Dikkat! Dikkat! Demokratikleşiyormuşuz!

Ben, sen, o; bilmiyoruz, anlamıyoruz, doğum sancılarıymış bunlar, nur topu gibi bir demokrasimiz olacakmış!

Valla…

……

Şimdi bütün bu askerler var ya, hepsi gavur bir kere, Atatürk diye tutturmuş gidiyorlar, o Atatürk değil miydi karınızın, kızınızın, ananızın başından başörtüsünü almıştı, zorla! Şeyhlerin de ellerini öpüp, eteklerine yüz sürmemişti, hah işte, şimdi bu askerler Müslüman olanları çekemiyorlar!

Hem şeyhlerin ellerini öpüp, hem vakti zamanında Atatürk karşıtı söylevlerde bulunan, ekonomik olarak ülkeyi yücelten, uluslararası ilişkililerde çok başarılı olup, hatta “one minute” deme başarısını elde eden; vatandaşın babası, işçilerin dayanağı, müthiş adil olan hükümeti öyle kıskanıyorlar ki, oturup kalkıp darbe planları yapıyorlar!

Yok şeriat bir tehditmiş gibi palavradan hikayelerle!

Demokrasilerde şeriat tehdit unsuru mu olur, behey şaşkın!

Eee, beş vakit namaz kılmayanın, Ramazanda oruç tutmayanın, efendime söyleyeyim karısı kızı türbansız gezenin, içki içenin demokrasi anlayışı da işte bu kadar olur!

Şeriatı tehdit diye düşünüp de çalışma yapanlar vatan hainidirler elbette, amaçları da ortadadır zaten, ya suikast yapacaklardır ya da hükümeti devireceklerdir, peh!

Adalet var bu ülkede, demokrasiyi de getirecekler!

Yalnız, tabii ki yine bazı şaşkın savcılar adaleti de tam olarak bilemedikleri yetmezmiş gibi bir de siyasete salça olmaya çalışıyorlar, yok tarikatlar varmış da, tarikatlar ne yaparlarmış da diye çalışmalara kalkışmışlar!

Bunlar da vatan haini, Silivri’ye yığmak gerek; maksat gerçek adalet yerini bulsun!

Hem, biliyor musunuz, bunların da dertleri hükümete karşı halkı bölmek!...

Ahh, bir de bunların çanak tutucuları var, medya! Halbuki Taraf, Zaman gibi tarafsız, adil, demokratik bir yol izleseler ya, bakın onlara “Medya” bile denmiyor, adli yargı beratını alacaklar pek yakında!

Ak pak bir Türkiye için demokrasi gerekiyor, yeni anayasa gerekiyor, görüyorsunuz, yargı işini bilmiyor, asker keza öyle, neymiş, demokrasi eksikliğindenmiş!...

……

Ben, sen, o; yok yere mızmızlanmayalım bir kere, doğum sancılı olur, işsiz misin, susacaksın, aç mısın, taş yutacaksın!

Onca eğitimli, çağdaş kişi vatan hainliğinden yargılanıyor, bu ne iş hiç demeyeceksin, sormayacaksın, yargılamayacaksın!

Dişini sıkacaksın, gözünü, hatta başını, kapatacaksın, nur topu gibi akça pakça bir demokrasi doğursun diye hükümet!..

……

Evet, herkesin bir sabrı var, şahsen bu komedya ve dram karışık duruma artık daha fazla tahammül gösteremiyorum!

Madem adalet, madem demokrasi, dokunulmazlıklar kalsın önce!

Önce Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı yapılan eylemlerden başlansın sorgulamaya, yargılamaya korumaya kalkanlardan değil!

Erken seçime gidilsin, ama elektrikler kesilmesin bir anda ve çuvallar dolusu oylar çıkmasın arsalarda, üstelik böyle ciddi bir konu bir günde kapatılmasın medyada!

Ya da, sanıyorum iki yıl önceydi, yazmıştım, nice değerli profesörler, uzmanlar var yurt içi ve dışında, davetiye gönderilsin, ben varım diyenlerden oluşacak bir hükümet kurulsun; bakanlar bakanlıkları konularında uzman, siyasetçi olmasınlar, işlerini yapsınlar!

Laik Türkiye Cumhuriyeti’nde din ile siyaset, siyaset ile adalet, adalet ile savunma, hükümet ile ülke çıkarları yeter ki karışmasın; işinin ehli kişiler işlerini yapsın!

İsteyen istediği yerde namazını da kılsın, duasını da etsin; kendisi ve Allah arasında kalsın, yeter…

Arınç demiş ya “İyi ki ben başbakan değilim” diye, ben de iyi ki ordunun başında değilim, yoksa çoktan davetiyeler göndermiştim: Türkiye çok zor durumda, bilgi birikiminize gereksinim var, tarafsız bir yönetime davet ediyoruz sizi!

Demokratik olmaz mıymış, peh, doğacak olandan bin kat iyi olacağına kalıbımı basarım!..

Gülgün Karaoğlu

Şubat,23/2010