Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '07

 
Kategori
Anılar
 

Devam eden öyküler, Suzan zor günler geçiriyor...

Devam eden öyküler, Suzan zor günler geçiriyor...
 

Bronz sokaktan geçip Hüsrev Gerede caddesinden hemen sağa kıvrılarak Teşvikiye Cafe’nin yanından Ziyade’ye yönelmişti Suzan. İçindeki kaygıdan meraka kadar karık duygular taşıyordu. Suzan’ın babası ünlü Galatasaraylı işadamı Halis Süha beydi. Şakağına dayadığı silahla canına kıydığı güne kadar bu bölgenin en seçkin insanlarından biri olarak tanınırdı. Yaşam o günden sonra hiçbir zaman eskisi gibi olmamıştı. Sebebi hala bilinemeyen bir sır olarak kalmıştı Halis Süha beyin ölümü. Kafasını bu düşüncelerden temizlemek ister gibi başını iki yana salladı.
Sokaktan döner dönmez Ziyade’nin girişi görünürdü. Bildik adımlar girişten sonra merdivenlere yöneldi.

Çalışanlara günaydın, kolay gelsin diyerek yukarı çıkmaya başladı. Her zamanki rahat ve şık kıyafetleri güzelliğiyle bütünleyen doygun bir insan görünümü verirdi Suzan, profesyonel olarak oynadığı voleybolun ona kazandırdığı sağlıklı görünümü ve gösterişli uzun yapısıyla birleştirmişti. Yaşamın tersliklerinden kaynaklanan iki önemli insanın ölümü onu yıkmamış, hayatın bu sırlarını ve ona oynadığı oyunları çözmeye çalışan oyuncuya dönüştürmüştü.
Neslihan her zamanki güler yüzüyle onu görünce hemen ayaklanmıştı. Raif’in odasına kadar onunla gelmiş ve hemen geri dönerek odasına dönmüştü. Kapıdan girişte Raif bu önemli misafirini ayakta karşılamıştı. Uzun boylu ve görkemli bu iki insanın kucaklaşmasında Suzan’ın başı her zaman Raif’in omuzlarından birine yaslanır ve bir süre kalırdı. Kucaklaşma bugün biraz daha uzun sürmüştü. Suzan çantasını bıraktığı koltuğa geçerken Raif’te yerine geçmeyip onun hemen karşısına oturdu.

Konuşmaya başlamak için bir sürenin daha geçmesini bekleyen Raif. “Rahatına bak lütfen” diyerek Suzan’ı biraz rahatlatmak istemişti. Tam bu sırada Neslihan kafasını kapıdan uzatarak “Suzan hanım, sizin için hazırladığım çok sevdiğiniz cevizli, elmalı krepin yanında içecek ne vermemi istersiniz?” Diye sordu. Suzan “Şımartıyorsun beni Neslihan” diyerek gülümsedi ve devam etti. “Kahve alayım lütfen ama beni şişmanlatacağını söylüyorum hep, karışmam sonra” dedikten sonra sevgiyle baktı Neslihan’a.

İki hanımın arasına girmek istemem ama bende şikayetçiyim, bu şekilde devam edersem bende formumu kaybetmeye başlayacağım. “Ne yiyorsunuz ki siz? Neredeyse yemek yemeden yaşayacaksınız.” Dedi gülerek Neslihan, Raif’e. Neslihan odadan çıkınca “Su nasıl? Yaramazlık yapıyor mu?” diye sordu Raif. “her zamanki sevimlilikler” dedi Suzan. “Onunkiler yaramazlık değil.” Suzan bunu öylesine içten söylemişti ki kendisi bile şaşırdı. Çocuğunu büyütürken hiçbir dönem şikayete benzer cümleler kullanmamıştı Suzan.

- Biliyorum ne şeker olduğunu, büyümüştür de o şimdi bir ara haberleşelim de ine bir hafta sonu bir araya gelelim.
- Tabi, en kısa zamanda tekrar bir araya gelelim. Sizden ne haber? Nasıl … ve ufaklık?
- Her zamanki gibi.

Neslihan, crepi ve kahveyi sehpaya bıraktığında Raif içinde büyük bir bardak su getirmişti. Sıvı tüketmeyi seven Raif yakınlarında sürekli olarak büyük bardak dolusu su bulundurur ve sık sık içerdi. “Başka bir isteğiniz olursa içerideyim” diyerek odadan çıkan Neslihan’a teşekkür etti Suzan.

Kısa süren sessizlik söz sırasının Suzan’a geldiği gösteriyordu. Raif merakını belli etmeyen sakin ama bekleyen bir ifadeyle bir süre Suzan’ı izledi. Onu her zaman beğenirdi. Bugün de güzel ve kendinden emin bir dost olarak karşısında oturuyordu, kocasının ölümünden sonra Suzan ona özellikle aile varlıkları ve para konularında sıklıkla sorular sormuştu. Raif’te Suzan için güvenilir bir dost ve korunma alanıydı.

Suzan kısaca o geceki telefon konuşmasını, Yakup’u daha sonra eve gelişini ve olanları tüm açıklığı ile anlattı. Kimdi bu Yakup? Hamit’ten dolayı mı tanıyordu Suzan’ı? Kafasını karıştıran sorular karmaşık bir sırayla arka arkaya geldiğinde Raif bardağındaki sudan bir yudum aldı, “Çok ilginç” dedi. “Kısacık süreye neler sığmış. Şimdi telaş etmeden durumu baştan sona en ince ayrıntıları ile tekrar değerlendirmeliyiz.” Diyerek biraz zaman kazandı. Gerçekten de şaşırtıcı ve ilginç bir gelişmeydi.

Suzan bu sessizlikten daha da ürkmüş olmalı ki “Neler oluyor? Bir fikrin varsa lütfen söyler misin?” diyerek endişesini açığa çıkardı. Raif bir süre daha sessiz kaldı. Hamit’in bazı toplantılara katıldığını biliyordu ama gelişmenin bu şekle gelmesine şaşırmıştı.

- Söz konusu olan şey, sadece vereceğin kararla ilgili olmamalı, bunun başka boyutlarının da olacağını düşünmeden edemiyorum.
- Bildiğin bir şey varsa bunu benden gizlememelisin dedi Suzan biraz da ürkmüş halde
- Tabiî ki öncelikle kendimi ve düşüncelerimi toparlamaya çalışıyorum.
- Bildiğin gizli bazı ilişkileri mi vardı Hamit’in?
- Tam emin değilim, şu “Şehrin Melekleri” grubundan birkaç defa bahsetmek istemişti.
- Yanlış bazı işlerin içine girmemiştir umarım.
- Şimdiden böyle bir şey söylemek için erken. Hamit işini düzenli yapan iyi birisiydi yanlış bir şey yapacağına inanmıyorum.
- Ben de inanmıyorum ama meydana gelen olay, sonra Yakup’un ortaya çıkması bütün bunlar kafamı karıştırıyor.
- Elbette, hemen açıklanabilecek bir konu olarak görünmüyor. Bir yerden başlamamız gerekiyor düşünmeye.
Raif, bütün hikayeyi daha ayrıntılı olarak bir kez daha dinledi Suzan’dan, arada geçmişe yönelik sorular da sordu. Konu Hamit’e ve onun üye olduğunu söylediği “Şehrin Melekleri” adlı birliğe gelip dayanıyordu. Nende Hamit’in ölümü ile ilgileniyordu bu birlik? Bunun ne anlamı olabilirdi? Suzan’ı daha fazla telaşlandırmak istememişti.
- Biliyor musun? Geçmişte de bu tür konular senin hep ilgi alanında olmuştu dedi Suzan.
- Ne tür konular diyerek tebessüm etti Raif.
- Derin ilişkiler ve istihbarat. Yaşadığın bazı öyküler ve bu konudaki yeteneklerin kulağıma kadar gelmişti.
- Haklısın, o dönem gerekli olduğunu düşündüğüm çalışmalar hakkında fikirlerimi söylemiştim ama şimdi işler çok değişti.
- Şimdiyle bağ kurmak için söylememiştim. Sadece insana, neyin ne zaman gerekeceği hiç belli olmuyor.
- Bunda haklısın. Gerektiğini düşündüğün şeyleri bile yapsan, bir süre sonra yaptığın şeylerin karmaşıklığı ve derinliği içinde buluyorsun kendini. Bu nedenle düzenli ve belirli amacı ideolojisi olan faaliyetlerden uzak durmayı öğrendim.
- Bunu, bugün anlayabiliyorum ancak. Öyküleri dinlediğim günlerde senin adına gizemden öteye gitmemişti duyduklarım.
- Bir şeyler yapacağımı söylersem, bunun gidebileceği derinlikten endişe ediyorum açıkçası. Girdap içine çok kolaylıkla çekebiliyor insanı. Bu saatten sonra karmaşık ve karanlık ilişkiler eskisi gibi de değil artık. Her şey o kadar değişti ki.
- Senden kendini zarara sokacak şeyler isteyemem. Ne istediğimi de bilmiyorum ki zaten?
- Anlıyorum en azından Yakup konusunu ve birliği hakkında bir şeyler bulabilir miyiz bakalım?
- Ben iletişim bilgilerini vereyim sana. Kartviziti çantamda olacak.
- Bir göz atmak gerekir, neyin nesidir?
- Bunun için para gerekli olursa çekinmeden benimle konuşabilirsin. Gereken her şeyi sağlayabilirim.

Sudan bir yudum daha aldı Raif. Düşünceli görünüyordu. Uzun zamandı bu şekilde karmaşık bir konuyla karşı karşıya kalmamıştı. Hamit bir şeylere mi bulaşmıştı acaba? Bu düşüncesini Suzan’ın anlamasından korktu biran. Crepten isteksizce parçalar koparan Suzan’a baktı. Ne yapması gerektiği konusunda emin olamıyordu. Çok karanlık işlerin içinde de bulabilirlerdi bir anda kendilerini.

- Sen Hamit’in katili hakkında ne düşünüyorsun?
- Ne düşünebilirim ki? Gerçekten serbest kalır veya çok az bir ceza alırsa hukuğa ve adalete olan güvenim sarsılır.
- Gerçekten katilin o olduğuna inancın var mı? Sezgilerin ne diyor?
- Zor bir soru. Ben bu konuda uzman değilim. Bu konuya hiç de böyle bakmam gerektiğini düşünmemiştim. Karşımıza birini çıkardılar, katil bu dendi ve şimdi yargılanıyor.
- Söylediklerin doğru, olay tesadüfen gerçekleşmiş planlanmamış hissi veriyor. Bu nedenle de az ceza alma ihtimalini gözden çıkarmamak lazım bir de bu insanlar hukuktaki boşlukları çok iyi kullanıyorlar.
- Bunu anlamaya başlıyorum. Bu işin içinde olan insanların oluşturduğu ayrı bir dünya ve o dünyanın gerçekleri var sanki.
- Bu dünyanın kapısından baktın mı içeri çekiveriyor seni. Katilin ailesi, yakınları var mı?
- Mahkemeler sırasında genç bir kadın yanında çocuğuyla gelip gidiyordu, karısı ve çocukları olduğundan bahsediyorlardı.
- Bu ilginç. Onlardan başlanabilir işe diye mırıldandı Raif. Yumuşak karın orası olabilir.
- Yumuşak karından ne kastediyorsun?
- Şimdi genişçe açıklamaların yeri değil. Kafanı daha fazla karıştırmak istemiyorum. O bana en sade ve rahat halde gerekiyor. Dava dosyasını döndüğünde bana gönderir misin? Bir göz atalım bakalım.

Suzan minnet dolu ama yük olmayan bakışlarla Raif’e baktı. Onu heyecanlı ama temkinli görmüştü. Bu konuda ondan daha yakın kimsesi yoktu. Ona öylesine güveniyordu ki Hamit’in ölümünden sonra bütün para operasyonları ve emlak işlerinde onun yardımlarını almıştı. Para ve işlerin yönetiminde kimseye duymadığı güveni ona duymuş ve bunda yanılmamıştı.

Ziyade’den vedalaşıp çıktığında eve kadar olan yol ona dünyanın en uzun labirentleri gibi gelmişti. Raif’e bunları anlatarak zarar görmesine neden olursa kendini affetmezdi. Bunun yanı sıra da ondan başka bu konuyu danışabileceği bir arkadaşı yoktu. Üstelik Raif bu konularda bilgili ve tecrübeliydi.

Raif, Suzan’ı uğurladıktan sonra cep telefonundan Hakkı’yı aradı. Hakkı, Raif için böyle bu tip konularda araştırma yapan polislikten ayrılmış birisiydi. Elinin uzanmadığı yer yoktu. Teşkilatta hala çok iyi ilişkileri ve olağanüstü yetenekleri vardı. Raif ve Hakkı büyük bir oyunda yakın iki arkadaş ve büyük oyunculardı. İkisi de işilerinin gereklerine sonuna kadar inanmış savaşçı karakterde insanlardı. Özellikle adaletin gerçekleşmesiyle ilgili süreçler onların her zaman ilgi alanında olmuştu. Çoğunlukla kişisel adaletleri için savaşmayı ve bedel ödemeyi göze almışlardı. Oyunun bu bölümünde kağıtlar yeni dağıtılmaya başlanıyordu.

www.kamca.org
www.kamca.net

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..