Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Eylül '17

 
Kategori
Öykü
 

Diyojen

Diyojen
 

‘Sevgili Diyojen, Seyfettin’in köpeği, benim sadık dostum. Her şeyini unuturum ama açken bana yalvarmalarını unutamam.’ Sadık Diyojen’in mezar taşında bunlar yazıyordu. Diyojen bir kangal köpeğiydi.

Bir gece vakti uluyan bir kurt sesi duyuldu. Diyojen tetikte, ulumaya dikkat kesilmiş. Ama zincirli. Koruduğu evin yegane bekçisi. Köyün diğer köpekleri çıldırırcasına havlıyor. Seyfettin bunca yaygaraya rağmen uyanmadı.

Diyojen’in gözleri Evin yanacak olan ışığında. Diyojen köpeklerin verdiği habere göre kurt sürüsü köye girmiş durumda. Havlamalardan öğrendiğine göre beş tane kurt var. En sadık arkadaşı bitişik evdeki Kontes, Diyojen’e hep kesik kesik, ikişer kez havlıyor. Diyor ki ‘Allah’ın belaları bunca arkadaşa rağmen kurtlar köye girdi. Sahibim uyanmadı. Senin ki ne alemde?’

Diyojen tek bir havlama ile cevap verdi. Havlama tonu, hırıltısı ‘Bekle, benimki uyanacak biraz sonra.’

Diyojen’in dediği gibi de oldu. Evin ışığı yandı. Ardından odanın penceresi açıldı. Diyojen uzandığı yerden kalktı, silkindi. Bir defa havladı. Hırlama ve ses tonundaki uzunluk sanki ‘Beni sal’ der gibi kendini kaybedercesine çıldırırcasına havlamaya başladı.

Seyfettin üzerini giydi, dışarıya çıktı. Uzaklardan belli belirsiz ışık huzmesi dikkatini çekti. Diğer taraftan havlamaları dinliyor anlam vermeye çalışıyordu. Diyojen’in yanına geldi. Aralıksız çıldırırcasına havlayan köpek sakinleşti.

Seyfettin Diyojen’e komplimanlar yaptı. Islık çaldı, sesler çıkardı. Diyojen kuyruğunu salladı. Sonra zincirini çözen sahibine bakmadan, açık kapıdan fırtına gibi çıktı. Seyfettin durumu anlamıştı. Eve girip av tüfeğini aldı, dışarıya çıktı.

Seslere yaklaşırken Emin’le karşılaştı. Onun elinde kalın bir sopa vardı. O da hazırlıklıydı.

“Hayrola Emin, sende mi kavgaya gidiyorsun?”

Emin “Allah’ın belası kurtlara havlıyor olmalılar. Tüfeğini yanına aldığın iyi olmuş.”

Seyfettin “Bu seferki kavga çetin geçecek gibi. Köpekleri hiç böyle havlarken duymadım. Kendilerinden geçmişler, çıldırmışlar.”

Emin “Köyde baya köpek var. Mutlaka hepsi olay yerine intikal etmiştir. Kurtlara geçit vermezler.”

Seyfettin “Köyde bir benim köpek zincirliydi. Az önce onu bıraktım. Allah’tan aidiyet duygusunu kendini harcamakta kullanmaz.”

Emin “Bilirim, bağlı köpekler esaretten kurtulunca ne oldum delisin dönerler. Ama senin Diyojen akıllı köpektir.”

Seyfettin uzaklardan gelen ışığa yine merakla bakıyordu. Olay yerine yaklaştıklarında ışık daha belirgin gözüküyordu. Sanki biri kavga eden köpekler ve kurtlara fener tutuyor gibiydi. Zannettikleri doğru çıkmıştı. Ayın olmadığı karanlıkta kurtlar ve köpekler göze göz dişe diş savaşıyorlardı. Köpeklere fener tutan bu köye yabancıydı. Köyde değildi. İki kişiydiler. Birinin elinde kamera vardı. Çekim yapıyorlardı.

Seyfettin alindeki tüfeğe fişeği sürdü. Havaya ateş açtı. Köpekler bana mısın demiyorlardı. Seyfettin birkaç el daha sıktı. Hiç biri tınmıyordu. Kavga yatıya giden köpeklerin lehineydi.

Kurdun biri kavgandan çıktı. Uzaklara doğru kaçtı. Peşinden iki köy köpeği gitti. Curcuna devam ediyordu. Köpekler kan revan içindeydiler. Kurtlar akıllıdır. Üç kurt Birer birer kavgadan kurtuldu. Ormanın içlerine doğru kaçtı. Gerideki kurdu kurtarmak ise Seyfettin’e kaldı. Hayvan severdi o. Kurt ne kadar zararlıysa onun yaralanmasına gönlü el vermedi. Köyün köpekleri Seyfettin’ini tanıdığı için hırlamadılar. Kurdun bacağını sıkı bir şekilde kapmış köpeğin ağzını zorlukla açtı. Onu elleriyle zapt etti. Havlaya ve kavga eden köpeklerde derman kalmadığı için son kurdun peşine takılmadılar.

Emin “Köpekler güzel bir tiyatro yaşadı.” Diye söylendi.

Seyfettin “Heyecanları bizden fazla. Bizler medenileştikçe heyecanımız azalıyor. Ama köpekler her şeyi ile doğaya ait ve köpekler bizimle olmalılar.”

Emin “Şu yabancıları tanıyor musun? Kavgayı ha bire kamera ile çektiler.”

Seyfettin çekim yapanlara “Kardeş biz buradan gideceğiz. Yalnız kalırsanız köyün köpekleri size saldırır. Kavgadan yeni çıktılar. Heyecanlılar.”

Işığı tutan yabancı “”Endişe etmede haklısınız. Biz de bu köydeniz. Almanya’dan misafir geldik. Arkadaşım da Fransa’dan geldi. İkimiz kuzeniz.”

Seyfettin “Kimlerdensiniz?”

Fener’i tutan eliyle  “Ben Murathan. Kuzenim Ali. Bize Gezlevli derler. Ömer’in Mehmet var, ben onun oğluyum. Kuzenim Ali’nin babası da Kırık kulak Ramazan derler, onun oğlu.” Seyfettin saatine baktı. Sabahın beşiydi. İki kuzene veda edip Emin’le oradan ayrıldılar.

Seyfettin eve geldiğinde köpeği içerideydi. Diyojen’de tuhaflıklar sezdi. Ona sesleniyor, ıslık çalıyor, komplimanlar yapıyor ama o, hiç tepki vermiyordu.

“Ne oldu oğlum sana, yaralandın mı?” Cep telefonunun ışığını açtı. Diyojen’e tuttu. Küçük kan lekeleri gördü. Tüylerini elleriyle açarak yara var mı diye araştırdı. Yara yoktu. Kuduz mu olmuştu acaba. Kasabada veteriner vardı. Motosikletinin çektiği iki tekerlekli kasasıyla götürebilirdi. Evet öyle yapmalıydı. Kuduz öyle hafife alınabilecek bir şey değildi. Sabahın erken vakitleri olmasına rağmen motosikletini garajından çıkardı. Diyojen’i kucaklayıp kasaya yerleştirdi. Motorunu çalıştırıp köyü çıktı. Köyü çıkar çıkmaz gaz kolunu sonuna dayadı.

Veteriner önemli vaka diye eldivenlerini giydi, ağız maskesini taktı. Kuduz bulguları vardı. Diojen’i hemen karantinaya aldı. Onu kafesin içine koyup kilitledi. Kuduz köpekler tedavi edilmezdi. Hemen uyutulurdu. Yani zehirli bir iğne ile öldürülürdü.

Veteriner “Ben ilçeye telefon açacağım. Köyün karantinaya alınması gerekiyor. Sende lavaboya git şu sıvı ile elini iyice yıka. Sonrada sabunla. Ayrıca tüm giysilerini değiştir. Bekle ben sana uygun giyecekler getireyim.”

Acı son veya değil, canlıların yaşayacağı bir mukadderattı. Diyojen sonunda uyutuldu. Seyfettin çok sevdiği kangal köpeğine köyün, ormanlık kesimine bir mezar kazdı. Hüzünle köpeğine veda etti. Köye döneceği anda Murathan ve Ali’yi gördü. Yanına geliyorlardı. Geldiklerinde her şeyi ile Diyojen’i bir cümle ile anlattı.

Ali “Ne dersin senin köpeğine bir mezar taşı yaptıralım mı? Üzerine de senin demin söylediğin ‘Sevgili Diyojen, Seyfettin’in köpeği, benim sadık dostum. Her şeyini unuturum ama açken bana yalvarmalarını unutmam.’ Diye yazarız.”

Seyfettin “Siz bilirsiniz.”

Ali “Sizin köyün köpeklerine  borcumuz var. Kavgayı kameraya çekmiştik. Çektiğimiz videoyu youtube’a atmıştık. Çok fazla tıklanma oldu. Bir milyonun üzerinde seyirci ile buluştu.”

Seyfettin “Köyümüzde kahraman çok ama nişanları yok. Yaptığınız şeyi beğendim.” Beraberce köye döndüler.

Gece  vaktiydi. Seyfettin yatmaya hazırlanmıştı. Dışarıdan birinin avaz avaz bağırdığını duydu. Süratle pencereyi açtı. Ses Emin’in evinden geliyordu. Kadın avazı çıktığı kadar dövünüyordu.

“Sana kimler kıydı böyle. Vah zavallı yavrum. Benim kara gözlü kara kaşlı yavrum..”

Hemen üzerini giydi. Süratle evden çıktı. Emin’in evine girdi. Oğlu Veli yere uzanmış, kanlar içinde yatıyordu. Az sonra ilçeden hareket eden ambulans geldi. Emin’in on iki yaşlarındaki oğlunu ne kadar uğraşsalar da kurtaramadılar. Çocuk çoktan ex olmuştu. Otopside kuduza bağlı durum vardı. Cenaze defnedilince köy halkı Emin’in evinde toplandı. Olay, çocuk orman içinde gömülmüş bir köpek ile oynarken gelişmişti.  Çocuk köpeğe elini sürmüş, o el nasıl olmuşsa ağzına gitmişti.

Seyfettin mahcuptu. O gömülmüş köpeğin Diyojen olduğunu söyledi. Ekledi. “İsterseniz beni suçlu görebilirsiniz. Bütün cezalara razıyım.”

Emin “Suç senin değil: Çocuğun yanında konuşmayacaktım. Benim Fatma’ya ‘Çocuklar Duymasın’ dedim. Ama işte duyuldu. Geriye kardeşi Mirza’yı bıraktı. Zavallı Mirza abisiz büyüyecek. Anneleri bunu hissetti ama elden ne gelir. ‘Çocuklar duymasın dedi. Çok canavar onlar. Bir şey duydu mu Doktorlar gibi araştırma yaparlar.’ Dedi. Demek verilecek bir canımız varmış.”

Kalabalık Emin’i teskin etmeye çalıştı. Emin’in gözünden iki damla yaş aktı.

Seyfettin “Diyojen’i ben ellerimle kucaklayıp motosikletimin kasasına attım. Ama bana bulaşmadı. Nasıl olur bu?”

Emin “Bizimki temizliğe hiç dikkat etmezdi. Köpeği elleştikten sonra o eller ile annesinin sıktığı tereyağlı ekmeği yemiş. “

Seyfettin uzun süre suçluluk yaşadı durdu. Ama Diyojen’i hiç unutmadı. Köpeğine mezar taşını yaptıran iki kuzen Seyfettin’i ziyarette geldi.

Seyfettin “Biliyorum ecnebiler hayvan haklarına saygılı. Ölen kedi ve köpeklerine mezar yapıyorlar. Ama bizler bu işin başındayız. Umarım geri döndüğünüzde Almanlar ve Fransızlar Diyojen’in hikayesini öğrenir ve onu tanırlar. Şimdi size Diyojen’in doğumundan ölümüne kadar olan hatıralarını anlatacağım. Kameranız yanınızda. Çıkartın da beni çekmeye başlayın.”

Kuzen Ali kamerayı çantasından çıkardı, çekmeye başladı. Aradan bir saat geçti. Uzun soluklu bir anlatım oluyordu. Seyfettin son cümlelerini tamamlarken “Her şeyi unuturum ama Diyojen açken bana yalvarmalarını unutmam. O öyle bir yalvarış ki insan duyunca insanlığından utanır. Ona bulur buluşturur, yiyecek vermeye çalışır.”

Ortam acıklı bir atmosfere bürünmüştü. Seyfettin o an köpek havlaması duydu. Elinde olmayarak “Diyojen.” Diye yerinden zıpladı. Hayal görmüştü. Kemdi durumuna üzülsün mü gülsün mü bilemedi.

Tuna M. Yaşar

 

 
Toplam blog
: 10
: 87
Kayıt tarihi
: 08.04.17
 
 

Üniversite mezunuyum. Orman mühendisiyim. Kitap okumayı ve gezmeyi severim. ..