Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mart '21

 
Kategori
Teknoloji
 

Dijital Dikkat Dağınıklığı

Dijital Dikkat Dağınıklığı ile nasıl baş edilir?        

Aşırı dijital iş yükü, günümüz iş dünyasının en önemli sorunlarından biri. Tüm gün ve hatta tüm gece boyunca masaüstü, diz üstü, tablet bilgisayarlar ve akıllı telefonlar üzerinden o kadar fazla mesaj ve uyarı bombardımanına tutuluyoruz ki odaklanabilmek neredeyse imkânsız. Hatta işleri bir süre ertelemenin cazibesine kapılsak bile ilgimizi başka tarafa çekecek birçok unsur sadece bir tık uzağımızda.  

Bu sürekli bağlantıda olma kültürü bizlere hem profesyonel hem de kişisel anlamda büyük bir darbe vuruyor. Göreceli olarak önemsiz bilgiler ve etkileşimler nedeniyle zaman, dikkat ve enerji kaybediyoruz; sürekli meşgul oluyor ama çok az değer üretebiliyoruz. Yapılan bir araştırma, birçok farklı içerik ile uğraşan kişilerin belli bir zamanda sadece tek bir içeriğe odaklanan kişilere kıyasla dikkat, ezber ve görevlerini yerine getirme açısından daha başarısız olduğunu gösterdi. Bunun sonucu; hem evde hem de işte verimlilik ve konsantrasyon kaybı yaşanıyor. Profesyoneller, araştırmacılar ve danışmanlardan oluşan bir kâr amacı gütmeyen organizasyon olan Information Overload Research Group’a göre ABD’deki bilgi işçileri zamanlarının yüzde 25’ini büyük ve sürekli artan veri yığınlarıyla uğraşmakla heba ediyor ve bunun ekonomiye maliyeti yılda 997 milyar dolar.  Birçok kişi çözümün ne olduğu konusunda hemfikir:    

O sizi kontrol etmeden siz dijital iş yükünü kontrol altına alın.  

Ancak bu nasıl yapılabilir? Uzmanların görüşlerine göre, iki farklı görüş benimsenmiş. Bunlar, birincisi, sistematik olarak veri akışından uzak durmamız ve enerjimizi yükseltecek aktivitelere daha fazla odaklanmamız gerektiğine ve ikincisi dijital dikkat dağınıklığı ile savaşmanın en iyi yolunun dijital araçların stratejik biçimde kullanılması olduğunu söylüyorlar. Bu iki çözümü bir arada ele aldığımızda bu büyük ve daha da büyüyen sıkıntıya karşı nasıl bir çözüm oluşturabileceğimize dair daha kullanışlı bir yöntem geliştirme şansımız artıyor.  

Bir Ara Verin  

Eğitime yönelik uygulamalar üreten bir şirkette yöneticilik yapan 38 yaşındaki Mert, her güne akıllı telefonuyla başlardı. Daha yataktan çıkmadan mesajlarına bakar ve cevap verirdi. Kahvaltı sırasında mobil uygulamasından en son haberleri okur ve hatta işe giderken aracında bile akıllı telefonuna bakmaktan kendini alamazdı. Ofiste, gelen e-postalar ve mesajlardan dikkati o kadar dağılırdı ki önemli işleri tamamlamakta zorluk yaşardı ve çalışma arkadaşları toplantılara yoğunlaşamamasından dolayı kendisine sitem ederdi. Akşamları, çocuğu ve eşiyle ilgilenmekten ziyade diz üstü bilgisayarına veya telefonuna dalıp giderdi.  

Mert tüm bunları bana kendi itiraf etti ve bu alışkanlıkları değiştirmek için yardım istedi. Ben de yardımcı olabileceğimi ve bu durumda çok fazla kişinin olduğunu söyledim.  

Son birkaç yılda psikologlar insanın teknolojiyle olan ilişkilerindeki dramatik değişimi inceliyor. İnsanları Baby Boomers, [U1] X Kuşağı ve Y Kuşağı (1980’lerde doğanlar) şeklinde üç kuşağa ayırdılar ve 66 çift etkinlik vererek hangilerini birbiri ardına yaptıklarını sorduk.  Şu tür sorular vardı: “Online olup hemen ardından mesaj gönderiyor musunuz?” ve “Aynı anda e-posta atıp yemek yiyor musunuz?” 2008 yılında Bebek Boomers kuşağının temsilcileri bu ikili etkinlik sorularının ortalamada yüzde 59’una “Evet” derken

 X Kuşağı temsilcilerinin yüzde 67’si ve Y Kuşağının yüzde 75’i “Evet” diyordu.  Bu arada ikinci çalışmaya ilave edilen i Kuşağı (1990’larda doğanlar) temsilcileri yüzde 87 gibi etkileyici bir oranda çifte aktivitelere dâhil oluyordu.  

Ne yazık ki bulgular aynı anda birden fazla iş yapmanın her zaman başarılı olmadığını gösteriyor: Aynı anda iki işi mükemmel yapmanın tek yolu bu işlerden birinin otomatikman gerçekleşmesidir. Yani hem yürüyüp hem de sakız çiğneyebilirsiniz. Ancak hem bir toplantıya katılıp hem de e-postaları kontrol etmek mümkün mü? Hem Facebook mesajlarınıza bakıp hem de anlamlı biçimde iş yapabilmek? Araştırmacılar ortamda telefon olmasının insanları daha az verimli ve güvenilir kıldığını; çalışan öğrencilerin çalışmaları bölündüğünde öğrenme sürelerinin uzadığını ve streslerinin arttığını belirledi.  

University of California, Irvine’den Gloria Mark, çalışanların, diğer bir göreve geçmeden önce bir göreve yaklaşık üç dakika yoğunlaştıklarını (genelde elektronik iletişim) ve bu geçişten sonra eski göreve dönmelerinin 20 dakika aldığını belirledi.   Peki, neden teknolojinin dikkatimizi bu kadar dağılmasına izin veriyoruz? Bazı kişiler, elektronik cihazların aşırı kullanımını bir tür bağımlılık olarak değerlendiriyor. Ancak eğer bu davranıştan bir keyif almıyorsak, bağımlılığın tanımı budur. bence başka bir şey olmalı.  

Daha doğru tanım FOMO[U2]  (fear of missing out- bir şeyleri kaçırma korkusu), FOBO (fear of being offline[U3]  – çevrim dışı kalma korkusu) veya nomofobi ( mobil telefonla bağlantıyı kaybetme korkusu) olabilir.    

Bunlar takıntı ve kompulsiyon benzeri dürtülerdir. İnsanlar sürekli dizüstü bilgisayarlarını, tabletlerini ve telefonlarını kontrol ediyor çünkü yeni haberleri herkesten daha geç almaktan, bir mesaja veya e-postaya geç cevap vermekten veya sosyal medyadaki bir paylaşıma yorum yapmakta gecikmekten korkuyorlar.  

Bu teşhisi destekleyen birçok araştırma var. Laboratuvarlardaki bulgulardan biri şu: Yaştan bağımsız olarak birçok kişi her 15 dakikada bir veya daha sık telefonlarını kontrol ediyor ve bunu yapmalarına izin verilmediğinde endişeleniyorlar. Bir deney olarak bir öğretmen 163 öğrenciyi bir sınıfta topladı ve konuşmadan, bir iş yapmadan veya telefonların bakmadan oturmalarını istedi. Ardından 1 saat sonra endişe durumlarını değerlendirdi.

Akıllı telefonları az kullananların endişe durumunda bir değişim olmazken ortalama kullanıcılarda ilk alarmlar görüldü, tüm gün boyunca kullananların endişesi yükseldi ve zamanla yükselmeye devam etti.   Endişeyi nasıl yatıştırır ve böylece dikkat dağınıklığını aşarız? Öğrenciler, öğretmenler, ebeveynler ve iş liderleri ile görüştüğümde onlara üç strateji öneririm. Bunların üçü de odak kazanmak gerektiğinde teknolojiden uzak durmayı içerir.  Birinci strateji, dijital aygıtlardan uzak durmak için davranışsal prensipleri kullanmaktır. Tüm elektronik iletişim unsurlarını kontrol edin ve ardından hepsini kapatın ve telefonunuzu sessize alın. 15 dakika sonrasına bir alarm kurun ve alarm çaldığında 1 dakika içinde yine tüm iletişim kanallarını kontrol edin. Elektronik ortamdan bir saat veya üzerinde uzak kalabildiğiniz noktaya kadar bu pratiği sürdürün.  İkinci strateji, sadece uyurken değil uyanık olduğumuzda da beynimizin 90 dakikalık dinlenme çevrimleriyle çalıştığını bulan Nathaniel Kleitman’ın araştırmalarından ilham alıyor.

Özellikle beyninizi yoğun olarak aktif tutan teknolojiyle ilgi görevlerde aynı anda iki işi yapıyorsanız her bir buçuk saate bir mola vermelisiniz. Doğada 10 dakikalık bir yürüyüşün bile sakinleştirici etkisi olabilir. Ayrıca müzik dinleyebilir, sanatla ilgilenebilir, spor veya meditasyon yapabilirsiniz.  

Üçüncü strateji, teknolojiyi yatak odanızdan uzak tutmaktır. National Sleep Foundation ve Mayo Clinic mavi ışık veren LED cihazların uykuya olumsuz etki yaptığını buldu ki uyku, gün içinde öğrendiklerinizin pekiştiği ve gereksiz bilgilerin ve günlük nöral aktivitelerin toksik etkilerinin temizlendiği bir süreçtir. NSF, yatağa girmeden bir saat öncesinde dijital materyallerden kaçınmanızı tavsiye ederken Mayo Clinic gece kullanılan ekranları karartmayı, yüzünüzden yaklaşık 50 cm uzakta tutmayı ve uykuya geçerken bu cihazları odadan çıkarmayı tavsiye ediyor. Burada amaç, beyninizin enerjisini sağlayan nörotransmitterleri bloke etmek ve bunun yerine dinlenmenizi sağlayan melatonin üretilmesini sağlamak.  

Mert' i  periyodik olarak bağlantıdan çıkma ve teknolojiyi kullanırken kendini rahatlatacak molalar vermeye ikna ettim. Ofisinin dışında yürüyüşlere çıkmaya ve geceleri telefonunu mutfaktaki çekmeceye koymaya başladı. Bir ay içinde cihazlarından yarım saatlik dilimler halinde uzak kalmaya başladı ve kendini daha enerjik, mutlu, ilgili ve üretken hissediyor.    

[U1]Baby boomers, Sessiz Nesil ve önceki X Kuşağı'nı izleyen demografik kohortlardır. Nesil genellikle, İkinci Dünya Savaşı sonrası bebek patlaması sırasında 1946'dan 1964'e kadar doğan insanlar olarak tanımlanır.  

[U2]Kaybetme korkusu, anksiyeteyi yaşayan kişi yokken başkalarının eğleniyor olabileceği inancından kaynaklanan sosyal bir kaygıdır. Başkalarının yaptıklarına sürekli bağlı kalma arzusuyla karakterizedir.  

[U3]telefonunuz yanınızda değilse hissettiğiniz ayrılık kaygısıdır; kaldığınız otelin Wi-Fi bağlantısının iyi olmadığını fark ettiğinizde ortaya çıkan panik; Instagram'ı her beş dakikada bir kontrol etme dürtüsü.

 
Toplam blog
: 70
: 1658
Kayıt tarihi
: 06.08.12
 
 

Psikoterapist / Hipnoterapist - Yüz ve Vücut Dili Analisti - Yazar - Gezgin ..