Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ekim '15

 
Kategori
Siyaset
 

Demokratikleşme, Türkiyelileşme ve Kürt Sorunu...

Demokratikleşme, Türkiyelileşme ve Kürt Sorunu...
 

1921 Anayasası, "mahalli işlerde" vilayetlere "muhtariyet" vermişti. 1921 Anayasası'nın 11.Md.si


 KÜRT SORUNU'NUN ÇÖZÜMÜNÜ ENGELLEYEN HUSUS, TARAFLARIN SORUNA YAKLAŞIM FARKLILIKLARIDIR...

Kimileri "PKK sorunu" dese de, bana göre, bu sorunun gerçek adı "Kürt sorunudur"...Çünkü, sorunun başlangıcı Tanzimat dönemine kadar gider...

Bu sorun, Cumhuriyet Dönemi'ne de aynı adla aktarılmıştır...Sorunun "PKK sorunu" olarak adlandırılması 1980'li yılların başında başlamıştır...

x        x        x

Başlarken...

Bu konuda, önceki yaşanmışlıklarımıza ve bunlardan edindiğimiz tecrübelere baktığımızda, Kürt sorunun çözümü konusunda, birtakım sosyal ve kültürel adımlar atmamıza rağmen, siyasal açıdan pek başarılı olmadığımız bir gerçektir...Bu başarısızlığımız1980'li yıllardan bu yana, ne yazık ki, hala devam etmektedir.,,

Bunun başlıca nedeni, devletin, bu sorunu "demokrasi ve ülke bütünlüğü" içinde çözmeye çalışırken; iç ve dış destekli PKK ve onun güdümünde hareket eden, önceki gelmiş geçmiş "bölge partileri"nin ve günümüzde de HDP'nin de çözümü, "siyasal ve hukuksal" zeminde "coğrafi bir yapılanmada" görmeleridir...

Bana göre, günümüzde de HDP'nin yaptığı ve hala da yapmaya devam ettiği büyük yanlış budur...

HDP'nin "Türkiyelileşme" amacıyla Kürt siyasetini, genel siyasetin içine aktarması çok doğruydu...7 Haziran seçimlerine de, görünürde bu amaçla girmişti ve bu tavrı, toplumun bir kısmında da olumlu karşılık bulmuş ve HDP, seçim barajını aşarak Meclis'e girmiştir.

HDP'nin bu olumlu tavrı, seçim sonrasında da devam etseydi, toplumun daha geniş bir kesimine de yayılabilir ve gerçekten bir "Türkiye partisi" olabilirdi... Böylece, Kürt siyasetini, geniş toplum kesimlerinde, "iktidar paylaşımı" ötesine taşıyabilir ve toplumun genelinde "özerklik" gibi, demokratik bir düşüncenin hoşgörü ile tartışılmasına yol açabilirdi... 

NOT : HDP'nin bu görüntüsüne, ne yazık ki, ben de inanmış ve seçimlerden sonra, yeni bir anayasasın yapılması ve hata Türkiye'de yeni bir yönetimimin --örneğin Başkanlık Sistemi-- kurulması için "AKP+HDP" koalisyonunu düşünmüştüm.

HDP, seçimlerden sonra bu tavrının arkasında durmamış, bir üst akıldan(ya da yönlendiriciden) talimat alan Kandil'in baskısı ile, "Türkiyelilik" adı altında "demokratik" tavrının, amiyane bir tabirle, kusura bakmayın "içine etmiştir"...

Sonuçta, çoğu kendi insanlarından olan binlerce teröristin ölümüne ve çok sayıda da askerimizin şehit edilmesine neden olmuştur...

ŞİMDİ, KÜRT SORUNU İLE İGİLİ OLARAK BİRAZ GERİLERE GİDELİM...

Osmanlı'nın son dönemlerinde, "Kürtler" ile "merkez" arasındaki ilişkilerin şekli, toplumun demokratikleşmesinden ve rejimim liberalleşmesinde daha çok, Kürtlerin kendi coğrafyaları olarak kabul ettikleri alanlardaki "iktidar paylaşımı" alanında olmuştur...Bir nevi, merkezin kontrolünde "özerklik" ya da "yerel yönetim"...

Erken Cumhuriyet döneminde ya da Cumhuriyet'in ilk yıllarında da, Kürtler ile Merkez arasında Osmanlı dönemindeki benzer bir ilişki kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı öncesinde hazırlanan 1921 Anayasası, bu şekil bir ilişkiyi yasallaştırmıştır...Bu anayasanın 11. Md.'si "Vilayet, mahalli umurda(işlerde,cd) manevi şahsiyete ve muhtariyete haizdir", diyerek, Merkez ve Kürtler arasındaki ilişki, Osmanlı döneminde olduğu gibi sürdürülmüştür...

Böyle olması da gerekirdi; çünkü 1924 Anayasası yürürlüğe girinceye kadar, Osmanlı'nın 1. Meşrutiyet Anayasası hala yürürlükteydi...

Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanınca, 1921 Anayasası ve onunla birlikte yürürlükte olan 1876 Osmanlı Anayasası'nı  yürürlükten kaldıran 1924 Anayasası ile, toplumun tektipleşmesi  çabaları, Kürtlerle merkezin arasını açtı ve ilişkilerin bozulmasına neden oldu.

Bir anlamda, deyişim yerindeyse, Kurtuluş Savaşı'nda omuz omuza birlikte savaştığımız, kan döküp can verdiğimiz Kürtleri küstürdük(x).

Daha sonraki zamanlarda, şiddet kullanımı ile bastırılan isyanlar, zorunlu iskan uygulamaları sorunun daha da karmaşık hale gelmesine  neden oldu.

1990'lı yıllarda, Kürt sorununun, devlet  ile Kürtler arasındaki gerginliğini yumuşatacak bazı adımlar atılması istendi ama, devleti yönetenlerin, özellikle askeri kanadı, buna pek istekli olmadığı görülünce, Kürt sorunu günümüze kadar taşındı...

2000'li yıllarda, genelde "çözüm süreci" altında yapılan bazı "demokratik açılımlar" meyvelerini verip üç yıl süre ile yaşanan "çatışmasızlık dönemi" de, yukarıda da belirttiğim gibi, bir "üst akıl" tarafından sona erdirildi...

TEKRAR GÜNÜMÜZE DÖNELİM...

Günümüzde ise, Kürt toplumunun sözcülüğünü yapanların, örneğin Osmanlı döneminde olduğu gibi, belli bir coğrafyada "iktidar paylaşımı" ya da --daha ileri bir aşama olan-- "iktidar devri" olduğu yaklaşımları, Kürt siyasetini şekillendirmektedir...Bu yaklaşım, bütünden ayrılmaya giden bir yaklaşımdır ve bu da devletin tüm demokratikleşme cabalarını sonuçsuz bırakmaktadır.

Ayrıca, Kürt siyasetçilerinin bu yanlış tavırları, devletin egemen siyasetini olumlu bulan Kürtlerin de toplumun geneliyle farklı boyutta ilişki kurmasını, seslerini duyurmasını da engellemektedir. Bu durumda da, sorunun çözümü daha da zorlaşmaktadır.

SONUÇ :

Kürt sorununun siyasal çözümü için, Kürt siyasetinin, toplumun bütünüyle "iktidar paylaşımı" ötesinde bir ilişki kurması gerekir... Aslında "Türkiyelilik" kavramı bunun için biçilmiş bir kaftandı...

Ama olmadı... Kürt siyasetçileri, sırtlarını "Türkiyelilik" bağlamında toplumun bütününe dayamak yerine, bir "üst akılın" yönlendirdiği "cinsi cibiliyeti belirsiz" taşeron bir terör örgüt olan PKK'ya dayadılar.

Her şey açık ve nettir...

Sırtını PKK'ya dayayan Kürt siyasetçileri bilsinler ki, Fırat'ın doğusunda "iktidar paylaşımı" ya da "iktidar devri" olmaz... Ve olmayacaktır da...

 

cdenizkent

 

 --------------------  :

(x) Bu konunun ayrıntıları için bakınız; cdenizkent, "Kürtleri küstürdük mü?", Kategori: Siyaset, 5 Ekim 2009

 

 

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..