Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Ekim '18

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Düş Kırıklığı

Düş Kırıklığı
 

İnsan ne için yaşar?

Hepiniz… Hımm… Dediniz.
Herkes kendince bir cevap verdi, bundan eminim.

İnsan ne için mi yaşar??
Bana göre, doğrusu bu sorunun doğru dürüst bir cevabı yok.

Dün sabah İncilipınar parkında yürüyüşe çıkmıştım. Eski eğitim fakültesi tarafından yeni Belediyenin evlendirme binası tarafından yaya yolundan yürümeyi başladım. Bu esnada da Güneşte yeni doğmayı başladı. İncilipınar parkının piknik alanına doğru yaklaştığımda bir genç kızın ve bir erkeğin bankta yan yana oturduklarını gördüm. Biraz daha yürüdüm kulağıma ağlama sesi gelmeyi başladı. Erkeğin öfkeli öfkeli konuşmalarını, kızın hıçkıra hıçkıra ağlamasını rahat duymayı başladım.

Bir an için düşündüm, sonbaharın sessiz sakın içimizi ısıtan ılık güzel günlerinden birisi. Doğa ve ağaçlar ressamlık. Doğa sakin uyumayı yüz tutmuş, kuşlar cıvıl cıvıl, hafif rüzgâr esintisi etrafa efsun saçıyor. Güneş doğarken sanki ruhları aydınlatmayı başlamışken “böyle sabah sabah buda ne ya” dedim...

Yürüyüş yolunun kenarındaki gençleri yaklaştım, yanlarından yavaşça geçiyorum hemde onları bakıyordum. Genç erkek öfkesinden beni bile görmezden geldi. Saymayı devam etti. Genç kız beni gördü oda habire ağlıyordu.

Hasbünallahü dedim, sabah sabah bu güzelim kızı bu serseri hemde parkta ağlatmayı utanmıyor diye mırıldandım. Bunlar bu haldeyken selam da verilmez, günaydın desen adama günü karartıyor. Baktım kız boylu poslu fiziği düzgün, güzel bir kız. Oğlan yakışıklı ikisininde kıyafetleri çok şık...

Belli ki sabahın köründe buluşmak için sözleşmişler. Randevuyu özen göstermişler.
Bunlar olsa olsa, ya nişanlı, ya sözlü, yada aşıklardır ama evli değillerdir diye düşündüm.

Gençlerin arasına girilmez deyip yürüyüş yolunda yürümeyi devam ettim. Yürürken kızın ağlamasını hazmedemedim, ayrıca merakta ettim. Parkta onlarca erkek ve kadın sevinç ve coşku içinde yürürken, spor yaparken yakışıklı, güzel gençler öfkeli üzgün.

Oğlum dedim kendime, sen duyarsız olamazsın git sor kızcağıza niye ağlattığını o serseriye ders ver dedim ama bu güne kadar yaşadığım ve gördüğüm yüzlerce de olay geldi aklıma. Ortada bir kadın, bir kız varsa her türlü girilir araya duyarsız kalınmaz. Bu tür olayları burnunu soktuğunda her türlü tepkiyle karşılaşırsın ama diğer taraftan insan olarak sabahın köründe genç bir kızı ağlatana da sessiz kalırsan senin insanlığın sorgulanır.

Hiç düşündünüz mü bizde ve bizim gibi toplumlarda kadın neden hep aşağılanır. Neden hep baskı görür. Neden sürekli dayak yer. Neden küfür yer, örselenir. Biliyorsunuz köyde olsun şehirde olsun fazla da fark etmez bu saydıklarım. Bazı kendine bilmez sözüm ona erkeklerin gözünde kadın her zaman ikinci, üçüncü sınıf bir yaratık olarak görülüyor maalesef...

Kadın, sabah herkesten önce kalkıp kahvaltı hazırlar, tarlaya gider çalışır. İşe gider gelir evi temizler, yemek yapar, bulaşık yıkar, çamaşır yıkar, çocukları uyutur, herifi uyutur en sonda kendisi yatar. Birde aptal, işe yaramaz, düşüncesiz, cahil olarak görülür. Alay gibi geliyor ama toplumumuzun genelinde durum böyle.

- Kadına kıza nasıl davranacağını öğrenememiş, insanlıktan nasibini almamış, kendini bir şey sanan genci dersini ver oğlum dedim. Her tür karşılaşmayı gözü aldım döndüm doğru gençlerin yanına gittim.

- Genç erkeği bakarak; “Gençler çok, çok üzgünüm. Sizin bu halinizi duyarsız kalamadım içim sinmedi. Sabahın köründe herkesin içinde yaptığın terbiyesizlik ayıp” dedim genç erkeği…

- Genç erkek; “yürü git baba karışma bizi” dedi. Elini açtı, patlayacakmış gibi yapıp güya kudurmuş görüntüsü verdi.

- Terbiyesiz önce saygılı ol, alırım seni ayaklarım altını kafanı kırarım senin dedim. Elini açtığı kolunu bir anda kavradım sertçe tuttum birazda iteledim. Belki beklemediği bu hareketimden erkek birden sündü korktu. Ben ondan çekinip korkarken o benden korktu. Hele günümüz dünyasında tanımadığın birilerini sataşmak çok tehlikeli. Herşeyi göze almak gerekiyor.

Genci; erkek gibi konuşalım kim bu zavallı kız dedim.
- Abi bu benim eşim, Fethiye’yi denize gidecektik arabada cinslik yaptı, zehir etti gezmeyi. Yolu çıkmadan arabadan indirdim dersini veriyorum gitmekten vaz geçtik dedi.

- “Seninki ders vermekten çok hakaret, şiddet, baskı, horlama, hırlama, tartışmalar anlaşmazlıklardan dolayı ortaya çıkar ama önemli olan tartışmaktan çok nasıl tartıştığınızdır” dedim onları.

- Genç kız; “Çok güzel söyledin abi. Ben bunu aşık olarak evlenmiştim. Daha iki ay olmadı beni boşamakla tehdit ediyor” dedi.

Gençleri baktım eğitimli kültürlü görünüyorlar, bir iki kelime söz söyleyeyim bunları dedim.
-Gençler size küçük nasihatim olacak şayet dinlerseniz dedim her ikiside tabii ki buyurun dediler; Aklıma şunlar geldi; “Gençler, ilk başlarda her ilişki her evlilik kolaydır. Hepsi büyülü bir aşkla başlar; sizin tek yapmanız gereken beraberce vakit geçirmeniz, herşeyi konuşmalısınız birbirinize karşı hoşgörülü olmalısınız. Hayatı coşku, sevgi, sevinç, huzur, mutluluk içinde kavgasız, öfkesiz başlarsanız ilişkileriniz çok kolaylaşır. Evliliği sağlam temellere oturtmak için birbirinizi özverili davranmanız gerekir. Hiçbir evlilik devamlı mutlu ve neşeli olmuyor. Her ilişkinin zor zamanları, sıkıntılı dönemleri oluyor. Eşinizle saygı çerçevesinde fikir alış-verişi yapabiliyorsanız sorun olmuyor. Sizin tartışma nedeniniz iletişim eksikliği” dedikten sonra özellikle erkeği “çok hızlı bir biçimde sinirlenmeyeceksin” dedim.

- Genç erkek “abi ben kendime hakim olamıyorum çabuk öfkeleniyorum. Aslında eşimi çok seviyorum” dedi.

- Yalan söylüyorsun dedim genci. Sevsen üzmezsin kırmazsın horlamazsın, senin sevgin buharlı camla araba sürmek gibi. Her zaman kaza yapmayı elverişli durumun var. Seviyorum demekle sevilmez dedim. Her ikiside çok güzel söyledin dediler.

- Genç erkek özür dilerim abi senden dedi. Benden değil eşinden özür dile ve bir daha da tatsızlık çıkarma seversen sevilirsin yoksa bu dönemlerde yaşananlar ve söylenenler kara kaplı defterlere yazılır. Bu defter sonra her fırsatta açılır hiç şüphesiz hep utanan, mahcup olan sen olursun dedim onları ve her ikisini mutluluklar dileyerek yanlarından ayrıldım.

Erkeklerin evlendikten sonra çok değiştiğine dair söylentileri hemen hemen herkes duymuştur. Bunun sebebine “evlilik aşkı öldürüyor” deseler de altında yatan sebep sadece bir tane olamaz. “Tamam, aşk öldü ama saygıya, sevgiye, sadakate ne oldu?” Bunun arka planında biz erkeklerin kendine beğenmesine olan ihtiyaçları yatıyor bence.

Türk toplum yapısında genelde erkek egemen olduğundan, ilişkiye yön veren tarafta erkektir. Bu nedenle bayanlar evlendikten sonra ister istemez, değişir. Kadın farkında olmadan, eşinin istediği yöne kanalize olur. Diğer taraftan kadın erkeği değiştirmek için hep yakınır. Oysa kadınlar sızlanmak yerine akıllı plan yapıp adımlar atsa daha kolay bir dönüşüm olduğunu görecektir.

Bana sorarsanız aslında evlilikte aşk ve sevgi bitmez, sadece gerçeklerin acı yüzüyle karşılaşınca afallama oluyor. Evlilik öncesi çiftler birbirini etkilemek adına en iyi halleri ile birbirlerinin karşısına çıkar.

Evlenene kadar makyajsız, parfümsüz, tıraşsız vs. gerçek ev halleri ile hiç karşılaşılmaz. Dahası aşık olduğu insanın bir takım kusurlarını görmezden gelir, bunları beynine kabul ettiremez. Ayakları kokmaz, ağzı kokmaz, göbeğini kaşımaz, osurmaz, tuvalete gitmez, ellerini yıkamamazlık etmez, tıraşını geciktirmez, teri kokmaz. Saçı başı dağılıp makyajı çıkınca korku filminden çıkan biri gibi görünmez vs vs vs...

Evlilik zaten en basit ifadeyle, farklı iki kişinin, evlendikleri gün ölmesi ve yepyeni bir "biz" kişisi olarak dünyaya gelmeleridir. Ve evlenince aynı çatı altında aynı yastığa baş konunca, o hep görmezden gelinen o tüm kusurlar ya da daha önce hiç akla bile gelmeyen gerçekler ile karşılaşınca sorunlar başlıyor. Aslında biten aşk değildir. Aşık için maşukunun sembolleştiği o kusursuzluğudur biten... Eh sonrası memnuniyetsizlik, mükemmeli arama arzusu falandır filandır...

Bence aşk ve sevgi yalnızca saygı göstermekle büyüyebilir ve anlayıştan daha büyük bir saygı biçimi yoktur. Hayatımızı güzelleştirmek için; coşkuyu, sevinci, huzuru, umudu, mutluluğu, gülümsemeleri, aşkı, sevgiyi ancak biz katabiliriz.

Sevgi içinde yaşayan iyi insan olmak kaydıyla... Yoksa öfke de olur, hıçkırık da, belki daha kötüleri de...

Huzurla, mutlulukla, sevgiyle kalın...

Recep ASLAN

 
Toplam blog
: 30
: 411
Kayıt tarihi
: 18.01.18
 
 

Denizli Valiliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğünden emekli. Denizli'de Merkezde Yaşıyor. ..