Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mayıs '10

 
Kategori
Güncel
 

Dunning - Kruger sendromu

Dunning - Kruger sendromu
 

Justin Kruger ve David Dunning isimli iki ABD’li psikiatri uzmanı yaptıkları bilimsel araştırmalara dayanarak bir teori geliştirirler. Bu teoriye göre de cahil ve niteliksiz insanların kendilerinden daha bilgili, kültürlü ve nitelikli insanlardan daha çok kendilerine güvendiklerini, kendilerini toplumsal yaşamda daha çok öne çıkardıklarını ileri sürülür. Geliştirdikleri teoriyi deneysel olarak doğrulamak amacıyla Cornell üniversitesi öğrencileri arasında bir deney yaparlar. Bir imtihan sonrasında bütün deneklere imtihanın nasıl geçtiğini sorarlar ve aldıkları cevaplar ile imtihan sonuçları arasındaki çelişki tam da iki psikiatri uzmanının tahmin ettikleri gibi çıkar.

İmtihan sorularının yüzde 10 una bile cevap veremeyen, başarısız öğrenciler soruların en az yüzde 60 ını doğru cevaplandırdıklarını hatta belki yüzde 70 lere varan oranlarda başarılı olmaları gerektiğini ileri sürerler. Buna karşılık sınıfın en başarılı ve yüzde 90 üzerinde doğru cevap veren öğrencilerde soruların yaklaşık yüzde 70 ini bildiklerini düşünürler. Kısacası en başarılılar sonuç tahmininde oldukça ihtiyatlı davranırken sınıfın en başarısızlarının kendilerine aşırı derecede güvendikleri doğrulanmış olur. Dunning, Kruger ikilisi yaptıkları bütün araştırmalara ve deneylere dayanarak kendi isimleri ilen anılan teorilerini yayınlarlar ve üniversite tarafından ödüllendirilen teorilerine göre;

· Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.

· Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedirler.

· Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamakta da yetersiz kalırlar.

· Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar

sonuçlarına varırlar.

Aynı teori doğrultusunda da “İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!

Ancak bu ‘cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.
‘Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.
Sonuçta, ‘kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler.
Bu arada, gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler. Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler ve zaman zaman da üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar."

Gerçekten de toplumsal yaşamlarımıza baktığımızda Dunning ve Kruger’in tespitlerinin hiç de yabana atılacak cinsten olmadıklarını görürüz. Kaldı ki Hürriyet gazetesinde yayınlanan 11 Şubat 2010 talihli bir habere bakacak olursak siyasetçilerin de birbirlerini klinik vaka olarak gördüklerini tespit edebiliriz. Söz konusu habere göre Başbakan Erdoğan’ın, Bahçeli’ye yönelik, “Onu tıp dünyasına havale ediyorum” sözlerine MHP Genel Başkanvekili Vural’dan başbakan Erdoğan ile ilgili olarak “Ben teşhisimi koydum, Dunning-Kruger Sendromu. Nobel ödülü kazanmış bir tespittir” yanıtı gelmiş. Zaten geçmişte Adolf Hitler’lerin, Mussolini’lerin Almanya ve İtalya gibi ülkeleri yönetebildiklerini göz önüne alacak olursak toplumsal yaşamda kimlerin öne çıktıklarını ve kimlerin ülkelerini yönetebildiklerini çok daha iyi anlarız.

Rahmetli Erdal İnönü uluslar arası düzeyde bir bilim adamıydı ve ülkemizin en saygın üniversitelerinden biri olan ODTÜ de rektörlük yapmıştı. Ama kendisi her ne hikmetse siyasete bir türlü ısınamamış ve büyük baskılar altında bir süre o da kerhen siyasete atılmıştı. Buna karşılık Osmanlı seçkini bir ailenin oğlu Bülent Ecevit babasının tüm imkânlarına rağmen ancak liseyi bitirebilmiş gerek Türkiye’de ve gerekse de İngiltere’de kayıt olduğu üniversitelerden bir türlü mezun olamamıştı. Ama aynı Bülent Ecevit yine babasının desteğiyle atıldığı siyaset dünyasında hızla yükselmiş, koskoca İsmet İnönü’yü devirebilmiş ve uzun yıllar boyunca ülkemiz siyasetinde önemli rol oynamıştı. Ancak ne var Bülent Ecevit’in her iki iktidarı da ekonomik krizlerle sonuçlanmış ve sonunda son derece sakin bir insan olan Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından kafasına anayasa kitapçığı bile fırlatılmıştı. Ecevit’in artık yürümekte bile zorlandığı son yıllarında katıldığı son seçimlerde yüzde bir buçuk gibi utanılacak derecede düşük oy almasına ve kayda değer bir mesleki eğitimi olmamasına rağmen hayatının sonuna kadar siyaset hayatından kopamadığını, ısrarla ve inatla ülkesini yönetmeye çalıştığını göz önüne alacak olursak ülkelerimizin neden bu kadar kötü yönetildiklerinin sebepleri de sanırım yeterince anlaşılır olur.

Kısacası genel olarak “Cahil cesareti” olarak da tanımlanan Dunning – Kruger sendromu benim bildiğim kadarıyla Nobel ödülü almamıştır ama bence toplumsal yaşamlarımızın itiş kalkışlarını ve de toplumlarımızın geri kalmışlıklarını çok iyi bir şekilde açıklaması nedeniyle bir değil, binlerce ödülü hak etmektedir. Aslında ben Dunning ve Kruger’in yerinde olsam yeni bir araştırma yapar ve neden demokrasilerde halkın ülkelerini iyi bir şekilde yönetemeyecekleri baştan belli olan liderleri seçtiğini ve en az kime güveniyorsunuz sorusuna da sanki kendileri seçmemiş gibi “siyasetçiler” cevabını verdiklerini açıklamaya çalışırdım. Bu da herhalde apayrı bir sendromdur.

11 Şubat tarihli Hürriyet gazetesi haberi: http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/ShowNew.aspx?id=13754631

Mustafa Atilla

 
Toplam blog
: 23
: 33442
Kayıt tarihi
: 08.10.06
 
 

Bir 3 Mayıs sabahı leylek getirdi beni dünyaya. Adetmiş, hemen ismimi dualarla kulağıma fısıldası..