Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Mart '07

 
Kategori
Sosyoloji
 

Din - bilim ikilemi

Din - bilim ikilemi
 

Tarih boyunca var olagelen bir ikilemden bahsediyorum; dine uymayan bilimsel çalışma ve bilimsel olmayan din kuralları...

Peki, bu böyle olmalı mı? Yani din ve bilim iç içe mi olmalı? Tabi ki hayır... Hatta din ve bilimin ortak olacak çok az olgusu vardır ve böyle olmalıdır da. Fakat süregelen zaman diliminde önce bilim adamları sonra din adamları bu gerçeği görmemiştir ya da görmek istememiştir.

Önce orta çağın karanlık Avrupa'sında yani feodaliteyle beraber dinsel baskının hat safhaya ulaştığı dönemde bilim adamları yaptıkları çalışmanın dine uygunluğunu göz önünde bulundurmak zorunda kalmış, kalmayanlar ise kalmamalarının bedelini çok ağır bir şekilde ödemişlerdir. Peki, bunun insanlığa ne gibi bir katkısı olmuştur; koskoca bir hiç...

Hatta birçok zararı olmuştur. O dönemde verimli bilimsel çalışma yok denecek kadar azalmıştır, olanların ise zaten dinsel baskının çok az olduğu bölgelerde oluştuğu görmek sanırım zor olmayacaktır.

Sonra yeniçağ da reform ve rönesans hareketleri tamamen bütün dengeleri alt üst etmiş, dinin süren hâkimiyeti yerini dengeli bir pozitif bilim ve din ilişkisine bırakmıştır. Artık dinin bilim üzerindeki baskısı kısmen bitmiş. Ve bilim verimli çalışmalarına tekrar başlamış, hatta herhangi bir tarih kitabına baktığımızda Avrupa’nın bu dönemdeki varlığını nasıl geliştirdiğini görmek zor olmayacaktır.

Sonra yakın çağa geldiğimizde pozitif bilimlerin din üzerindeki baskısı görülecektir. Yani bilimsel gelişmelere ayak uyduramayan dinlerin değer kaybetmeleri ve binevi ayak bağı olmayan dinlerin değer kazandıkları görülür. Ve bu durumun son noktası bazı bilim adamlarının tanrısallaşmaya başlaması ve kuramlarının dinselleşmesi şeklinde olmuştur. Bunun en bariz örneği evrim teorisiyle Darwin olmuştur. Günümüzde birçok kişi yaratılışı Darwin’in teorisine bağlamakla kalmamış Darwin, Marx, Hegel ve Lenin gibi düşünür ve bilim adamlarını tanrısallaştırmıştır.

Yani son tahlilde din-bilim ilişkisi tarihin her noktasında kendini belli etmiş ve tarihe yön vermiştir. Peki, niye böyle oldu? Ve bunun sorumlusu kimdir. Bunun sorumlusu şu an dahil olmak üzere tarihin her noktasında din adamları olmuştur. Yani eğer din adamları kendi dinlerine mensup kişi sayısını artırmak için bilimden faydalanmayı düşünmeselerdi, yani ‘bak benim dinimin kuralları bilime de uygun gel sen benim dinime geç’ denmeseydi yani bilim dinin içine sokulmaya çalışılmasaydı böyle olmayacaktı. Böyle bir durum insanlarda dinin bilimsel olması gerektiği inancını doğurmuştur.

Hâlbuki böyle bir gereklilik yoktur. Ne din bilimsel olmak zorunda ne de bilim dinin kurallarına uymak zorundadır. Çünkü din zaten başlı başına bir tabu halinde iken yani değişmez iken, bilim her gün değişmekte ve çok aktif bir haldedir.

Yani biri sabit diğeri sürekli değişken iki olgunun birbirlerine kıyaslanması, birbirinin içine sokulması ne kadar anlamlıdır?

Din ve Bilimin farkları bu kadarla da kalmaz; bilim bir kişisel meraka dayanırken din kişisel bir tatmine dayanmaktadır, yani bilim gördüğümüz bir şeyin sebebini, sonucunu, nesnelerle ilişkisini ve bunlar gibi birçok maddeyi incelerken, din -her din de yapılışı değişse de- yaratana karşı bir görevi yerine getirmek için bir araçtır ve aynı zamanda yaratanla buluşturmayı amaç edinir. Bu Müslümanlarda namaz kılmak şeklinde olup Hıristiyanlarda pazar ayinleri ile Alevilerde semah dönmekle mümkün kılınmaya çalışılır.

Sonuç olarak amacı, yöntemi ve sonuçları tamamen farklı olan iki değeri kıyaslamaya çalışmak kanaatimce çok manasızdır...

 
Toplam blog
: 73
: 2878
Kayıt tarihi
: 17.02.07
 
 

1985 yılının bir Nisan sabahında (ki kendisi 15'i olur) sabah ezanından sonra (saat daha bizim kö..