Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '09

 
Kategori
Siyaset
 

Demokratik kürt açılımı

Demokratik kürt açılımı
 

benden


Bugünlerde kâh "Demokratik Açılım" kâh "Kürt Açılımı" adı altında bana önemli bir toplumsal tasarım gibi görünen bir çalışma yapılıyor. Ben de buna kavga çıkmasın diye, "Demokratik Kürt Açılımı" demeyi uygun buldum.....

Belki de buna “Demokratik Türkiye Açılımı” demek daha bile doğru olacaktır. Burada esas olan devletin kendisini millete bu denli bir özgüvenle açıyor olmasıdır. Üstelik bunu başlatanın devlet erkini yönetme ve yönlendirme yetkisini demokratik seçimle almış, fakat siyasi muhalefet tarafından neredeyse şeriatçı sayılan bir muhafazakâr iktidar olması da beni demokrasi adına umutlandıran güçlü bir neden olmaktadır. Umudumdaki güçlü neden elbette ki iktidarın siyasi nitelik tanımından dolayıdır; çünkü, muhafazakâr ve dinsel değerleri gündelik yaşama taşıma arzusu duyan bir tabanı olan siyasi iktidarın böyle bir çalışmaya, üstelik "Demokratik Açılım" adını koyarak öncülük etmesi, siyasi engel olabileceğini düşündüğüm bir karşı direnişi daha baştan devre dışı bırakmış oluyor. Bununla da kalmıyor, açılım öncelimini alan güç iktidar olduğundan, inanıyorum ki siyasi irade kendini başarılı kılmak için elinden geleni yapacaktır.....

Osmanlı kendini yenileyerek güçlendirmeyi becerebilseydi kanımca TC yerine Birleşik Osmanlı Milletleri Demokratik Cumhuriyeti kurulabilirdi. Padişahlar da bugünkü Cumhurbaşkanı gibi görev alırlardı, ve hatta halife sanlarını bile korurlardı. Buna benzer biçimde, bugün de T.C. ekonomik kalkınmasını eğer küresel demokratik ilerlemeyle birlikte eş uyumlu götüremezse, korkarım ya kendini yemekten, ya da terör bıkkınlığından bölünerek son Türk Devleti olmaktan çıkabilir. Bu yüzden demokratik ve ekonomik ilerleme talep eden AB üyeliği ülkemizi ne satan ne bölen bir uluslararası tasarımdır. Aksine demokrasi ve insan haklarını iyileştirmeyi, devletlerin sınırlarını insana hizmet eden özgürlük adına kaldırmayı kendine görev edinmiş bu kurum içinde olmak, yurtta ve dünyada barışa hizmet etmenin etkin bir yoludur. Ve barış içinde demokrasiyle ilerleyen bir ülke bölünmez de batmaz da. Ben bunun aksi bir örneğini ne görmüşüm ne duymuşumdur.....

Böyle düşündüğüm için olmalı ki, daha bir sayfalık açılım bile olamayan bu iyi niyete destek olmayı "vatandaş vicdanım" ısrarla istedi ve ben de bu konuda bir iki laf edeyim dedim. Daha ortada bir açılım yok; aslında yapılan iş açılımın destek tabanını oluşturma görüşmeleridir. Elbette sorunlu vatandaşlara, -ki bunlar öncelilkli görünümde Kürtler'dir-, çözümler sunma amacına uygun olarak sunulan öneriler de kaba çizgileriyle dikkate alınmaktadır. Ancak asıl çalışma bundan sonra başlayacak ve açılım bir tasarı biçimine dönüşebilecektir. İşte en azından o devrede ana muhalefet partisinin de açılımın temel ilke ve düzenlemelerini belirleyici olanlardan olma arzusu göstermesi ülkem için sevinci dayanılmaz bir umut heyecanı olacaktır.....

Bu heyecan sadece uzun yıllardır sürmekte olan bir terör dalgasını durultma umuduyla yükselmiyor; çünkü bu Demokratik Kürt Açılımı'yla terörü bitirmek mümkün olmayabilir de; olmasa bile, güçlenerek ilerleyen demokrasiyle kuşatılacak olan terör eylemleri "halk için var olduğu" söylemini yutturamayacak, ve giderek halkın düşmanı sıfatını alacaktır. Bu düzeye gerilediğindeyse, terör artık T.C. için bir bölünme tehdidi olmaktan çıkarak, bir asayiş sorunu düzeyine inecektir.....

Ben CHP olaydım, sırf bunun hayali için bile Demokratik Kürt Açılımı meydanına çıkan yollardaki siyasi engellerimi hepten kaldırır, hükümetin görüş alışverişi isteğine olumlu ve yüreklendirici bir cevap verirdim. Sürece MHP de destek verse çok iyi olur tabi; ancak MHP kendisini bu ülkenin Türk kimliğini korumakla görevli öncül kurum saydığı için, bunu ondan istemek siyasi hakaret gibi olur. Hem bu noktada, işin sulandırılıp etnik kimlikleri ulusallık düzeyine taşıyacak hatalar yapılmasını önleyebilecek sertlikte bir MHP'nin siyasi engel olarak kalması bence yararlı bile olacaktır.....

Şimdi bu konuda bir arkadaşımın özet görüşlerini sunuyorum:....
"Canım arkadaşlarım, Kürt sorunu bugünün sorunu değil. 85 yıllık bir miras. 85 yıllık bir çatışma. Biz ise 70’li yıllarda “Kürdara azadi” (Kürtlere özgürlük) diye meydanlarda bağıran, halkların özgürlüğü ve kardeşliğini samimiyetle içselleştirmiş bir kuşaktan geliyoruz. O zaman ortada PKK de yoktu. İzninizle kendi adıma 14 yıl önce 1995 yılı Haziran ayında bir gazeteye göndermiş olduğum ve yayınlanmış bir yazımdan kısa bir alıntı yapmak istiyorum :

....Sonuç olarak, Türkiye’de Kürt yoktur, Kürt sorunu yoktur türü bir çözümü içeride ve dışarıda artık hiç kimseye kabul ettirmek mümkün değildir. Dünya, biz ne dersek diyelim, yuvarlaktır ve kendi ekseni etrafında dönerken güneşin de etrafında dönmektedir.....

Tarihi durduramayız; yapılması gereken, güvenli bir özgürlük ortamında, sorunlarım var diyen insanlarımız ile birlikte, bu sorunları bu ülkede ifade etmek isteyenlerle birlikte, karşılıklı haklara saygı temelinde çözme anlayışı ile, tarihin diyalektiğinde (eytişiminde) kavranacak zihniyet halkasını korkmadan adım adım ele alıp ilerlemektir. Sonra değil şimdi! Terör sorununu bitirdikten sonra değil; terör sorununu da bitirebilmek için; ya da terör sorununu bitirmeye uğraşırken hemen şimdi....!

Bu yaklaşım bizi nereye götürür? Parçalanmaya mı götürür? Her şeyden önce bir şeyi unutmamamız gerekli; bu ülke hepimizin! Bu ülke insanları eşit ve özgür yurttaşlar olarak kendi ülkelerinde, kendi kimliklerini özgürce ifade ederek, kendi kültürlerini ve kendi geleceklerini özgürce geliştirerek birlikte yaşamalıdırlar. Kürtlerin ezici bir çoğunluğunun da soruna aynı zeminde yaklaştığından kuşku duymuyorum. Özellikle ülkemiz topraklarında kök salmış tarihsel, ekonomik, sosyal bağların tutuculuğu böylesi bir yönelim için çok güçlü bir temel oluşturmaktadır.....”

Bu görüşlerimi hiç değiştirmedim! Şimdi Türkiye’de iktidarda kim olursa olsun benzer düşüncelerin ifade edilmeye başlanmış olmasına, bu temelde bir arayış içine girilmiş olmasına burun kıvırmamız, hayıflanmamız mümkün olabilir mi? Ardında bunca kahır, eziyet, ölüm, yoksulluk vs. vs. bırakmasına karşın Türkleştirme yönteminin başarısız kalacağı somut bir gerçek iken, aslında olacaksa tek çözüm olan demokrasi ve özgürlükler temelindeki bir çözüm dillendirilmesini, sırf bunun olası siyasi çıkarını AK Parti'ye mal etmemek adına, ardında tarihi bir mücadele yokmuş, dünya sanki biz istersek bir zaman dönmezmiş gibi kenardan seyredebilir miyiz....?

AK Parti bu düşüncenin/mücadelenin mirasçısı değil. Ama ne yazık ki “mirasçılar” miraslarına sarılıp geleceği kendilerine kalan mirasla yapılandırmada her zaman yeterince tutarlı olamıyorlar. Şimdi, siyasi geleceğini günün gerçeğinin yanında konumlanma ihtiyacıyla tanımlayan bir parti bu yaklaşıma yöneliyorsa, “bunu yapması gereken sen değilsin. Senin defoların var..” bahanesiyle, “o sorunu çözeceksek biz iktidar olunca çözeriz” mi diyeceğiz? Kaçınılmaz olarak yeniden kabaran milliyetçilik dalgasının ülkemizi demokrasi yolunda yeniden kör ve topal etmesine alkış tutarak mı vatansever olacağız....?

Eskiden sadece ezilip hırpalananlar için vicdanı sızlayanlar konuşurken/konuşmaya çalışıyorken, şimdi artık iktidarı ve muhalefetiyle, MGK’sı ile “devlet” de konuşuyor! Konuşmak durumuna geldi! Bu bir gelişmedir..... Konuşacağız, konuşmalıyız... Ötekilerin” konuşmasına olanak sağlayacağız. Aşırı” fikirlerden de gocunmadan. Komplekse kapılmadan. Bu ülke “bizim” değil, burada yüzyıllardır yaşamakta olan ve yaşayacak olan herkesin diyerek. Vicdan, hakkaniyet ve empati ile konuşacağız...... Herkese sevgi selam, (arkadaşınız Erdoğan Kahyaoğlu)
*****
Sevgili arkadaşım, Konuya arka kapak olacak bir son söz niteliğinde yazmışsın. Aynen katılıyorum. Bu açılıma ne ad verilirse verilsin, hiç önemi yok; ta ki insan olabilmenin sınırlarını kaldırıncaya dek demokrasinin ilerlemesi için olacaksa eğer, her aydın kişinin destek çıkması gerekir. Üstelik bu açılım ile terörü bitirme umudu sıfır bile olsa, gene de insan mutluluğuna hizmet edecek demokratik ilerleme adına desteklenmeli. Demokratik Kürt Açılımı desteklenirken, bölücü terörün ayyuka çıkabilecek olan şiddet eylemlerine bu sürecin sonucuymuş gibi bakmadan, tek devlet, tek millet, tek bayraklı vatan bütünlüğü temelinde aklı eren herkes ve her kurum tespit edebildiği sorunları irdeleyip çözüm önerileri sunmayı yüce milletine hizmetten saymalıdır.....

Bu açılımın bir AK Parti çalışması olmadığını kimse iddia edemez. Doğal olarak öyledir. Çünkü hükümet olan partidir; yani bir bakıma siyasi varlığının nedeni olan demokrasiye görev borcudur. Ancak aynı zamanda bir devlet çalışması olduğu da inkar edilemez. Demokrasilerde işler böyle yürüyor benim anlayabildiğim kadarıyla. Ya iktidardaki siyaset bir sunum yapıyor ve bunu millete benimsetip devlet kurumları aracılığıyla icra ediyor; ya devlet kurumlarında üretilen bir tasarımın uygulama sorumluluğu iktidara yükleniyor; ya da, özellikle milli sorunlar söz konusu olduğunda, iktidar ve devlet kurumları birlikte hareket ederek çözümleme, tasarı ve uygulamada üstlendikleri görevi başarmaya çalışıyorlar....

Benim algılamam böyleyken, toplumsal bir tasarım tümüyle iktidardaki partinin ürünü olsa bile en azından uygulama devresinde haliyle bunu devletten ayrı tutamam. Zaten demokrasilerde, devlet kurumlarının desteğini görmeyecek olan hassas milli sorunlar, iktidarda bile olsa bir partinin arzu ve çabasıyla başarıya ulaşamaz. Genel Kurmay Başkanlığı'nın açıklamalarında "açılım" çalışmalarına bir muhalafet yoktu. Aynı kırmızı çizgiler, laik cumhuriyet, üniter devlet, bölünmez vatan sathı gibi konular başbakanın ulusa sesleniş programında da aynı hassasiyetle zikredilmiştir.....

Aslında Genelkurmay'ın TSK'ni Cumhuriyet'in ve bölünmez Türkiye'nin koruyucu gücü olarak göstermesi, bir bakımdan rahatsız olanları yatıştırmak adına bu açılıma destek mesajı olarak da görülebilir. Çünkü, Afyon konuşmasında özet olarak, "TSK terör örgütünü besler nitelikteki sorunların tespiti ve bunları giderme çözümlerini oluşturmak için yapılacak ulusal ve uluslararası çalışmaları, kırmızı çizgilerimiz çerçevesinde kalmak koşuluyla destekler. Sorunun sırf silah gücüyle çözülecek kadar basit bir güvenlik zaafiyeti olmadığının farkındayız. Kültürel, ekonomik, siyasi ve hukuki tedbirlerin de düzenlenip uygulanması gerekir" diyerek, bu açılımdan korkmaya gerek olmadığını ima etmiştir. Bana böyle geldi.....

Bütün sınırların kalkacağı bir ileride, çocuklarımızın özgür ve mutlu bir dünya insanı olarak yaşamasını istiyorum. Oraya nasıl gideceğiz? Aslında orası yok. Oraya kendi dünyamızı götüreceğiz.......... Buradan ötesi benim biricik akıllarımla olacak iş değil zaten; hadi bana yorumlarınızla eyvallah, derken efendim önüme düşen şu alıntıyla bitireyim:
*****
ERKAN GOLOĞLU (RADİKAL)

Allah rahmet eylesin, Adnan Satıcı, Rıfat ağbinin iyi bir ahbabıydı. Çok düzgün Türkçe konuşan bir Kürt’tü. Yıllar önce kalabalık bir grupta, birkaç tane üst üste Kürt fıkrası anlattığında, gruptan bir hanımefendi, Adnan’a, “Adnan Bey, ne müthiş Kürt taklidi yapıyorsunuz!” dediğinde Adnan, “Nasıl fark edemediniz hanımefendi, ben 35 yıldır Türk taklidi yapıyorum” demişti de içimden bir yer cımbızlanmış gibi cızlamıştı. Adnan'ın içimi yakan muzip cevabını “açılıma” karşı isyan bayrağı açan, üstelik bunu yer yer Kürtçe taklit ağızlarıyla yapmaya çalışan köşe yazarları duysun isterdim.....
*****

Bir düşündürücü görüntü de Cumhurbaşkanı A. Gül’ün bu açılımın PKK’ye bir teslimiyet olmadığı güvencesini vermek için düzenlediği şehit analarını kabul yemeğinde oldu. Şehit analarına tek tek kendisinden bir istekleri olup olmadığını sorarken, analardan biri kendine yöneltilen soruya sessiz ve tepkisiz kalır. Cumhurbaşkanı, “Bu hanımefendi niye konuşmuyor” diye sorduğunda, kadının yanındakiler, “Efendim o Türkçe bilmez” diye, araya girerler.

Muharrem Soyek
 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..