Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '10

 
Kategori
Güncel
 

Doğmadan ölenler

Doğmadan ölenler
 

Artık çağımızda insanların yaşantılarında, ülkelerin yönetilmesinde “kontrol eden yönlendirici bir güç” bulunmak zorundadır. Hiç kimse kendi kendine “iyi ve doğru davranışlarda bulunma garantisi” ni bize veremez. Aslında “kontrol eden yönlendirici güç” bundan önce de vardı.”İyi ve doğru davranışlarda bulunma garantisi” ni bundan önce de hiç kimseden alamıyorduk. Ama tarihin karanlık çağları olarak adlandırdığımız insanlığın bu geçmiş on bin yılları bu iki olumsuzluğun yıkıcı sonuçlarını kaldırabiliyordu.

Güç yetkisi kraldaydı. Belki yaşatma amacı taşıyordu ama dünyanın içinde bulunduğu savaşa endeksli konjonktür nedeniyle bu güç yetkisi öldürme amaçlı kullanılıyordu. Irmaklar kralın kanlı vadilerinden aktığı için ülkenin vatandaşlarının iyi ve doğru davranışlarda bulunma garantisi vermesi anlamsızdı.

Öldürme, sahip olma ve hâkim olma amaçlı saltanatlar sürerken insanlığın kanayan vicdanı da kurtuluş umudu için Tanrı’ya yönelmişti. Zalim krallar şeytanca bir zekâyla savaşları Tanrı adına yaptıklarını söyleyerek iyileri ikna ettiler.

Bunun sonucu dünyada “kabul ve boyun eğme” çağı başladı. Hocaların hocası Akşemsettin, Fatih’in taht kavgası çıkmasın diye kardeşlerini birer birer boğdurmasına korktuğu için değil kendisi de öyle inandığı için ses çıkarmadı. Hatta belki de bunu talebesine Akşemsettin önermiştir. Zira o devrin âlimleri, ulemaları ufuktan bir güneş doğması için gerekirse bütün ufukların kıpkızıl kan olması gerektiğini düşünüyorlardı. Bütün bu vahşet fetihlerinde kraldan çok onların parmağı vardı.

“Kendini koruma söylemi” de dile getiriliyordu. Öyle ya Büyük İskender Balkanlardan Hint Okyanus’una kadar her yeri kendini korumak için(!) almış; Osmanlı üç kıtayı kendini korumak için(!) fethetmişti.

Fakat bu karanlık çağlar artık geride kaldı. Kralların asaletli, âlim ve ulemaların sanıldığı kadar mübarek olmadıkları anlaşıldı.

Ancak bir şey var. Bunu imparatorluk varisi bir ülke olduğumuz için memleketimin insanlarında daha iyi görüyorum. Maalesef Osmanlı’nın bize miras olarak borçları ve bir de “öldürme, sahip olma, hâkim olma”hastalıkları kaldı. Bugün ülkemizde Fatih kafalı, Yavuz kafalı milyonlarca insan yok din için, yok Allah için, yok millet için gibi, ortada hiç böyle bir durum olmadığı halde, uydurma gerekçelerle sağa sola uluyorlar.

Bilim ilerliyor; teknoloji değişiyor, gelişiyor. İnsanlarımızın bilgisi, kültürü artıyor. Böyle olunca hiç değilse okumuş olanların artık çağa uygun düşünüp konuşmalarını bekliyorsun. Ama kanlı tarihin akıttığı zehir insanlarda sanki bir gen oluşturmuş. Adamın 3 yaşındaki çocuğu b…tan bir sebeple ölüyor; “Neden?” diye sormuyor. Çünkü neden diye sorsa bedel ödeyecek. Yüreği korkacak, alnı terleyecek, zevkinden eğlencesinden olacak. Ağlayıp toprağa koymak daha kolay. Mezar taşındaki yazı da hazır.”Tanrı böyle istedi”

Beni anne babanın acısı hiç ilgilendirmiyor. Üç yaşında toprağa giren çocuğun hayatını düşünüyorum. Siz acıyorsunuz. Anne babanın yüreği yanıyor. Bunlar ayrı şey. Ölen çocuğunuzu, mezara askere gönderir gibi yolluyorsunuz. Bana acınızın derinliğinden bahsetmeyin.”Neden?” sorusu ağzınızdan çıkmadığı sürece siz bu ölümü kabul ediyorsunuz demektir. Gözünüzden akan yaş ırmakları doldursa, yanan yüreğiniz içinizi kor etse neye yarar?

Çocuğunuz önlenemez bir sebeple mi öldü? Ben bu ülkede elli yıldır gücümüzü aşan bir nedenle ölmüş bir kişi hatırlamıyorum. Üç yaşındaki çocuğunuz okyanusun ortasında mı kaldı? Uzay aracına bindi de geri mi gelmedi? Kuyruklu yıldız mı çarptı? Bana masal okumayın! Gözyaşınıza inanmıyorum.

Bugüne kadar hiç kimse size böyle konuşmadı; konuşamadı. Çocuğunuzun ölümünden duyduğunuz acı sahtedir, diyorum. Vatan savunması ve gerçekten biyolojik yaşını dolduranların ölümü dışında hayatını kaybedenlere döktüğünüz gözyaşının hiçbir anlamı yoktur. Siz Allahın takdirini bilemezsiniz. Yaratanın alanına giremezsiniz. Ölümler kesinlikle sizin yüzünüzdendir.

Ben size insanların biyolojik yaşlarını doldurmadan ölmeyeceği bir hayattan bahsediyorum. Kişinin gücünün ve iradesinin bittiği yerde Tanrı’nın takdiri başlar. Üç yaşındaki çocuğunu sırtına alıp kan ter içinde hastanenin acil servisine yetiştirdin mi? Kalkmış karı gibi utanmadan ağlıyorsun. Yazıklar olsun!

Adam daha sağlığında mezarlıktan yer alıp kabrini hazır ediyor. Mezarın orada hazır beklerken sen nasıl yaşayacaksın? Bu gıcık tavrınla beni rahatsız ediyorsun.

Her gün her gün onun bunun cenazesine gitmekten bıktım usandım ya! Ne kadar da çok ölüyorsunuz. Sizi gidiler sizi! Gözyaşlarınızla ölümünden sorumlu olduğunuz kimselerin sizi yarın hakkın huzurunda perişan edecek delillerini gizliyorsunuz değil mi? Ben yutmam!

Okuduğunuz Fatihalar Allah’a ulaşmıyor. Hiç mübarek değilsiniz! Sanki yaratan sormuyor?”Ey kulum sana akıl verdim. El, ayak, göz verdim. Bunlarla o kişinin ölmemesi için ne yaptın?” Bence siz Fatiha’yı önce kendiniz için okumalısınız. Sizin daha çok ihtiyacınız olacak.

Ağla göm toprağa. Ağla göm toprağa. Turşu küpü mü gömüyorsunuz? Ne kadar rahatsınız. İki elhem bir sübaneke iş bitiyor demek. Hesap ne olacak, hesap? Ölenin Tanrı’ya hesabını bırakın. Sizin hesabınızı kim verecek? Yeni doğmuş bebeğe”Allahım günahlarını affet” diyorsun. Kafayı mı yedin be? Onun ne günahı olacak? Şaşkınsın, şaşkın. Ne yaptığını ne söylediğini bilmiyorsun. Cesedi saklamaya çalışan katiller gibisin.

Senin çocuğun ya da başkası. Bu kişinin yaşaması gereken bir hayatı olmalı, değil mi? Niye yok? Mezarlığa gittiğim zaman kan beynime çıktı. Mezar taşlarında doğum ve ölüm tarihlerini okudukça içimden bir ses al eline makineliyi ülkenin insanlarını yukarıdan aşağı tara dedi. Bir gün böyle bir şey olursa kimseyi aramayın. Doğru bana gelin.

Bir insan doğduğu tarihten bir yıl sonra hangi nedenle, nasıl ölür? Onun yaşaması için her şeyi yaptığınızı ispat etmeden takdirden, vadeden bahsederseniz dilinizi koparırım! Siz babasınız, annesiniz; üzülmüş ağlamışsınız; umurumda değil. Ben insanlarımın hayatını istiyorum. Zeynep Gül. Doğum tarihi 6 Nisan 1988. Ölüm tarihi 7 Ekim 1997. 9 yaşında. Nasıl koyabildiniz toprağın altına?

Gözyaşı kabadayıları, 2008 yılında şerefsiz, vicdansız katiller tarafından öldürülen 890 kadınımız için ne düşünüyorsunuz? Onlar için de Fatiha okudunuz mu? Hiç kimse kusura bakmasın. Allahın sizleri huzuruna kabul edeceğinden bile kuşkuluyum!

Böyle bir Türkiye’yi yaratanlara yarın oy vereceksiniz. Körler sağırlar birbirini ağırlar. Yakışır. Tam birbirinize göresiniz. Böyle bir kafayla sakın ola ki meydanlarda Korkut’u dinlemeye gelmeyin. Siz böyle olduktan sonra yeni bir Türkiye’ye hiç ihtiyaç yok. Siz, ülkeniz ve liderleriniz tam birbirinize göresiniz. Tayyip, Baykal, Bahçeli, Sarıgül dandini dastana halay çekersiniz.

Ölüme sadece üzülen bir insanın benim düzenimde işi olamaz.

 
Toplam blog
: 6332
: 653
Kayıt tarihi
: 21.09.08
 
 

Sadece sayfalarda kalan yazılar şaheser olsalar bile önemsiz ve anlamsızdır. İnsanlara ulaşan ve ..