Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ağustos '08

 
Kategori
Deneme
 

Devrilen devrim -1-

Devrilen devrim -1-
 

Her şeye rağmen aile ve mahalle büyüklerine karşı terbiyeli kalmayı beceriyorduk; oysa toplumsal beklentilere karşı uyumsuz ve huysuzduk. Uzun atkılarımızı boynumuza dolar, uzun siyah paltolar, asker kabanları altına balıkçı yaka kazaklar giyerdik. Adımlarımızı büyük atar, her daim suratımıza ciddiyet asardık. Bulabilen ayağına asker postalı çekip, sert adımlarla kartal bakışları atarak yürürdü. Fazla şen şakrak insanları aptaldan sayardık.

İçimizi kanırta kanırta en zoru nasılsa öyle yaşardık. Aşk, devrimciyi yolundan alıkoyan en tehlikeli arzu idi. Gene de cinsel ilişkileri bir biçimde günahtan arındırmak için devrim nikahları kıyardık; tıpkı zinayı aldatmak için kıyılan imam nikahı gibi… İdeolojik inançlarımız kadar öfkemiz de saflıktandı. Biz acılarımızı insanlığın organları sanırdık. Durmadan ruhlarımızı insanlık adına kurban ederdik...

Bazılarımız esrar dumanları içinde gitarlarıyla kaybolurken, “SAVAŞMA SEVİŞ” diye bağıran çiçek çocuklardı; entarisi çiçekli basmadan, pantolonu yamadan hırpani hippilerdik... Şarkılar ve sloganlar ile dünyayı cennete uçurmaya azmetmiştik. Yaşam tarzlarını ne o gün e bugün tasvip edememiş olsam da, hippilerin en kötüsünü savaş çığırtkanı bir beyfendiye tercih ederim.

Biz kendisine geç kalmış, kendisiyle hiç buluşamamış yaşlı çocuklardık; ama içtenlikle birer insanlık kurtarıcısı olmak istedik ve bu uğurda terimizi ve kanımızı bağışlayacak, ruhumuzu kurban edecek kadar inançlı birer idealist idik.

Şimdilerde her şeyin değişimi o kadar çabuk ve yakın ki, yaşamak için harcanan emeği özlemeye bile vakit kalmıyor...

Şimdilerde öğrendik, giydiğimiz yakıştı mı diye aynaya bakmayı; âşık olduğunu belli etmeyi; kızarmadan gülmeyi; yediğinin tadına varmayı...

Şimdilerde öğreniyoruz, hafif konulardan konuşmanın insanı küçültmediğini....
Komünist öldürmeden de vatansever olunabileceğini; komünist olmadan da Marks’ın anlaşılabileceğini, ya da Marks’ı anlayınca komünist olunmadığını; ve ara sıra başkalarını unutacak kadar birini sevmenin utanılacak bir şey olmadığını da öğreniyoruz..

Eskiden devrim geçti mi adamı devirirdi; biz devrimin önünde diz çökmeyi onurdan sayardık; şimdi devrimler insan onuru önünde yıkılmakta… Bence bu iyi bir değişim oldu; insan kendine değer vermeyi öğreniyor.

Gerçek devrimciler, dünyayı olumlu yönde değiştirme sorumluluğu üstlenen kişiler, dünyayı geçici olarak olduğu gibi kabul etmek zorunda kalsalar bile, peşinen şu veya bu ideolojinin içinde kendilerini sıkıştırmazlar. Bunu, bilgiyi kurnazlıkla yamultup kendilerini doğrulamak adına değil, bilginin bilimsel güncelliği adına yaparlar; çünkü, bilgi hep hareket halinde olan somutluğun yeniden bilinmesidir.

Devrimci örgütlenmeler aracılığıyla kitleleri eğitirken kendimizi de eğitmeyi ve bilincimizi güncellemeyi sürdürmeliyiz; bunu yapmazsak kaçınılmaz olarak “statükocu” (durum koruyucu) tarafına geçmiş oluruz da farkına bile varamayız. Eskiden devrimler doğrudan süregiden toplumsal yaşam sistemini devirmeyi hedef alır, ve onu hızla yeniden yeni ideolojinin araçlarıyla yapılandırma başarısıyla kutsanırdı. İşte bu kutsamaydı o devrimin intiharı.

Demokratik toplumların çoğalıp gelişme göstermesiyle, artık devrimler yerlerini evrimsel sistemlere bırakmış görünüyor; bu demokratik evrim sistemleri, ayakta kalanı yürütmek, devrilenin kendi gücüyle ayağa kalkıp yürümesine izin ve ortam sağlamak adına kurulup uygulanmaktadır. İleri zamanda kendi yararına olduğu bilincine varmakta geciktiği için, halkın kısmen ve hatta çoğunluğunun tepkiyle karşıladığı siyaseti bireyin özgürlük parselini genişleten demokrasi bilinci olarak toplumun yaşam kültürü devresine aktarabilmek, bugünün en esaslı devrimidir. Toplumun ana elementi olduğu için toplumdan bile fazlaca bireyi yüceltme gelişimi gösteren devrimdeki bu evrim göz ardı edildiğinde, hiçbir siyasi veya sivil toplum kurumu, değil devrimci, ilerici bile olamaz. Olsa olsa, insanlığın taleplerine boş vaatler üreten bir masal kutusu olur. Olsa olsa, suya sabuna dokunmadan, var olan durumun doğal çürümesiyle birlikte kokuşan bir iktidar olur.

** Marx’a göre, insanların doğa üzerine uyguladıkları üretim eylemleri ve bu eylemlerin gerçekleştirilmesi ve sonuçlarının paylaşılması için aralarındaki işbirliği ve çatışmalar sosyal varoluşun da temeli ve nesnel şartıdır.

Marksizm’in eski felsefelerden farklı bir somut tümlüğü bulunmaktadır; çünkü toplumun dönüştürülmesi eylemi bilimsel ve doğal somut bağlantılarla açıklanmaya çalışılmaktadır. Toplumların tarihsel gelişim sürecini ve gelecekteki yapısını kavramaya yarayan dinamik bir düşünce yöntemidir. Son durak yoktur, kesintisiz hareket halinde varoluş her şeydir. Heraklitos der ki... “Her şey hem kendisidir, hem de değildir; her şey akar ve sürekli bir oluş ve yok oluş durumundadır.” Ancak hareketi, onun sürekliliğini durdurmadan ölçüp betimleyemeyiz. Yani her devrimci azıcık da durum koruyucu olmak zorundadır. Hareketin düşüncede kavramsal temsili de her zaman onu parçalayıp dondurmakla olasıdır. Bütün kavramlarda bu böyledir.

Tehlike de burada başlamakta. Soyut veya somut bir kavramı dondurarak düşüncedeki temsil halini idealize eden, onu kendi dünyevi ve ahret çıkarları için değişmez doğru ya da yanlış sıfatı ile algılayan insan bilinci tutucudur; onu, sadece o anın gerçekliği olarak kabul eden, o kavramın başka gerçeklikleri de olabileceğini varsayabilen insan bilinci ise diyalektik devrimcidir. Yani bir tek devrimle kurtuluş olmadığını anlamıştır; devrim yapmanın bir amaç değil, insanın toplumsal evrim sürecini hızlandırmada kullanılabilecek bir araç olduğunun bilincine ermiştir.
Devamı için..
İLGİLİ BLOG: http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=124564

Muharrem Soyek

 
Toplam blog
: 363
: 1765
Kayıt tarihi
: 04.08.08
 
 

Parasız yatılı Darüşşafaka Özel Lisesi'nde iki yılı hazırlık sınıfı olmak üzere yedi buçuk yıl ok..