Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '08

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Dizilerin Anatomisi ve Sıla Dizisi

Dizilerin Anatomisi ve Sıla Dizisi
 

Bu Fotoğraf Okuyucularımdan Bir Fkenan Özel Çalışmasıdır


Sıla Dizisi, Katkıları ve İnsanların Yaşamlarına Kattıkları konulu bloguma gelen yorumlar, başka sitede yazımla alakalı düşünceler ve gelen emailler üstüne dizinin yönetmeni sevgili Gül Oğuz’un gönderdiği yorum da eklenince daha önceden de belirttiğim gibi bu ikinci blog yazımı yazmama sebep oldu. Aslında bu blogumu sila.gen.tr sitesindeki üyelere bir teşekkür blogu olarak yazmayı düşünüyordum. Kendi sitelerinde yazımdan sonra hissettiklerinden küçük kesitler alarak onları ve Sıla Dizisinin onlar için neler ifade ettiğini aktarmak istiyordum. Ama yorumlar ve sorular konuyu derinleştirip benim yazacaklarıma da farklı bir yön verdi. Tabii yine onlara ve hissettiklerine yer vereceğim bu yazımda da ama daha çok bazı gerçekleri gözler önüne sermek olacak amacım. Anlatacaklarıma başlamadan sila.gen.tr site sakinlerine kucak dolusu sevgilerimi yolluyorum o sıcak sevgi dolu yorumlarıyla gerek burada gerekse kendi sitelerinde yalnız bırakmadıkları için de teşekkür ediyorum. Sıla Dizisi Sevgisi ve sila.gen.tr farkı bu olsa gerek.

Dediğim gibi sorular, yorumlar ve konu ile ilgili emailler yazacaklarıma yön verdi. Konuyu iki ayrı temelde ele almayı düşünüyorum. Biri dizilerin anatomisi üzerinden giderek bu dizinin farklılığı ve dizilerin taşıdığı sorumluklar üzerinden olacak. Diğeri de dizinin konusu olan 'Töre' gerçeği ve bugün ki haliyle 'Töre' yaşamı nasıl etkiliyor'la ilgili olacak. Ben sorular üzerinden dizilerin anatomik yapılarını ele alarak başlamayı tercih ettim. Böylece diğer dizileri de irdelemiş oluruz. İkinci bölümdeki değerlendirmeyi de aynı blog üzerinde ya da başka bir blog yazımda tekrar ele alabilirim diye düşünüyorum. Bakalım kafalarınızdaki soruları yeterince cevaplayabilecek miyim? Bunu da sizlerin göndereceği yorumlar, sorular ve emaillerden anlayacağız.

Okuyucularımdan sevgili Sanem Uçar "Okuyucu haklarıma sarılarak soruyorum; Ben ki Sıla dizisini izlemeyenlerdenim. Okuduğum kadarıyla Sıla dizisinin farklılığı biraz açıkta… Gerçekten bu diziyi diğerlerinden farklı kılan unsur nedir?" diye bir yorumla sorusunu sormuştu. Bu soruyla başlayarak ilkyazımda anlatmak istediğim gerçekleri biraz daha açmak istiyorum. Böylelikle hem okurum Sanem Uçar’ın cevabını vermiş olurum hem de bu konuda aynı soruyu düşünen diğer okuyucuların. Aslında Sayın Uçar’ın sorduğu soruyu tam olarak açarsak soru şöyle olur bence. Bu diziyi diğerlerinden farklı kılan unsurlar nelerdir? Sadece yönetmeninin bir okul yapması mı ya da 'Töre' konusunu işlemesi mi? Nedir bu diziyi farklı kılan? Sevgili Sanem, bir okul yapmak ya da 'Töre'yi anlatmak elbette ki bu diziyi farklı kılan tek başına nedendir diyemeyiz. Ama bunca reytingleri fazla olan diziler arasında biri kalkıp ilkleri yapınca o diziye ister istemez ayrıcalık yükleniyor. Yani bir okul yapmak tek başına da dizinin farklı olmasına bir neden sağlıyor aslında. Gerçi Sayın Gül Oğuz, önceki dizisi "Sil Baştan"dan sonra da yanılmıyorsam Diyarbakır’da adı "Sil Baştan" olan bir kadın merkezi yapmıştı. Bu tür şeyler dizilerin gerçekten sorumluluğu mu ya da sorumluluğu olmalı mıdır diye bir soru hemen arkasından gelebilir tabiî ki. Aslında buna tam bir cevabım olamaz. Sadece vereceğim cevap benim kişisel düşüncelerimle sınırlı kalır. O da sizi ne kadar tatmin eder bilemiyorum. Yine de bu konuda ki kişisel düşüncelerimi söyleyeceğim. Bana göre diziler eğer seyircilerinden reytingler sonucu önemli gelirler elde ediyorsa bunun da karşılığını vermelidir diye düşünüyorum. Gerçi Gül Oğuz bu mantık içerisinde yapmadı tüm bunları, toplumsal konuları ele alarak işlediği için, toplumsal sorumluluğunu da bireysel anlamda gerçekleştirdi. Bu aslında bireysel anlamda hepimizin taşıması gereken sorumluklardır. Fakat ne yazık ki o kadar azınlıkta kaldı ki bu şekilde sorumlulukları taşıyan insanların eylemleri, bu yüzden böyle okul yaptırmak gibi bir konuyla gündeme gelinince öne çıkmak çok doğal oluyor. Dolayısıyla da senin dediğin gibi 'bir okul yapmak doğal bir durumken tek başına ayrıcalık verir mi' sorusunu getiriyor. Zaten bu dizi de sadece bu nedenlerden ayrıcalık taşımıyor. Ben de bu iki nokta üzerinden farklı olduğu sonucunu çıkarmamıştım. Senin sormuş olduğun soruyla konuya da açıklık getirmiş olurum böylelikle.

Bu dizi üzerinden neyi vurgulamak istediğimi zaten diğer blogumda yazmıştım. Biliyorsunuz ki "televizyon aptal kutusu" denmekle beraber insanların yaşamında önemli bir yer tutmaktadır. Ve bir yığın programla buna haberlerden tutalım, magazin, yarışma, kadın programları ve dizileri kısacası tüm programlarıyla insanların yaşamındadır. Görünen o ki, her program olumlu ve olumsuz etkileri ile insanların yaşamını etkilemektedir. Hatta ve hatta insan öldürmeye kadar gidilmektedir. İşte bu noktada tüm programların ve özellikle dizilerin taşıdığı sorumlulukları hatırlatmak adına tüm diziler arasından bir tanesini seçtim. Ve bu dizi üzerinden bir şeyleri anlatmaya çalıştım. Aslında belki de insanların yaşamını olumsuz etkileyen öldürme eylemine kadar götüren dizinin üzerinden gitmeliydim. Bense tersi bir yol izledim. Nedeni ise yaşamımız da onca kötü varken aralarında kaybolan iyileri öne çıkararak umutsuzluğumuza biraz umut katmaktı. Öyle ya ekran o kadar kirlenmekte ki çocuklarımız artık bizim çocuklarımız olmaktan çıktı. Belki yeniden çocuklarımızı kazanırız umudunu yeşertmek istedim.

Tabi şimdi "ne alâka Sıla bir 'Töre' konusunu işliyor, bunu nasıl sağlayacak" diyorsunuzdur. Ama açıkçası ben sadece 'Töre'yi işlemekle sınırlı kaldığını düşünmüyorum. Neden böyle düşünmediğimi de şöyle anlatayım. Ekranlarda öncesinde ve sonrasında da 'Töre' konusu işlendi. Bunu hepimiz biliyoruz. 'Töre'nin başka çıkmazları anlatıldı. Hatta ilk olarak başlık parası konusuyla tanışmamız Kemal Sunal filmleriyle oldu onun filmleriyle bu konuyu izledik ve sorguladık. Ardından gelen dizilerle dramlarla dolu konularıyla tanıştık 'Töre'nin. Kimi gerçekle bağlantılıydı bu dizilerin kimiyse gerçekten uzak. Aralarından ses getirense Sıla Dizisi oldu. Sanırım yönetmenin kadın olması öne çıkmasında biraz etken oldu. Kadın yönetmenlerin daha yumuşak aktarımı, olayı kavrayabilmemize ve daha gerçekçi görmemize etken olduğunu düşünüyorum. Kadın yönetmenlerle ilgili konuya bir sonra ki blog yazımda daha detaylı değineceğim. Şimdilik bu kadarını belirterek dizimize geçiyorum tekrar. Sıla Dizisi, Berdel gerçeğini anlatan bir dizidir. Çoğumuz yabancısı olduğumuz bu kelimeyle bu dizi sayesinde tanıştık. Bu konuda bana gelen bir emailden kesit vereceğim. Bir okuyucumun Berdel konusunda ki bu konudaki ilk blogumu okuduktan sonra hissettiklerini anlatan bir emailden kesittir bu. Tabii bu okurumun adını vermeyeceğim, yorumunu email yoluyla yaptığı için adını kendisine sormadan vermenin doğru olacağını düşünmüyorum. Ama Berdel kelimesi ile ilk kez tanışan bir insanın neler hissettiklerini çok güzel anlatan bir email olduğunu düşündüğüm için sizlerle de paylaşmak istiyorum.

X kişi okurumun emaili;

'Töre'den, berdelden bihaberdim bende çoğu kişi gibi. Gazetelerin 3. sayfalarında yer alan, 'Töre' cinayeti olarak aktarılan kıyım haberlerinin bazılarını okumaz, bazılarının ise abartı olduğuna inanırdım. Sıla ile birlikte ''Töre''nin ne kadar değiştiğini, farklılaştırıldığını, kadınların bazen insan yerine bile konmadığını, erkeklerin namus için gözlerini kırpmadan kızlarını, bacılarını, eşlerini öldürebildiğini, bazılarının ise evlatlarını bunlardan koparmak için soluğu başka başka şehirlerde aldığını öğrendim. Önceleri anlatılanlara inanamadım ya da inanmak istemedim. Annemin ve babamın mesleği nedeniyle birkaç şehir dolaştık, ben küçükken doğuda görev almış anne ve babam. Diziyi izlerken bazen anlatılanların gerçek olmadığını onaylatmak için anneme " Bunlar yaşanmıyor di mi, yaşanmıyordu di mi anne?" sorusunu yönettim birkaç kez. Ama aldığım cevap beni üzdü. Ve böylece 'Töre'yle ilgili yazıları, kadınların yaşadıklarını, erkeklerin yaşadıklarını anlatan yazıları daha bir dikkatle okumaya başladım. Bulduğum yazıları arkadaşlarımla paylaştım. Onların da bunları anlamasını, Sıla'nın neden özel olduğunu kavramalarını da istedim bir yandan. Kendime, çevremdekilere kızdım. Bizler yok bu pantolonuma bu ayakkabı uymadı, yok bu saç yüzüme gitmedi, yok şu marka pantolonum yok diye üzülürken başka başka şehirlerde yaşıtlarımız olan gencecik yürekler ne acılarla, ne hüzünlerle boğuşuyormuş ve hepimiz habersizmişim bunlardan. Onların çoğunun hiçbir söz hakları, seçim hakları yok. Bizler saçımızın modelini, kıyafetimizin rengini çok doğalca, çok basitçe seçerken onlar için belki de bu inanılmaz uzak bir istek. Bunları daha önce neden böyle içten hissedemediğim, düşünemediğim için kızdım kendime, tıpkı gazetelerde okuduğum haberleri irdelemediğim için kızdığım gibi.

Bu dizi sayesinde izleyiciler berdel gerçeğiyle yüzleşti, daha duyarlı olmaya, empati kurmaya başladılar bana göre. Kitap kampanyaları düzenlemeye, doğudaki okullara yardım etmek için didinmeye başladılar, ………………………………………………………………………………………..

diyerek devam ediyor okuyucum görüşlerine. Ben bu kadarlık kısmını vermekle yetiniyorum şimdilik ama ara ara yine sevgili okurumun görüşlerine yer vereceğim tabii diğer okurlarımın da. Bu emaili paylaşarak tekrar devam ediyorum dizimizin farklı olmasındaki unsurlara.

Neydi Berdel? "kaçan kızın yerine diğer aileye kız vermek." Yaşı, durumu ve istekleri sorgulanmaksızın yani kaderinizin başkaları tarafından şekillendirilmesidir bir anlamda. Bu konu işlenirken 'Töre'nin diğer çıkmazlarına da yer veriliyor. Kadın erkek ilişkileri, eğitim, sosyal sınıf farkları, kıskançlık, kadına tecavüz, erkek egemenliği, kadının teslimiyeti, feodal yapı ve hepsinden önemlisi belki de ilk kez sorgulanan dini gerçekler, Şıhlık. Bütün bunların toplamında kadınlar bir sitede toplanılıyor ve bunlar tartışılıyor. İşte Sıla’nın farklılığı da burada başlıyor. Yani insanlar sadece bir dizi izlemiyorlar; bu diziden arta kalanları sorguluyorlar. O halde bu dizinin vereceği her yanlış mesaj insanların beynine de yanlış kazınacak ve bir o kadar da tehlikeli olacaktır. Bunu bir örnekle açmak istiyorum. Sıla.gen.tr sitesinde dizide geçen bir tecavüz olayı masaya yatırıldı. Her zaman ki gibi bir fikrin iki yanı olur. Kabul edenler ve etmeyenler. Oysa bazı konular vardır ki o konuların tek cevabı vardır ve tartışması bile olmaz. Doğru tektir. Tecavüz konusu da böyle bir konu olmasına rağmen ne yazık ki iki cephesi vardı sitede. "Eşidir kıskandırmasaydı tecavüze uğramazdı." Diğer çerçeve de ise tartışılan "tecavüz bir kadına yapılabilecek en büyük hakarettir eşi olması ona bir ayrıcalık tanımaz" düşüncesiydi. Burada acı olan tecavüzü doğal görenlerin kadın olmasıydı. Yakışıklı bir ağa her şeyi yapabilir, fikri öne çıkıyordu ki bu tehlikeli söylemler karşısında diğer fikri savunanlar örneklerle bu düşünceyi çürütmeye çalışıyordu. İşte Sıla dizisinin dizi olmaktan farklı kılan nedenlerden bir tanesi ve sorumluluklarından biridir bu. Hele ki bugünlerde kocanın tecavüzü suç sayılsın mı, sayılmasın mı tartışmalarının olduğu bir dönemde böyle bir sahneyi kadınlar masaya yatırıp tehlikeli söylemlerde bulunuyorsa işte o zaman iki kere düşünmek lazım. Tabii burada dizinin yönetmeni Gül Oğuz’un sorumlulukları daha da artmış bulunmaktadır. Gerçi Sayın Gül Oğuz diziye başlarken bu kadar sorumluluklar yüklenebileceğini belki de hiç tahmin etmemişti. Benim bu konudaki ilk blog yazımı yazarken yüklenilecek sorumlulukların bu kadar olabileceğini düşünmediğim gibi. Öyküsünü en iyi şekilde anlatarak işini tamamlamaktı asıl amacı Gül Oğuz’un. Ama gelin görün ki, işler sanıldığından farklı bir hale döndü. Aslında bu tüm diziler için geçerli. Diğer diziler içinde siteler mevcut çoğu kendi resmi sitelerinde forumlarla dizilerini tartışmaya açmakta. Fakat toplumsal gerçeklerden uzak olunduğu için tartışılan konularda hayallerle sınırlı kalıyor. Ve verilen mesajlar kirlenmeye katkı sağlar nitelikte. Örnek vermek gerekirse yakın tarihte reytingleri çok yüksek olan bir dizide koca eşini aldatıyor. Evin gelini olan bu kişi agresif yapısıyla herkesi bezdiriyor, diğer Mimar geline ise kıskançlık duyuyor. Bir süre sonra bu gelinimiz yani ev hanımı olan gelinimiz kocasının onu daha önce aldatmış olmasının verdiği hınçla kocasını kızlarının resim öğretmeni ile aldatıyor. Bu mudur verilecek mesaj? Ve bu diziyi izleyen izleyiciler oluşturdukları forum çatısı altında konunun bu yönünü es geçerek "dizi çok güzel o lâ lâ" diyebiliyor. İşte tehlikeli mesajdan kastım bu. Diğer taraftan başka bir dizide ise çocukluk arkadaşı bir takım dolaplar çevirerek arkadaşının yatağına giriyor. Yine bir dizide iki kardeş bir erkek için bir birlerine düşman oluyor ve baldız enişteyle kaçıyor. Türk aile yapısı sağlam temeller üzerindeyken böyle sarsıcı mesajlarla dolu diziler, bu sahnelerin izleyicisi tarafından sorgulanmadığı forumlarda ayrıcalık taşımadığı gibi toplumu da zehirler, Türk aile yapısına zarar verir. Böyle olunca da Sıla’nın farklılığı da beraberinde kendiliğinden gelir.

Şimdi şu da söylenebilir; peki diğer dizi izleyicileri bu çarpıklıkları tartışamıyorlar mı? O kadar doğalmış gibi gösteriliyor ki insanlar verilen mesajları kavrayamadan olaya kötü gelin, kötü arkadaş v.s tarzı yaklaşımlar içinde bulunuyor, bir yerde geçiştirmiş oluyorlar. Mesele de bu zaten; insanların bunu doğal gibi görmesi. Sıla izleyicisi peki neden bunları doğal görmüyor? Çünkü dizinin kendisi bunu sorguluyor içinde. Dizi bunu sorgulayınca izleyici de sorguluyor doğal olarak, bu da ayrı bir farklılık oluşturuyor. Yani diziler sahneleri verirken yanlışlarını da içlerinde sorgulayabilmelidirler. Sıla dizisinde olduğu gibi.

Sılacılar bütün bunları tartışıyorlar. Sorguluyorlar. En basit olayı bir Doktor Zeynep vakası haftalardır en küçük ayrıntısına kadar tartışarak 53. bölümde kısmen de olsa iyileştirilmiş bir Zeynep izlediler. Bir yerde Sıla izleyicisi izleyici sorumluluğu dediğimiz şeyi başardı. Hoş bu yeterli mi tabiî ki değil. Diziler bir birlerinin tekrarı olmamalılar, sırf reyting uğruna bazı tekrar sahnelerle bir birlerine benzerlikler taşımamalılar. Zeynep konusu 'Töre' mağduru bir doktoru anlatsa da duruşu haliyle bir evliğin içine sızan kadını anlatır tarzda başka dizilerin benzeri bir görünümde olduğu için Sıla izleyicisinin gözüne battı ve bu yüzden bu konuda isyanlarını dile getirdiler aynı konuda tartışmalarına bıkmadan hâlâ devam etmektedirler sitelerinde. Tabii gözlerine batan diğer konuların da altını çizmeye devam ederek. Bilinçli izleyici olmak buna denir işte. Yani dizi kendi içinde sorgulayıp insanlara tartışma zemini hazırlıyor. İşte bu da dizinin farklılık nedenlerinden bir tanesidir diyebiliriz.

Bir diğer konu da; Konak dizileri, Ağa dizileri ki bu konuda Sıla ilk başladığı zaman bazı eleştirileri de beraberinde almıştı. Hatta 'Asmalı Konak dizisinin yerine mi geçecek' gibi yorumlar da yapılmıştı. Evet, daha önce Asmalı Konak diye bir ağa dizisi vardı. İzleyicisi iyi bilir. Dizinin oynadığı saatlerde İstanbul’da trafik dururdu. İstanbul caddeleri boşalırdı. Dizi bitinceye kadar bu böyle devam etti. İstikrarını korudu. İlk Konak dizilerinden biriydi. Devamında benzerleri yapıldı, aynı etki sağlanamamakla beraber benzerleri de oldu. Asmalı Konak ilk olmanın avantajını kulandı. Ama hayal ürünü bir diziydi. Reytinglerinin bu kadar yüksek olması ve kasıp kavurması insanların aşka olan özleminden başka bir şey değildi aslına bakılırsa. Kirli aşkların işlendiği dizilerden sonra Ağaların aşkları farklı olurmuş mesajlarıyla yüklenmiş bir diziyle izleyiciye kendini sevdirdi.

Sıla’da bir Ağa dizisi belki ama gerçek yaşamın içinde ki önemli kesitleri veren ve hayal ürünü olmayan bir dizi. Yani bugün hâlâ 'Töre' gerçeği ülkemizde yaşanmakta, Sıla dizisi de bu gerçekleri bir şekilde vermeye çalışmaktadır. Kaldı ki, tersi olsaydı eğer yöre halkı bu konuda tepkilerini hiç tereddütsüz dile getirdi. Aynı Urfa’da çekimleri yapılan başka bir 'Töre' dizisinin setini basanlar gibi. Bir süre sonra hayal ürünü olan bu dizi ekranlardan bile kalkmıştı hatırlayanlar vardır. Tabii Mardin halkı set basmazdı ama dizi ekibini bağrına da basmazdı şu an olduğu gibi. Yani halk doğru anlatılıyorsa gerçekleri tepkisini verdiği gibi sahiplenmesini de biliyor. Mesele, anlatımı doğru yapabilmektedir. Sıla dizisi de bu doğru anlatımlar yüzünden diğer 'Töre' dizilerinden daha öne çıktı. Bazı yerlerde, dizide berdelle evlendirilen erkeğin yakışıklı, çok duyarlı vb. bir ağa olması, çok güzel kızımızın bu erkeğe âşık olması 'Töre'nin hafife alındığı Berdel’in ulvileştirildiği yakışıklı Ağa’yı gördü, Berdel’i unuttu gibi eleştirileri de getirmişti bu dizi için. Ama bu eleştirilerde önemli bir gerçekte göz ardı edildi diye düşünüyorum. Bu bir sinema filmi olsaydı daha özgür çalışılırdı. Ama ülkemiz de ne kadar izleyicisi olurdu orası tartışılır. Çünkü bu tür konuları işleyen filmler ne yazık ki yurt dışında ses getiriyorlar. Bunun nedenlerini bir sonraki blogumda daha detaylı anlatacağım ve sevgili okurum ve blog yazarlarımızdan Zeynep Gülay Kibaroğlu’nun ve Merve İslam adlı okuyucularımın sorularını da cevaplayacağım. Sadece bu konuda şimdilik şu kadarını söyleyebilirim netice de diziler devamlılık arz ettikleri için aşk işlenmek zorundadır. Belki ilk kaçış aşksız işlenseydi Berdel daha iyi anlatılabilinirdi. Ama bizim burada ki ağamız tüm düzeni sorguluyor. İşte baştan beri söylemek istediğim şey de, bu zaten dizi bölümleri içerisinde kendi kendini sorgulayan bir dizi. Yani yüzeysel olarak 'Töre' şudur, demiyor. Ya da kıskançlık budur, demiyor. Bunları söylerken toplumun tartışabilmesi adına bir zemin hazırlıyor. Bizim yakışıklı Ağamız Boran Genco’da bu düzenin karşısında bütün bunları sorguluyor. Aynı şekilde Sıla gelinde yaptıklarını ve yapmak istediklerini sorguladı. Kimi zaman bu dizinin içerisinde şiirlerle yapıldı, kimi zaman bir çocuğun eline silah verildi git vur denildi. Ama bu vur denilirken, vurdurmanın yanlış olduğu ve çocuklara neden silah verildiği dizinin kendi içinde sorgulandı.

Aslında isim vermek istemiyordum ama sanırım daha iyi bunu temellendirmek için başka bir dizinin yaptığını adını vererek anlatmalıyım. Hatta bu konuda okuyucumdan gelen bir emailden küçük bir kesit de versem iyi olur.

X kişin emaili;

En önemlisi dizilerin hayatımızdaki yerine vurgu yapmanız çok önemliydi bana göre. Gün içinde her kanalda ikiden fazla dizi yayınlanırken ve dizilerle yatıp dizilerle kalkarken, dizilerin farkında olmadan hayatımızın merkezine geçtiğini anlatmanız, sizi takip edenlere verdiğiniz mesaj gerçekten bana göre çok anlamlı. Dizilerin hayatımızı nasıl etkilediği sorusuyla karşılaşınca aklıma hemen "Kurtlar Vadisi" dizisi geliyor çünkü. Hiç izlemediğim bir dizi hakkında yorum yapmanın çok mantıklı olmadığını bile bile kendimi yorum yapmaktan alıkoyamıyorum. "Kurtlar Vadisi" bir türlü içime sindiremediğim, salt şiddete endekslenmiş bir dizi gibi geldi bana hep. Zaten dizi hakkındaki düşüncelerimde o kadar önemli değil bu noktada. Ama dizi karakteri "Çakır" (ya da bambaşka bir ismi vardı, kusura bakmayın aklıma net olarak gelmiyor) öldüğünde hayranları gazetelere ölüm ilanları vermişti sayfalarca. Ülkemizin yetiştirdiği, sanata emek veren, gönül veren onca sanatçımızı, siyaset adamımızı, düşünürümüzü kaybedince onları anmaktan, onlara saygı duymaktan, onlar için, hayatlarının son günlerinde yaşadıkları olaylar, sıkıntılar için üzülmekten uzak insanımız söz konusu dizi karakteri olunca nedense çok duyarlı oluveriyor… Benim verdiğim örnek sizin yazınızda üzerinde durduğunuz örneğin yanında çok basit kalıyor aslında. Meşhur olmak için bir insanın canına kıymak nasıl bir duygusuzluk, nasıl bir düşünce daha doğrusu nasıl bir düşüncesizliktir aklım, mantığım bir türlü anlamıyor…

Evet, okuyucunun emailinden de anlaşıldığı gibi bu dizinin adı Kurtlar Vadisidir. Kurtlar Vadisi ve türevleri dizilerini izleyen ya da izlemeyenler en azından yankılarını duymuşlardır. Bu dizilerde öldürmek doğaldır. Mantığı direk olarak insanların beynine kazınıyor. Nasıl ve neden olduğunu sorgulama fırsatı bile tanınmadan insanlara sadece ölümü, şiddeti ve şiddetin şekillerini anlatıyor. Türkiye gerçeklerinden anlatımlar olduğunun arkasına sığınılarak insanların yaşamlarına sokulan bu dizilerde belki gerçekte Türkiye gerçekleri olabilir ama 'öldürme doğaldır' mesajıyla anlatılıyorsa bir dizi, o zaman nerede hata yapıldığına dönüp bakmak gerekir. Dizilerin düz mantıkla izleyiciye kötü örnek olunduğunu düşünenlerdenim, çünkü. İşte Sıla’yı farklı kılan önemli etkenlerden biri de bu gerçektir. Sıla’da alın elinize silahı gidin vurun demiyor. Bir vurulma olayı bölümün içerisinde yanlışlarıyla ve nedenleriyle tartışılıyor böyle olunca da izleyici kurmuş olduğu sitede bunu tartışmaya başlıyor, diğer tartıştığı konular gibi. İşte Sevgili Sanem Uçar Sıla’yı bir adım öne çıkaran gerçekler bunlar. Sizi tatmin edebildi mi örneklerim bilmiyorum ama benim gözlemlerim ve televizyon programları üzerinden çıkardığım sonuçlar bunlar.

Tabii tüm anlattıklarımdan belki şu da çıkabilir okuyucularım tarafından. Siz Sıla dizisi izleyicisi ve severi olarak dizinizi temellendiriyorsunuz. Ben de böyle bir düşünce için şunu söylüyorum hemen. Evet, ben bir Sıla izleyicisiyim ama profesyonel bir izleyiciyim. Yani bilinçli bir izleyiciyim. Körü körüne bir dizi hakkında yorum yapmayacak kadar hayatın içerisinde bu gerçeklerle yüzleşmiş biriyim. Özellikle 'Töre'nin şamarını yiyen ve bu gerçeği bugünkü yaşamım içerisinde unutmayacak kadar da izlerini taşıyan biriyim. Bununla beraber çocuklarımızın bizim çocuklarımız olmaktan çıktığını da gören ve sadece onlar için televizyon yapımcılarına yeniden kendilerini gözden geçirmeleri gerektiğini hatırlatmak sorumluluğunda olan bir gazeteciyim aynı zamanda. Hepimiz çocuklarımızı kaybetmekteki bizim çocuklarımız olmaktan çıkmasına neden olan nedenlerin sorumlularıyız. Bizler hâlâ anne ve babalarımızın çocuklarıyken bizim çocuklarımız bizlerin çocukları değil. O yüzden henüz vakit erkenken bu sorumlulukları tekrar hatırlatmak ve yapılan yanlışları düzeltmek adına bir şeyleri kendi gözlemlerim içerisinde vermek istedim. Umarım bu konuda insanların yeniden silkelenmesine sebep olur bu yazdıklarım. Çünkü ben bu konuda yazmaya devam edeceğim.

Bir aralar sevgili Yaprak Eser adlı blog yazarımız vardı şimdi nerelerde bilmiyorum ama bloglarında iyi bir televizyon eleştirmenliği yapıyordu. Onun gibi birkaç blog yazarımız daha olsa hedefe daha çabuk ulaşırız diye düşünüyorum. Tabii sila.gen.tr gibi izleyici platformları da olursa ve bu platformlar çoğalırsa. Ben ilk blogumu yazarken bazı sorumlulukların yükleneceğini hiç düşünmemiştim aslında ama bazen insanlar bir şeyleri düşünmese de yaptıkları şeyler o insanlara sorumluluk yüklüyor. Bana bu sorumluğun nasıl yüklendiğini ve ne kadar doğru bir iş yaptığımı yine bir okuyucumun emailinden ve sila.gen.tr’de ki bazı okurlarımın yaptığı yorumlardan kesit vererek sizlere aktarmak istiyorum. Belki bu vesile ile kafalarda ki bazı soruların cevapları da çözülmüş olur. Bu dizi neden izlenmekte ve bana yüklenen sorumluluk kendiliğinden nasıl oluştu? Tabii aynı sorumluluk diğer diziler ve programlar için hepimize neden yüklenmelidir? Sorularının cevapları belki okuyucularımın yaptığı yorumlardan kendiliğinden çıkar. Bu email ve yorumlara geçmeden önce önemli bir ayrıntıyı atlamadan sizlere aktarmak istiyorum. Sıla Dizisi izleyicisi bir konuda daha farklılığını gösterdi. sila.gen.tr’de ki bir duyuruda bugün buna şahit oldum. Madem biz bugüne kadar bu diziye sahip çıktık o halde okulumuza da sahip çıkalım diyerek Mardin’de Gül Oğuz’un yaptırmış olduğu Sıla İlköğretim okuluna da yardımlarıyla desteklerini sağlıyorlar. Gönüllerinden kopan küçük parçalar bir gün orada okuyan çocuklarımızla geleceğimize güzel şeyleri katacağının bilinciyle. Burada okula yardım edilen banka hesap numarasını vermek istemiyorum öğrenmek ve katkı sağlamak isteyenler yapımcı firmadan ya da benim email adresimden bilgi alabilirler. Email adresim:

oyatekin@gmail.com

Şimdi sizleri okuyucularım yorum ve emailleri ile baş başa bırakıyorum.

X okuyucumun emaili:

Bu mesajı Sıla'yı farklı açılardan izleyen bir izleyici olduğunuza inanarak yazmaya başladım. Amacım düşüncelerinizi özellikle de yazınızı eleştirmek değil kesinlikle. Çünkü yazınızda Sıla'yı farklı bir yere oturttuğunuz her kelimenizden belli oluyor. Bu yazıyı size yazdım çünkü eleştirileriniz çoğu kişinin ifade ettiği şeyler olsa bile bunu yapıcı bir şekilde dile getirmeniz, "önemli olanın ne istediğiniz değil, nasıl istediğiniz" olduğunu bir kere daha göstermeniz. Sıla severlerin size duyduğu sevgi, saygı ve bunu hak ediyor oluşunuz tartışılamaz bile. Bu açıdan galiba belki de fark etmeden üzerinize sorumluluk yüklenmiştir şimdiden…

burçak8821

Oya hanım iyi ki aramızdasın iyi ki sesimizi duyurdun teşekkür ederim bir kadın olarak ve bir anne yaklaşımıyla da bu işin peşini bırakmamanı rica edeceğim sizden. Çünkü ben bir anneyim ve çocuklarımda izledikleri dizilerden etkileniyorlar ve hayat böyle sanıyorlar inşallah bu akıma bir an önce dur denir başta bize bu kadar güzel bir diziyi veren Gül Oğuz inşallah dizimizi bu akıma kaptırmadan kurtarması dileğiyle size çok teşekkür ederim.

goodhope


sevgili oya hanımı yazısının ince yapısal içeriği tebrik eder; paylaşımı için derin teşekkürlerimi sunarım..büyük emek verilmiş bir çalışma; harika gözlemler ve detaylı düşünceleri için... yazılanlar az gelir..dizinin tezsel anlamda çalışmasıdır.. böyle biline.. anlaşılmasını diliyorum.. konulacak dosya bulmasını diliyorum.. çok teşekkürler..

yasemin x

Aylarca burada geçirdiğim tüm zamanların ve herkes gibi karşılıksız sunduğum emeklerimin teşekkürü oldu bu güzel yazı.

Genciyle, yaşlısıyla, eğitimlisi ve eğitime devam edeniyle, dışarıda çalışanı evde çocuk büyüteniyle, kavgaları, hırsları, kucak dolusu sevgileriyle...

Rengârenk sıcacık kadınlar.

Sıla onların dizisi, sıla.gen.tr onların sitesi.

Kadınlar vardır, adları olmasa da kadınlar her zaman her yerde.

Bayram tatilinin, Gül oğuz ve ekibine sitemizde ve gazetede yazılan gerçekleri sorgulamaları için iyi bir zamanlama olmasını umut ediyor,
aslına dönmüş yeni bölümleri izlemek ve tekrar tekrar yorum yazmak için sabırsızlanıyorum.

ezbercem


Duygularımı ifade etmem mümkün değil şu anda o kadar değişik o kadar karışık duygular içindeyim ki kendim bile kendimi çözemiyorum emeklerimizin karşılık bulduğunu görmek çocuklarımızdan eşimizden işimizden çaldığımız zamanların diziye verdiğimiz emeklerin bir gazeteci tarafından görülüp kaleme alındığını görmek tarifi imkânsız duygular yaşatıyor bana şu anda.

Tepkilerimizi site olarak gösterdik ve ne mutlu bize duyulduk. Gül Oğuz duysa da, duymasa da birileri bunu duyacak ve gündeme taşıyacak dedik işte oldu çünkü sıla dizisi sıradan bir dizi değildir çünkü herkes kendinden bir şeyler buldu bu dizide ve asla hiç kimse sadece sıradan bir dizi gibi izlemedi bunu artık görün ve de duyun.

Sevgili Oya, size isminizle hitap ediyorum çünkü okuduğum yazınızdan gördüm ki siz bizi bizden daha iyi anlamışsınız siz bizim iki seneye yakındır yapmak istediğimiz şeylerin önderi olmuşsunuz siz bizim birilerine duyuramadığımız sesimiz olmuşsunuz size çok teşekkür ediyorum emeğiniz için sesimizi duyurduğunuz duygularımıza tercüman olduğunuz için.

terry2

Ben diziyi çektiği için Gül Oğuz'a yönelttiğim tüm teşekkürlerimi O'nun hak ettiğini yadsımıyorum... Hala O'na sonsuz sevgi ve saygı duyuyorum...
Bizler için Sıla dizisi... Kadının, kadınlarımızın, hepimizin yaşadıkları...çok uzakta, Midyat'ta yaşadığını sandığımız kadınların sorunlarını anlatıyor gibi olsa da, şehirdeki kadının, bizim sorunlarımızın hiç de uzağında değildi...
Şehirde de, berdel yaşayan, İstanbul’un göbeğinde de 'Töre'ye kurban giden kadınlarımız varken... Ayırt edebilir miydik, yok, o doğudaki kadının sorunlarını anlatıyor diye...

Bizler, site üyeleri, bazen birbirimize tamamen zıt düşünceleri savunsak da, temel öğretiler açısından ''yanlış''olan her olayda birleşiyorduk...
İşte son itirazımız da bu yüzden......

Günümüzde ''aldatma'' olmayan dizi olmadığı gibi, beynimize sinsice yerleştirilmeye çalışılan, ''aldatmayan erkek'',''mutlu evlilik'' yoktur, öğretisine dizimizin,üstelik düzgün , ilkeli erkek imajlı ağamızın bulaştırılmak üzere oluşu..

Sitemizin de üyesi olduğunu öğrenip, mutlu olduğum sevgili Oya sitedaşıma, çok teşekkür ediyorum..
''Toplumsal duyarlılık adına'' gösterdiği bu inceliği, tüm düşüncelerini paylaştığımı söyleyerek, kutluyor,
tüm kadınlarımızın Oya hanım duyarlılığına ulaşacağı günlere ulaşmamızı diliyorum...

ye şil

<ı>

<ı>Aynen Mezopotamya gibi iki nehrin arasındaydı Boran Ağa. Aşkıyla,'Töre'nin arasında. Fırat ve Dicle gibi Aşk ve 'Töre' de delicesine akıyor arada bırakıyordu Mezopotamya gibi. Sümer’in Asur’un ev sahibi gibi, Boran Ağa’da İstanbullu bu kızın ev sahibiydi. Bereket tanrısı, yazının merkezi gibi Sıla’nın merkeziydi. Mezopotamya gibi aşk, inanç, bereket üçgenin de en doruktaki kültür gibiydi. Mezopotamya gibi tüm kutsiyetiyle Mardin’in önünde diz çöken deniz, kaleye selam veren bereket gibi Boran’da bu İstanbullu kız Sıla’nın önünde diz çöküyordu. Ve yine iki nehrin arası gibi 'Töre'yle aşkının arasında ölüme bile bile giden kirlenmemiş bir aşkın kahramanıydı Boran Ağa. Mezopotamya’nın aşk tanrıçası İnana’dan almıştı aşkının gücünü. Mezopotamya'nın Aşk Tanrıçası İnanna'nın gücüyle aşkının kaynağını almış bir Ağa.Tıpkı Devriş ile Adule’nin aşkı gibi, tıpkı Mem û Zîn aşkı gibi ve diğer Mezopotamya topraklarında yaşanmış temiz aşklar gibi masalsı bir aşk ve aşık Boran Ağa. İşte izleyiciye sunulan Boran Ağa karakteri ve aşkın tarifi buydu.

ilk önce sevgili oya hanım bu yazıyı bizimle paylaştığınız için,sonra şu yukarıdaki satırları okurken göz yaşlarıma engel olmadım,niye derseniz;bunca zamandır kendime soruyorum niye hâlâ bu dizi bu kadar saçmalamışken ben izlemeye devam ediyorum diyordum,bunun cevabı olarak da Mehmet Akif’in hâlâ oynuyor olmasıydı benim cevabım.ama o değilmiş.evet tam da yukarda anlatılan o masalsı tıpkı Mezopotamya kadar uçsuz bucaksız bir sevdaydı benim izleme sebebim.işte bir de bu yüzden çok teşekkür ediyorum....

narince

Bu dizi beni ne diye bu kadar etkiliyor?... niye bu diziye bu kadar bağımlıyım?....her gün siteye girip yorumları okumak, (pek yazmasam bile tüm yorumları okuyorum) diziyle ve oyuncularıyla ilgili haberleri takip etme ihtiyacı duyuyorum? dizinin bu büyüsü nerden geliyor ki hâlâ daha etkisinden kurtulamıyorum?...diye kendimle savaşırken (gerçekten bu bağımlılık o kadar hayatimi etkiliyor ki, ailemden, mesleğimden zaman calip siteleri okuyorum veya tekrarları izliyorum) Oya hanimin yazdığı bu yazı benim hislerime tercüman oldu. Oya hanıma çok teşekkür ederim benim (bizlerin) hislerini bu kadar güzel analiz ettiği için...

Gönül ister ki tüm okur yorumlarını buraya taşımak ama ne yazık ki şimdilik bu kadarını taşıyorum okurlarımın bunu anlayacağına inanıyorum. Bir sonraki blogumda bu alıntılara devam edeceğim zaten. Ben yazılarımın üzerinden belli bir süre geçmeden özellikle aynı konu üzerinde devam eden yazılarımda hemen akabinde girmiyorum. Biraz okurlarıma zaman tanıyorum bu yüzden aralıklı olan bloglarım için okurlarımın anlayış göstereceğini düşünüyorum.. 'Töre' nedir, bu dizi 'Töre'nin neresindedir konularını ve sorularının cevaplarını anlatacağım bir sonraki blogumda görüşmek dileği ile diyor ve Mezopotamya’nın kendisi olan bir aşk masalı bu ilke imza atar ve yozlaşmadan bu gidişe dur der. Diyerek bu sözümü Sıla Dizisi ve severlerime slogan yapıyorum…

Bu bloguma konu olan diğer blogumun Sıla Dizisi, Katkıları ve İnsanların Yaşamlarına Kattıkları başlıklı blogumun linki; henüz okumamış olanlara aşağıda veriyorum…

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=82358

Ve bu yazımda yaptığı özgün fotoğraf çalışmasıyla katkıda bulunan okurum ve sila.gen.tr yöneticilerinden Fkenan nikli arkadaşımıza da fotoğraf için ayrıca teşekkür ediyorum. Ve tabiî ki site adminlerinden Hilâl hanıma yazımı blogumdan alıp sitelerinde yayınladığı için ve bu sitenin ayrıcalıklı hale getirmesinde ki başarısından dolayı tebrik ediyor ve teşekkürlerimi sunuyorum…

 
Toplam blog
: 295
: 3718
Kayıt tarihi
: 01.10.06
 
 

Milliyet Bloğa nasıl geldim ve nasıl yerimi aldım bilmiyorum. Sanırım uzun yıllar okuduğum bölüml..