Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Dünya kaç kişilik?

Dünya kaç kişilik?
 

Bizler yıllardır ekolojik tarımı, yenilenebilir enerji kaynaklarını, küresel ısınmayı tartışıyoruz.

“Sebep” olduğunu kabul ederek dikkat çekmeye çalıştığımız şeyler, (kömür ve petrol kullanımı, nükleer çalışmalar, tarım ilaçlamaları, soğutucu sera gazları, bitki türlerine genetik müdahele, çevre kirliliği) sebep değil bir nevi sonuçtur. Gerçek sebeplerin üzerinde yoğunlaşmak dururken boş yere ara sonuçların etkisini yok etmeye çalışmaya bir an önce son vermeliyiz.

Bunları tartışmak kötü ve yanlış değil ama sebepleri bırakıp sonuçlar üzerinde yoğunlaşmak, çıkmaz olduğu belli bir yolda ilerlerken bir yandan da bu yolu uzatmaya çalışmaktan başka bir şey değildir ki.

Sanayi devrimi, 1750’lerde buhar gücünün sanayi makinelerinde (ana olarak tekstilde) kullanılmasıyla başladı. O buhar kazanları kömürle çalışıyordu. Buhar gücü, iplik, dokuma ve kumaş üretimini kat kat hızlandırmıştı. Sera gazları yayılımını da.

Buhar kazanları gemilere monte edildi. Artık gemilerin menzillerine ulaşmak için rüzgara ihtiyaçları kalmamıştı ve aynı zamanda hızlanmışlardı da. Böylelikle buhar tahrikli fabrikalarda üretilen ürünler, deniz aşırı pazarlara sorunsuz olarak nakledilebiliyordu.

Giysi ucuzladı, konfor arttı.

Daha sonra içten yanmalı motorlar devreye girdi. Çeliğin daha iyi işlenmesiyle petrol ürünü olan benzinle çalışan makineler küçüldü ve tekerleklerin üzerinde taşınabilir hale geldi. Makineli tarım sayesinde aynı büyüklükte alanlardan daha çok ürün alınabildi. Artık aileler kendi besinini üretmek zorunda değildi çünkü besin maddeleri satın alınabilecek hale gelmişti. Petrol ve benzin yakılmasıyla atmosfere daha çok sera gazı yayılmaya başladı.

Besin ucuzladı, konfor arttı.

Çocuk ölümleri azaldı, birçok hastalığın tedavisi bulundu, nüfus arttı.

Giysi ve besin artınca aileler daha çok çocuk yapmaya başladı, ulaşım olanakları artmasıyla işe gitmek kolaylaştı. Çalıştığı işe kilometrelerce uzakta yaşamak göze alınır oldu, kentler büyüdü.

Artan nüfus, daha fazla besin ve giysi üretimini kışkırttı. Mal/insan taşıma olanaklarının da buna elverişli olmasıyla artan talep karşısında makineli tarım ve dokumaya ek olarak bitki ve hayvanların yapay besinle beslenmesi keşfedildi. Tarımsal üretim kat kat arttı, Dünya nüfusu da ona paralel olarak arttı.

Büyük aileler çekirdek ailelere bölündü, daha çok enerji tüketildi, özel araçlar yaygınlaştı.

1800 yılında bir milyar kişi olan dünya nüfusu, 1927’de iki milyara, bugün ise (2007) altı buçuk milyara ulaştı.

Şimdi diyoruz ki “nükleer enerji kullanmayalım, petrol ve kömür yakmayalım, yenilenebilir enerji kaynakları kullanalım, doğayı kirletmeyelim”.

Geçmiş olsun! Dünyada her gün üç öğün beslenmesi gereken 6, 5 milyar insan var ve 2050 yılında bu sayı 10 milyara yaklaşacak. 2050 size çok uzak mı geldi? Ben 2000 yılı ile ilgili hayaller kurduğumu dün gibi hatırlıyorum ve bugün 2007’deyiz.

Fantezileri bir kenara bırakalım ve ayaklarımız yere bassın. Çıkmaz bir yolda olduğumuzu kabul edelim.

Greenpeace örgütünün kurucularından Paul Watson’ın, yine kurucusu olduğu Sea Shepherds adlı doğayı koruma vakfı internet sitesinde yazdıkları basında çıktı, duymuşsunuzdur.

“Dünya nüfusu 1 milyara inmeli, kentler 20 bini geçmemeli, tüm tüketim yerel kaynaklardan sağlanmalı, uzaklardan yiyecek ve giyecek taşınmamalı”

Ne dersiniz, küreselleşmeyle pek örtüşmüyor değil mi?

Bu konular üzerinde düşünüp tartışmanın zamanı gelmedi mi?

 
Toplam blog
: 130
: 2132
Kayıt tarihi
: 28.06.06
 
 

İnsanın kendini anlatması zor, gereksiz de! Yaptığı işlere bakmak yeter, ne gerek var fazla i..