- Kategori
- Deneme
DÜŞÜNCE FELCİMİZ
Düşünce üretmek, millete bir yol çizmek kimsenin harcı değil, değil de başkalarının çizdiği yoldan ilerleyen halkımız uzun yıllar seksenler öncesi sağcı-solcu diye birbirini boğazlarken aslında sonradan anlaşıldı ki içeride istihbarat örgütünün tetiklediği istenen ortam oluşması için bir zemin araştırma, zemin uygunlaştırma çalışmasıymış. 12 Eylül “Mevlana’nın, Hacı Bektaş-ı Veli’nin, Ahi Evran Veli’nin, Hacı Bayram Veli’nin” fikirleri üzerinden yapılmadı. Ya niçin yapıldı? Genellikle yurtdışında özel harp eğitimi ve bu tür eğitimlerle yabancı istihbarat servislerince eğitilen bir kardeş bacıdan birinin oğlunun sözüm ona sağcı, diğerinin solcu olduğu bir düşünce sistemi tarafından özel olarak yetiştirilen ve kökleri zehirli olan ve milletin örf ve âdetine ters olduğu halde içeride kendisine yerli ve milli verilen bir ders olmadığı için bir askeri darbe planı yavaşça ve emin adımlarla sahneye konulması için uygulamaya konuldu. Nedendir bilmiyorum yukarıda düşünce ve faal bilinçaltımıza verilen ancak yakın tarihte bir düşünür olmamasına dikkat ettiniz mi? Hadi söyleyin düşünür, fikir adamı, filozof veya mutasavvıf olarak neden Selçuklu dönemi ve öncesindeki bilim insanları aklımıza geliyor da Osmanlı zamanından, Cumhuriyet döneminden bir düşünür aklımıza gelmiyor diye düşünebilirsiniz. Bir insanın düşünebilmesi için önce bağımsız olması lazım, kendisine kul denilen kişi düşünse düşünse ne düşünebilirdi ki nitekim paşa tarafından da 12 Eylül Askeri Darbesi yapıldığında bu darbenin altyapısı da kulların diğer darbelerde olduğu gibi sadece dolgu malzemesi olduğu, isimlerinin öneminin olmadığı tamamen şah ve vezirleri ortaya çıkarmak üzere kendini feda eden piyonlar olduklarından olabilir mi?
Bir ülke kendi fikir adamını neden yetiştiremez? Bunun çeşitli nedenleri vardır ancak Cumhuriyet kurulduğunda dahi Amerika’dan davet edilen Jhon Dewey ile kurulan bir eğitim sisteminin öncesinde Osmanlı’da durumun daha da vahim olması halka inebilen bir eğitim sistemi olmaması olabilir ki 1858’li yıllarda plakası “elli sekiz” olan Sivas’ta “elli sekiz” adet yabancı okuluna karşılık Osmanlı sisteminin neredeyse bir elin parmakları kadar insana eğitim verebildiğinden olabilir mi? Kendisine kul denilen ve uzun süre ayaklanma ve beylik kurma hayallerinden ötürü bastırılmış ve ırgat, asker, bekçi, çoban gibi mesleklerle oyalanmış bir halk nasıl kendi düşünürünü kendi düşünce sistemini geliştirecekti diye düşünmekte pek haklısınız. Kendisine kul denilen ve asla vatandaş olamamış Timur ve Ankara Savaşı ile Türk ve Anadolu kendi başına bir tehlike olarak, tehdit olarak algılanmış ve Türk insanı öznesinde düşünür yol belirleyen, insanını tanıyan düşünce önderleri bulamamanız mümkün değildir ki tarihteki en büyük meziyetlerinden biri savaşçılık olan Türklerin Osmanlı tarihi boyunca bir veya iki vezir çıkarabilmeleri de (Çandarlı ailesi, Vezirköprülü ailesi) kayda değer bir nüfus ve bürokrat orantısızlığının bir belirtisidir.
Türkler halen durumdan bihaberdir, dikkatlerinden özenle kaçırılan tarihleri gibi kendilerine verilen yanlış algı operasyonları her zaman gerekli zehrin yayılmasına fırsat vermiş ve halk bir şekilde olayları olduğundan farklı görmüş ve görmeye devam etmektedir. Esasında tarihe bakıldığında da bu işte bir aksilik yanlışlık olduğunun görülmesi gerekir ama nedense bu durum asla görülmez ki o da şudur. Bizzat benim de aynı bölgeden olmam sebebiyle Orta Karadeniz’den ötede asla bir Türk Beyliği olmamasına, buna rağmen doğuda az, güneydoğuda ise ondan fazla Türk Beyliği ve devleti kurulmasına rağmen, bugün Türkiye’nin güneydoğusu kendini Kürt, kuzeydoğusu ise kendisini Türk zannetmekte ya da öyle lanse edilmektedir.
“"En çok dikkatimi çeken şeylerden birisi de her daim kendini olduğundan farklı bir yerde gören, kendisini farklı hatta uyanık zanneden kişilerin sıradan kişilere göre daha fazla dolandırıcılık olayına maruz kalmalarıdır.
İstanbul Boğaz köprüsünü satın alarak kısa sürede köşeyi dönmek isteyenleri dolandırdım ben diyor Sülün Osman. Kısa zamanda köşeyi dönmeyi nereden öğrenmiştir bir insan? Elbette ailesinden, annesinden babasından veya çevresinden aldığı bir kültürdür bu. Bizde her duygu vardır ama empati duygusu özellikle bazı bölgelerde yoktur. Herkes bir şekilde kendini över ama gariban birini bulunca, birinin zaafını yakalayınca oradan yakalayıp onu süründürmek diye bir şey vardır bizde. “Ağaç buldun dik, …..” ile başlayan garibanın aşağılanması vardır bizde. Sokak lügatinde daha ne aşağılamalar vardır ki say say bitmez: “parasız adam, gereksiz adam” daha birçok güç ve güce dayalı paraya dayalı bir hayat tarzı vardır bizde ki dinimiz bir insanın kalbine yönelirken dinimizin emirlerine tam da zıt bir yönde insan kılığı kıyafeti ile ağırlanır ki para her şeyi temizlermiş gibi malum 90’ların vergi rekortmeni bir kadın da örnek verilerek, “üç gün …….derler, sonra beyefendi derler” anlayışı hakimdir ki bu dış görünüşe gösterilen saygı hayatımızın en gerçeğidir ki genellikle bu kazançların ne şekilde kazanıldığından çok sonuca odaklanan bir anlayış vardır. Bu anlayışı yüzlerce yıl önce Nasreddin Hoca fıkralarından biliyorduk da bunun fıkra olduğunu zannetmiştik, meğerse en önemli gerçeğimizmiş.
Dış görünüş elbette önemsizdir demiyorum: Bu kadar değer verilirse bir millet sahte algıların kurbanı olarak kendini yok oluşa doğru sürükler onu demek istiyorum. Gerçi tarihte İmparatorluklar ortalama beş asır, devletler yüz, ila iki yüz elli yıl arasında yaşar. Anadolu’daki beyliklerin ortalama ömürlerine bakıldığında yüz yıldır.
(Yakın tarihe nazaran eski tarihe bakmak nispeten daha kolay bu yüzden tarihi hatırlatmak gerekirse;
Çaka Beyliği İzmir 1081-10978 17 yıl
Ahlatşahlar Beyliği Ahlat 1110-1207 93 yıl
Artuklu Beyliği Hasankeyf, Mardin, Harput 1102-1409 307 yıl
Danişmendliler Beyliği Sivas 1071-1178 107
Dilmaçoğulları Beyliği Bitlis 1085-1398
İnançoğulları Beyliği Diyarbakır 1095-1183
Mengüçlü Beyliği Erzincan, Divriği 1080-1228
Saltuklu Beyliği Erzurum 1072-1202
Çubukoğulları Beyliği Harput 1085-1112
Tanrıvermiş Beyliği Efes 1074-1098
Alâiye Beyliği Alanya 1293-1421
Aydınoğulları Beyliği Birgi, Ayasuluk (Selçuk) 1308-1426
Candaroğulları Beyliği Eflani, Kastamonu 1292-1461
Çobanoğulları Beyliği Kastamonu 1211-1309
Dulkadiroğulları Elbistan, Kahramanmaraş 1339-1521
Eretna Beyliği Kayseri 1328-1381
Eşrefoğulları Beyliği Kayseri 1328-1381
Germiyanoğulları Kütahya 1300-1428
Hamitoğulları Eğridir 1301-1423
Kadı Burhaneddin Devleti Kayseri 1381-1398
Karamanoğulları Konya 1256-1483
Karesioğulları Beyliği Balıkesir 1297-1360
Menteşeoğulları Beylliği Milas 1280-1424
Osmanoğulları Beyliği Söğüt 1299-1922
Pervaneoğulları Beyliği Sinop 1277-1322
Ramazanoğulları Beyliği Adana 1325-1608
Sahib Ataoğulları Afyonkarahisar 1275-1342
Saruhanoğulları Beyliği Manisa 1302-1410
Taceddinoğulları Beyliği Niksar 1303-1415
Tekeoğulları Beyliği Antalya 1321-1390
Görüldüğü gibi Anadolu’nun her şehrinde kuzey ve doğu şehirleri, Artvin, Trabzon, Rize ve Giresun, Ordu kuzeyde, Erzurum, Kars, Ağrı doğuda hariç beylikler kurulmuş. Bu şehirlerde beylik kurulamamasının nedeni özellikle Karadeniz’de Trabzon merkez olmak üzere I. Aleksios tarafından Gürcülerin desteğiyle 1204 yılının Nisan ayında Trabzon’da imparatorluğunu ilan etmiştir. I. Aleksios burada kendisini “Roma İmparatoru” olarak tanımlamıştır. Bir takım kaynaklarda yazdığına göre; Aleksios’un kardeşi David, Laz ve Gürcülerden oluşan ordusuyla Paflagonya’ya saldırmış böylece Karadeniz Ereğlisi ile Sinop arasındaki arazi de Trabzon topraklarına katılmıştır.
“Tüm iç karışıklıklar, veba salgını, depremler, İtalyan ve Türkmenlerle girilen çatışmalar Trabzon İmparatorluğu'nu zayıf düşürmüş ve Panaret'in Kronik'inde "felaket" olarak adlandırılan Gürcistan'ın Timur tarafından işgali gerçekleşmiştir. 15. yüzyıla girerken de Osmanlı Devleti ile Trabzon İmparatorluğu artık sınır komşusu olmuşlardır. Aynı dönemde Türkmenler de Giresun'a girmişlerdir. Trabzon, Osmanlı tarafından ilk kez 1440'larda kuşatılmışsa da alınamamıştır. Yine akabinde Şeyh Cüneyd önderliğindeki Türkmenler, Trabzon'u kuşatmışlarsa da geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Son olarak Fatih Sultan Mehmed 1461 yılında 140.000 kişilik ordusuyla gelerek yaklaşık 1 aylık bir direnişten sonra şehri teslim almıştır.” (1)- https://tr.wikipedia.org/wiki/Trabzon_%C4%B0mparatorlu%C4%9Fu)”"
Yukarıda dikkat çekmesi gereken ve çift tırnak ""."" içindeki bölümde de görüldüğü gibi orada Akkoyunlular ve Karakoyunlular yoktur. O devletleri de yerine yerleştirildiğinde herhalde Güneydoğu Anadolu Bölgemizin neden tamamen Kürt olarak düşünülmemesi gerektiği açıktır. Güneydoğu Anadolu’da yaşayan Çubukoğulları Beyliği, Artuklu Beyliği, Saltuklu Beyliği , Mengüçlü Beyliği, Dilmaçoğulları Beyliği, Ahlatşahlar Beyliği Anadolu Selçuklu, Akkoyunlular, Karakoyunlular da dikkate alındığında şu iddia pek yersiz değildir; “Doğu Karadeniz’in bir şehrinde doğan ben Türk isem, Bitlis ve Ahlat veya Urfa ya da Diyarbakır’da doğan birinin Türk olma ihtimalinin benden daha fazla olduğudur. Biz düşündüğümüzü söylemeyiz, bize inandırılan fikirlerin peşinde gider, sağ sol, bize inandırılan yalanlara inanırız işte o yüzdendir bu bereketli topraklarda çilemiz…