Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Şubat '08

 
Kategori
Güncel
 

Değişmeyen referanslar 2

Değişmeyen referanslar 2
 

Laiklik Geni


7- "Başörtüsü laikliğe aykırıdır" mış.

İşte insanı çileden çıkaran iddialardan biri daha. Laikliğin başörtüsüyle ne gibi bir ilgisi olabilir. Laik devlet, dinin dışında olan, fakat bütün inanç ve düşüncelere aynı mesafede duran bir kurumdur. Aynı uzaklıkta durduğu bir müslümanın başörtüsü, bir yahudinin kippası, bir hristiyanın haçı onun için, ret veya kabul konusu değildir.

Çünkü bunlar inanç tercihidir. Devleti değil, inananları ilgilendirir. Laiklik ancak, yönetimde din referans alınırsa devreye girer. İnanmak, namaz kılmak, oruç tutmak, ayin yapmak, ibadet etmek, başörtüsü kullanmak yönetimde dini referans almak değil, bir hakkı kullanmaktır. Laik devlet, kız öğrenciler başını örttü diye, üniversite kapısında terör estirmez. Hukukçuları ayağa kalkmaz.

Eğer birileri çıkar da, hırsızın elini kesecek, faizi, içkiyi, kumarı yasaklayacak, kadının miras hakkını üçte bire indirecek, açık gezmeyi yasaklayacak, çok evliliği meşrulaştıracak yasa yapmaya kalkarsa, o zaman laiklik devreye girer ve buna mani olur. İşte bu durumda yönetim, kendini koruma hakkını kullanır. Herkesin yollara dökülüp protestoda bulunması, bunu yapmak isteyenlere yüklenmesi, hukukun devreye girmesi meşru olur. Bugün için böyle bir meşruiyet zemini yoktur. Ortada sadece bir hazımsızlık ve " her şey bizim istediğimiz gibi olmalıdır" dayatması vardır.

8- Başörtüsü anayasanın 2. maddesine aykırıdır.

Yasaklamayı Anayasa'nın 2. maddesiyle irtibatlayan o zamanın Anayasa Mahkemesi üyeleri tamamen ideolojik davranmışlardır. Anayasa genel kuraldır. Ülkenin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olduğunu vurgulayan genel bir maddeyi, kişisel bir tercih olan başörtüsü yasağının gerekçesi yapmak, ancak art niyetle açıklanabilir. Konuyla ilgili mahkeme kararının padişah fermanından bir farkı yoktur. Bu ben yaptım oldu mantığıdır.

Firavunun gördüğü rüya, "İsrail kadınlarından doğacak bir çocuğun saltanatını yıkacağı" şeklinde yorumlanmıştır. Bunun üzerine firavun da, İsrailoğullarının yeni doğan bütün çocuklarınının öldürülmesini emretmiştir. Fakat bu tedbir, saltanatını yıkacak olan Musa'nın onun sarayında büyümesini engelleyememiştir.

Hukuk, firavun mantığı ile yorumlanamaz. Vatandaşı sindirip pusturarak rejim korunmaz. Farklı düşünenelere dünyayı zindan eden bir sisteme "demokrasi" denmez. Bu mantık sağlıklı bir yöntem olsaydı, insanlık demokrasiyi seçmezdi. İnanıyorum ki sağduyu ergeç galip gelecektir. Alın size bir firavun mantığı:

Eğer başörtüsü laikliğe, yani anayasanın değişmez ve değiştirilemez 2. madesine aykırı ise, bu ülkede her gün suç işleyen yaklaşık 20 milyon kadın vardır. Onları tutuklayıp içeri tıkmayan yargı mensupları da bu suçun ortağıdır. Saçmalamayı ve abuklamayı bu noktaya kadar getiren elitlerin yaşadığı bir ülkede, akıl sağlığını korumak, sakin olmak nasıl mümkün olabilir?

9- Bunlar, "Sıvas'ta 37 kişiyi diri diri yakanlar" dır.

Sıvas faciasının ne olduğunu bilmek isteyenler biliyor. Bilmek istemeyenler ise bu hadiseyi, bir kesimi sürekli provoke etmek için kullanıyor. Sıvas özellikle tasarlanmış bir olaydır. Kim ne derse desin, bu bir derin devlet operasyonudur. Aziz Nesin'e ve düzenlenen organizasyona tepkili olanlarla meraklılar, burada figüran olarak kullanılmıştır. Belki o kalabalığın içinde, bir çok mütecessis alevi vatandaş ta vardı. Kim biliyor? Zamanın basını ve konunun uzmanları, Aziz Nesin'in ve yapılacak etkinliğin Sıvas için teklikeli sonuçlar doğuracağını ısrarla yazdılar. Fakat kimse kulak asmadı. Demek karar önceden verilmişti.

Meydanda kalabalık birikmişken rahatlıkla otelden çıkıp hükümet binasına giden, valiyle konuştuktan sonra da tekrar geri dönen insanlar var. Üstelik içeride misafirlerle birlikte bir polis memuru da bulunuyor. İstense otel rahatlıkla boşaltılabilecektir. Fakat buna içeriden tehditle mani olunuyor. Olay sonrasında, belindeki silahı balistik muayene için savcılığa vermeyen, vermemekte direnen bir vekil de var. Kimse kimseyi kandırmasın.

Öğleden sonra toplanmaya başlayan kalabalığa, saatlar geçmesine rağmen hiç bir müdahale yapılmıyor. Sanki olay çıkması için resmen bekleniyor. Bu konuda gerçekler anlaşılsın diye değil de, aidiyet kaygısıyla yazılmış kitaplar malesef doğruları anlatmıyor. Halbuki tarih, amaca uygun bir sonuca ulaşmak için değil, gerçekleri anlatmak için yazılmalıdır.

Bu dünyada alevi/sünni, hristan/yahudi, hindu/budist hiç kimse, aidiyeti itibariyle masum değildir. Her kitlenin iyisi/kötüsü, katili, hırsızı, fanatiği, şerefsizi, namussuzu vs. vardır. O zaman "Siz Sıvasta bizi diri diri yaktınız" sözü bir gerçeklik değil, sloganlaşmış bir tahriktir. Öldürmeyen insanları, katillikle suçlamaktır.

10- Bunlar, "Oruç tutmayanları öldürenler" dir.

Ne alakaysa bu da başörtüsü yasağına gerekçeli bir malzeme teşkil ediyor. Bu ancak yıkanmış bir beyinin, kendisi dışındaki bütün fikirleri kapı dışarı etmiş bir ideolojinin ürünü olabilir. Yukarıda söyledim. Her düşüncenin fanatiği veya provokatörü vardır. Adam öldürüldü diye devlet, ekmek bıçağını yasaklayamaz.

Bunun tercümesi şöyledir. Malatya'da İnönü Üniversitesi'nde "güya oruç tutmadı" diye 10 yıl önce bir genç öldürülmüştür. O zaman başörtüsü yasaklanmalıdır! Böyle bir anlayışı hangi söz ikna edebilir?

Bazı insanlar agresiftir. Bunlar oruç tuttuklarında, karşılarında yemek yiyenlerden hazzetmeyebilirler. Hatta saldırıp dövebilirler... Doğruları kabul etmek zorundayız. Ama "oruç tutmadı diye insan öldürmek" o kadar basit değildir. Kimse oruç tutmadı diye, tasarlayarak adam öldürmez.

Eğer bu iddia doğru olsaydı, her ramazan ülkemizde kan gövdeyi götürürdü. Türkiye'de oruç tutmayan sadece bir kaç kişi midir? İnsan, çevresindeki oruç tutmayanları bile saysa bunun yalan olduğunu anlar. Sebebi tam olarak bilinmeyen istisnai olayları, temcid pilavı gibi her fırsatta öne sürmek fikri kısırlıktır.

İşte Malatya'daki oruç cinayeti haberinin girişi:

"Oruç tutmadığı gerekçesiyle ülkücüler tarafından öldürülen İnönü Üniversitesi (İÜ) öğrencisi Ümit Cihan Tarho'yu ölümünün 10. yılında anan YDG, Tarho'nun Alevi ve Kürt kimliğinden dolayı öldürüldüğünü belirterek, bu saldırılara sonuna kadar karşı koyacaklarını söyledi." (1)

Farkındaysanız YDG sözcüsü Şirvan Şahin Parlak başka, haberi yazan muhabir başka telden çalıyor. İşte yukarı mahallede söylenen yalana, aşağı mahallede böyle inanılıyor. Ah bu körolası ideolojik iştah! İnsana her şeyi yediriyor.

Sonuçta türbanı yasaklama gerekçesine konu edilen bu ezberlenmiş tekrarlar ve insanı fıtık eden bu iddialar artık bırakmalıdır. Yerine yenileri konulmalıdır ki, ben de yeni şeyler yazabileyim.

Resim: hakimturkmen.com/img/dna.gif
(1) http://www.ozgurgundem.org/haber.asp?HaberId=46594
Laiklik geni

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..