Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Ocak '09

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dikkat ahlak var!

Dikkat ahlak var!
 

Dikkat Ahlak Var!


Bundan önceki (Ahlak ne zaman bozulur) yazımda kıssadan hisse vasıtasıyla konuya giriş yapmış ve ahlak üzerine kimi fikirlerimi paylaşmıştım. Şimdi de konuyu daha başka açılardan incelemeye gayret edeceğim…

Bir önceki yazıda son olarak demiştim ki;
<ı>“Her türlü dış etkenden bağımsız olarak insan dediğimiz varlığın insanlığı iyice özümseyebilmesi; diğer canlılardan farkını gösteren “akıl” hazinesini “akıllıca” kullanabilmesi; mantık süzgecini var olduğu ortamın şartlarından ziyade evrensel değerler ile oluşturabilmesi; kazandığı tüm olumlu materyalleri en yakınındakinden başlayarak diğer insanların da kullanımına sunabilmesi elzemdir”…

Şimdi bu paragraftan yola çıkarak bazı kavramlara daha yakın çerçeveden bakarak, atladığımız ya da aklımıza gelmeyen hususlara parmak basalım. Her türlü dış etkenden bağımsız olarak insanlığın özümsenmesi dediğimizde, insanı var olan en mükemmel canlı kategorisinde değerlendirdiğimiz için temelde barındırdığı “insanlık” değerlerini kastediyoruz…

Çünkü insan dediğimiz varlığın en nihayetinde yaşamsal temel dürtülerinden farklı ve bağımsız olarak kimi içgüdülerle donatılmış olduğunu yadsıyamayız. Yeme, içme, çoğalma, barınma ve korunma gibi temel güdülerin haricinde; <ı>akıl ve fikir cevheri barındıran; bunun farkında olsun-olmasın zaman zaman bu cevherden özütlerle yaşamı tanımlamaya ve kendi içinde programlamaya çalışan; içinde bulunduğu toplum dinamiklerinden kısmen de olsa bağımsız bir düşünce hürriyeti içerisinde kendince rotalar çizen insan, varlığının temelini oluşturan hassas detayları kavrayabilmiş demektir…

Burada elde ettiği kazanımların yalnızca kendi tekelinde gizlenmesi elbette ki genel ahlak gelişimine doğrudan bir katkı sağlamayacaktır. Ancak gösterdiği davranış şekilleri ile kısmen de olsa diğer insanların bu kazanımlardan pay alma şansını doğuracaktır. İşte bu noktada<ı> kazanımların kişisel hazine olarak mı yoksa toplumsal ortak paylaşım materyali olarak mı görüldüğü de en az üzerinde durduğumuz konu kadar önem arz etmektedir

İşte bu paylaşımın yapılamadığı toplumlarda eğitim, öğretim, gibi araçlarla ahlak olgusunun öğretilemeyişi ile karşılaşabilmek söz konusudur. Bu durumda bireyler bağımsız birer “yaşayan” olduğu için, genel bir ahlak kavramından bahis etmek imansızlaşacaktır…

Eğitim/Öğretim kurumlarına en başta düşen görev <ı>bu bilincin sistematik bir şekilde, başta insan olmanın yüceliği olmak üzere insana ait değerlerin mükemmelliği ile birlikte ortak bir ahlak anlayışı yerleştirebilmek olmalıdır

Bunları zikrederken iş sadece eğitim/öğretim kurumlarına aittir gibi basit bir iddiada bulunmak gayesi gütmek safça olacaktır. Zira insanın eğitimi okul çağlarına geldiğinde değil, ana rahmine düştüğü anda başlar. Biliyorum bu da çok iddialı, kimilerince mesnetsiz bir söylem oldu. Ancak bilimin ortaya koyduğu yeni kavramlardan bir tanesi de bu olacaktır. Bebeğin daha anne karnındayken her türlü stresi hissedebildiği iddiası mevcuttur. Nitekim kimi hastalıkların temelinin de daha anne karnında iken atıldığı üzerine bilimsel çalışmalar devam etmektedir. Hadi iddiamızı biraz yumuşatalım; insanın eğitimi anne karnında değilse bile doğduğu andan itibaren başlamaktadır…

İnsan yavrusu sahip olduğu güdülerin yanı sıra gün be gün yeni şeyler öğrenmeye başlar, etrafında bulunan ebeveyn/akraba/konu/komşu/ziyaretçi güruhunun davranışlarını daha o zamanlardan itibaren anlamlandırmaya, tahlil etmeye uğraşır…

Günler geçtikçe algı kanalları daha hassaslaşan bebek etrafını daha iyi süzmeye, davranışları daha iyi tahlil etmeye başlayacaktır. Burada bu tahlilin bilinçli olarak yapıldığını iddia etmiyorum; bu tahlil farkında olmadan gerçekleşmekte, algı kanalları farkında olmadan bilgileri zihin deposuna transfer etmektedir…

Bu yetişme esnasında elbette ki toplumun “mahalle baskısı” olarak değerlendirilen kimi değer yargılarının eserini görmezden gelemeyiz. Ancak burada bahsini ettiğimiz <ı>ahlak kavramı hür irade altında gelişen ve yerleşen ahlak olgusunu gösterir. Baskıcı rejimlerde robotlaştırılan insanlarda gelişen ahlak olgusunun anlatmaya çalıştığımız ahlak olgusu ile uzaktan yakından alakası yoktur…

Yoktur çünkü, <ı>baskıcı rejimlerde geliştirilen ahlak olgusu hükmeden belirli bir grubun tekelinde geliştirilen ve sosyalleştirilmeye çalışılan bir dizi emir uygulamasından ziyade bir şey değildir…

Bu konuda örnek vermek gerekirse güncel bir örnek konuyu iyice anlamamıza yardım edecektir. Misal Afganistan’da uygulanan Taliban rejiminde tasallut eden zihniyetin belirlediği normlarda bir ahlak olgusu mevcuttur. Bu da toplumun yahut şahısların değil, iktidarı elinde bulunduran güçlerin belirlediği kıstaslardır. Bunlardan ahlak diye bahsedilemez. Burada insanlarda korku gibi zorla benimsetme aracı olarak kullanılan kimi yöntemlerle belirli bir davranış ve görüş kalıbı yerleştirilir; bu kalıba riayet etmeyen zümre ahlaksız olarak addedilir. O toplumdaki yaygın olarak kullanılan değer yargıları çerçevesinde davranışlar değerlendirilerek gerekirse ceza verme yöntemine başvurularak insanlar belirli bir kalıp içinde tutulmaya çalışılır…

Bunun bir başka benzeri de ağırlıklı olarak<ı> komünist rejimlerde uygulana gelen bazı toplum kurallarıdır. O kurallar çerçevesinde adım atmayan, kurallara riayet etmekte direnen kişiler belirlenen ahlak ölçütlerine uymadığı varsayılarak hor görülebilir ve hatta dışlanabilir. Daha da kötüsü her iki uç örnekte de toplumsal “yapay” ahlak kurallarına uymayanlar şiddetli bir şekilde cezalandırılabilir…

Son iki örnekte anlattığım ceberut düzen içerisinde insanların hür vicdanları öncülüğünde hümanist ve bir o kadar tutarlı ahlak anlayışı geliştirebilmeleri imkansız gibi görünmektedir…..

O halde yineleyecek olursak; ahlak dediğimiz olgu, <ı>insanın her türlü dış etkenden bağımsız olarak insanlık değerlerini iyice özümseyebilmesini; diğer canlılardan farkını gösteren “akıl” hazinesini “akıllıca” kullanabilmesini; mantık süzgecini var olduğu ortamın şartlarından ziyade evrensel değerler ile oluşturabilmesini; keşfettiği bütün olumlu davranışları öncelikle kendisi uygulayarak diğerlerine örnek teşkil etmesini; var olan temel içgüdülerinden bağımsız olarak bir arada yaşamanın gereklerini özümseyebilmesini; sahip olduğu değerlerin farkındalığıyla kişisel özgürlüklerin sınırlarını kavrayabilmesini gerektirir…

Murat HACIOĞLU

18 Ocak 2009 Pazar
 
Toplam blog
: 656
: 1708
Kayıt tarihi
: 08.12.08
 
 

Allah kimisine “Yürü ya kulum” demiş. Ben onu “Yürü, yaz kulum” anladım. Yürü anca gidersin manas..