Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '18

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Diller Üstü Bir Dil Olarak Musiki

Diller Üstü Bir Dil Olarak Musiki
 

Gazanfer ERYÜKSEL

 
Musikinin diller üstü bir olarak zaman yolculuğu sürmektedir. Bu bağlamda musiki için sürdürülebilir iletişimin biricik dilidir diyebiliriz. 
 
Besteci Sadettin Kaynak, 1948 yılında Melodi Mecmuası’ndan Sadettin Gökçepınar’ın “Türk Musikisinin değeri hakkından ne düşünüyorsunuz? Garp Musikisinin yanındaki mevkii nedir?” sorusunu şöyle cevaplamıştır. 
 
Bu hususta ben bir şey söylemeyeyim de memleketimizi ziyarete gelen ecnebi müzisyenlerden bazılarının düşüncelerini anlatayım. Darülbedayi’nin yeni kurulduğu yıllardı. İstanbul’a Karl isminde Avusturyalı bir müzisyen gelmişti. Musikimizi dinledikten sonra bir gün şöyle söyledi. 
 
“Türk mimari eserlerinin yanında bir de yüksek Türk musikisinin bulunacağına kani idim. Tahminim beni yanıltmadı. Dinlediğim musikiniz Süleymaniye ölçüsündedir ve onun kadar azametlidir.”
 
Galata Mevlevihanesi’nde bazı eserlerimizi dinleyen bir Macar virtüöz de, “Ben bu eserlerde Türk Musikisi’nin şaheserlerini buldum. Bu nasıl mucizeli bir musikidir ki bu derece kuvvetle ruha hitap edebiliyor. Bizi taklit ederek yapacağınız besteleri bize beğendiremezsiniz. Sizin şaheser bir musikiniz var. Aman bunu bozmayın, bunun üzerine titreyin. Biz musikimizde artık melodi bulamaz olduk. Belki yakın bir zamanda sizin musikinize döneceğiz.”
 
Biri Avusturyalı, diğeri Macar iki müzisyenin, iki harici gözün gördükleri ve söyledikleri bunlar. Bu iki değerli müzisyenin müziğimizi dinlerken Türkçe bildiklerini düşünmemiz mümkün değildir. İşte bu noktada onları etkileyen musikinin diller üstü bir dil olmasıdır.
 
Konservatuarda repertuar Hocamız olan Dr. Nevzat Atlığ bir söyleşisinde anlatıyor. İtalya’dan Türkiye’ye misafir olarak gelen rahibeler Kültür Bakanlığı tarafından ağırlanmaktadır. O dönemde İstanbul Klasik Türk Musikisi Korusu’nun şefi ise Nevzat Atlığ’dır ve rahibelere bir konser vermeleri istenir. 
 
Hazırlanan konserin birinci bölümünde bir Mevlevi Ayini, ikinci bölümünde ise din dışı eserler vardır.
Bilindiği gibi Mevlevi Ayinleri “selam” adı verilen dört bölümden oluşur ve kesintisiz icra edilir. Ayin bitiminde dinleyicilere selam vermek için eğilen Nevzat Atlığ, doğrulduğunda ön sıralarda oturan rahibelerin hepsinin ağladıklarını görür. 
 
Şimdi düşününüz lütfen. Rahibeler İtalyanca ve Latince bilirler ama Türkçe bilmeleri, hele sözlerinin tamamı Farsça olan Mevlevi ayinini anlamaları mümkün değildir. Öyleyse onları ağlatan ifade musikinin diller üstü bir dil olmasıdır. 
 
Bir örnek daha verelim mi?
 
Ruhi Su’nun türkülerini dinleyen Güney Amerikalı devrimcilerin ağladıkları söylenir. Genel olarak İspanyolca bilen Güney Amerikalı devrimcileri Türkçe söyleyen türkülerle ağlatan dil, musikinin diller üstü dili değil de nedir?  
 
Müziğin diller üstü bir dil olmasına bir örnek daha…
Aşağıdaki hikâyeyi sosyal medyada okudum ve paylaştım…  Bu hikâye, müziğin diller üstü bir dil oluğunun en güzel örneklerinden biridir. 
 
Kardeş Sevgisi
İkinci bebeği olacağını öğrenince çok sevindi. 3 yaşındaki oğlunu doğacak kardeşi için hazırlamaya başladı…
 
Bebeğin kız olacağı anlaşıldı. Oğlu annesinin karnındaki kardeşine her gün şarkı söyledi. Kardeşini daha görmeden bir sevgi bağı oluştu.
 
Zamanı geldi, doğum sancıları başladı. Fakat bir sorun vardı. Doktorlar çaresizdi. Bir sezaryen ameliyatı gerekiyordu.
 
Ameliyat çok zor geçti. Sonunda bebek doğdu. Bebeğin durumu ciddiydi. Bebek, yoğun bakım ünitesine kaldırıldı. Günler geçtikçe küçük kızın durumu kötüye gidiyordu. Doktorlar üzgündü, çocuğun kurtulma ümidi yoktu. Bebekleri için evlerinde bir oda düzenlemişlerdi. Şimdi, cenaze için hazırlanıyorlardı.
 
Oğulları, kız kardeşini görebilmek için yalvarıyordu.
“Kardeşime şarkı söylemek istiyorum” diyordu. Ama yoğun bakım ünitesine çocukların girmesi yasaktı.
Sonunda kadın kararını verdi. Bebeği nasıl olsa ölecekti. Çocuğunun kardeşini görmesini engellemeyecekti. Ne yapıp edip çocuğu içeri sokacaktı.
 
Oğluna, oldukça büyük gelen bir ziyaretçi giysisi giydirdi ve yoğun bakım ünitesine soktu. Çocuk yürüyen bir çamaşır torbası gibiydi. Başhemşire onun bir çocuk olduğunu fark etti. “O çocuğu içeri sokamazsınız…” diye uyardı.
 
Kadın başhemşireye dönerek bağırdı, “Oğlum kız kardeşine şarkı söylemeden buradan çıkmayacak.”
Oğlunu kız kardeşinin yatağına götürdü.
 
Küçük kız yaşam savaşını yitirmek üzereydi. Çocuk, bir süre kardeşinin yüzüne baktı. Üç yaşındaki bir çocuğun saf, temiz, pırıl pırıl sesiyle şu şarkıyı mırıldandı…“Sen benim gün ışığımsın, tek gün ışığım, gökyüzü griyken beni mutlu edersin.”
 
Küçük kız bu sesi tanıdı, aniden tepki verdi. Kalp atışları düzelmeye başladı. Annesi, “Şarkıyı sürdür…” dedi oğluna. Küçük çocuk devam etti…
“Seni ne çok sevdiğimi asla bilmeyeceksin, lütfen gün ışığını benden alma bebeğim.”
 
Çocuk şarkıyı sürdürdükçe, bebek, kesik kesik nefes almasını hızlandırdı. Annesi, gözyaşları içinde,
“Devam et oğlum…” dedi.
“Geçen gece uyurken rüyamda seni kollarıma aldığımı gördüm bebeğim.”
 
Şimdi, onu içeri almak istemeyen hemşirenin yüzü de gözyaşları içindeydi. Bütün hastane personeli, doktorlar başlarına toplanmıştı. Annesi de coşkuyla şarkıya katıldı.
“Seni ne çok sevdiğimi asla bilmeyeceksin bebeğim. Lütfen gün ışığını benden alma.”
Anne, oğul şarkılarını sürdürdü. Ve küçük kız birkaç gün sonra iyileşti. Abisine, annesine, odasına kavuştu.
 
Sevdiğiniz insanlar için ümidinizi kesmeyin.
Sevgisiz, ümitsiz kalmayın.
Söz yürekten çıkarsa yüreğe gider. Dilden çıkarsa kulağı aşamaz.
 
 
 
Toplam blog
: 227
: 584
Kayıt tarihi
: 16.12.15
 
 

1952 Yılında İstanbul'da doğdu. Pertevniyal Lisesi'ni ve İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akad..