duyguyu dedelerimize besliyorduk. 

Hani şimdi ben diğer dertlerin ne kadar küçük olduğunu farkettim ya, en fazla bir hafta veriyorum kendime yine o küçük, aptal, b*ktan şeylere kafamı takıp ağlayacağım günlerim başlayacak. Derslermiş, sevgiliymiş, arkadaşlarmış... Aileden önemlilermiş gibi, sağlıktan önemlilermiş gibi, hak etmedikleri o değeri onlara vermek çok da önemliymiş gibi... Oysa aile... Oysa dede...

Dede, bayramlarda süslenip püslenip elini öpmeye gitmek için can attığındır.

Dede, sana namazdan dönüşte kutu kutu çikolata alandır.

Dede, horlamasından bile eğlence çıkarabildiğin insandır.

Dede, evinde o saniyede bir sağa ya da sola atan horlamasıyla senkronize olan ağır metal tokmaklı saatlerin bulunduğu kişidir

Dede, çocuklarına sayıp söven ama sana tek kötü kelime etmeyendir.

Dede, senin varlığına şükreden, bunu düşünerek bile dünyanın en mutlu adamı olabilen kişidir.

Dede, senin sesinin ufak bir ton değiştirmesini anlayandır.

Dede, kendinden çok sana dua edendir.

Dede, başına gelen en güzel şeyin sen olduğunu düşünendir.

Dede, evin bir köşesini kendi koltuğu haline getiren ve sen hariç orada kimseyi oturtmayandır.

Dede, kendi açlığını senin üzerine atıp ananene sofra kurdurandır.

Dede, kırk yılda bir gittiğin evinin sofrasında, yanındaki yere seni oturtandır.

Dede, herkesin anasını nasıl ağlattığını gülerek dinlediğindir.

Dede, otobüste, minibüste yaşlılara yer verme sebebindir.

Dede, Benjamin Button gibi yaşı ilerledikçe çocuklaşandır.

Dede, sen ya onu kaybedersem düşüncesiyle ağlayarak aradığında 'yakındır ölecez' deyip seni daha da ağlatan ama aynı zamanda helva yerine jelibon dağıtma fikrini sana kurdurandır.

Çok yakınımda bir insan daha var ki 'dede' kavramından bir haber. İnsan gerçekten sorguluyor; sana bu duyguların hepsini birden yaşatan bir insanın olması ve onu kaybedersen acı çekecek olman mı daha iyi, yoksa bu kavramı ve bu duyları hiç tatmayıp da kaybettiğinde dilinden dökülebilecek tek şeyin 'Allah rahmet eylesin' olması mı? Sanırım, ne olursa olsun dede kokusu nedir bilmek isterdim.

Dedem, tontişim, canım... Allah seni başımdan eksik etmesin.

Sevgili arkadaşım, dostum... Sabrının şiddeti, anılarının mutluluğu kuvvetli olsun.

 
Toplam blog
: 58
: 402
Kayıt tarihi
: 06.04.10
 
 

Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi Mezunuyum. ..