Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Şubat '09

 
Kategori
Sivil Toplum
 

Düziçi için var mısınız?

Düziçi için var mısınız?
 

MUSTAFA YALÇIN(1917-1995) Düziçi'nin ilk Belediye Başkanı


Yaklaşık beş yıldan bu yana, TRT Kurumu'ndan emekli olduktan sonra, belirli aralıklarla güzelim ilçemize gelip gidiyorum. Daha önceki yıllar boyunca on, on beş gün kaldığım bu büyük köyde annemin yalnızlığı nedeni ile peş peşe iki üç ay kalmaya başladım. Bahçe içindeki bir evde yalnızlığın ne kadar zor olduğunu çekenler bilir! İstemese de onun ev işlerine, bahçe işlerine kendimce yardımcı olurken, aranıza katılarak eski dostluklarımızı pekiştirmek, yeni yeni arkadaşlar kazanmak gibi güzellikleri de yaşadım.

Düziçi, üç beş km uzaklıktaki köy eklentileri ile birlikte yaklaşık 50.000 kişilik bir kent olmak gibi çok büyük sorumlulukları da beraberinde getiriyor. Ne mutlu bu sorumluluğun bilincinde olanlara!

Gördüm ki Düziçi artık kentleşme sürecine girmiş: Eğitim, kültür, sağlık, ticaret, çevre, sulama suyu, kanalizasyon, kaldırım, park, otogar, küçük sanayi, savurganlık, tarım ve hayvancılık, modern yapılaşma, polisiye olaylar, trafik, caddeler, sokaklar, yaylacılık gibi alanlarda yıldan yıla değişik sorunlar belirmeye başlamış. Özellikle çevre, ulaşım, istihdam, tarım ve hayvancılıkta sorunlar günden güne artıyor. Bu tür sorunlar tek tek kişilerin kolaylıkla çözebileceği bir durum değil.

Bir kentleşmenin sağlıklı yürüyebilmesi için kamu kurumları ile yerel yönetimlerin iş birliği, güç birliği gerekir. Ayrıca Sivil Toplum Kuruluşlarının da bu işbirliğini yönlendirici, denetleyici, katılımcılığı gerektiren bir ağırlığı var. Üzülerek gördüm ki bu olması gereken dayanışma da etkileşim de dün olduğu gibi bugün de Düziçi'nde işlemiyor. Herkes birbirinin açığını arıyor! Kıyıda köşede her türlü sözü söyleyenler ' karakolda doğru söyler mahkemede şaşar' benzetmesinde olduğu gibi gel birlikte çözelim, birlikte gidelim dediğiniz an burada yalnız kalmamak işten bile değil! Böyle bir iki durumu yaşadım da!

Bir de eski tas eski hamam anlayışının kişileri küstahlaştırdığını, bezginleştirdiğini, yalnızlaştırdığını; dahası sinirlendirdiğini gördüm! Bazıları ise eski bir alışkanlıkla olsa gerek akşam üzeri çöp yakmaya başlıyor! Kendince kurnazlık yapıp pazar günleri bu görevi yerine getirenler bile var! Bazıları da evinde gece yarısı göğe tabanca sıkıyor!

Bu ne ki evinin önüne yıllardan beri çöp bırakmayan; çöplerini, inşaat artıklarını evinin yanı başındaki dereye dökenleri gördüm. Bu olayın fotoğrafını çekerken iyi bir azarlandığımı ise hiç unutamam! Lisesinin yanıbaşındaki çöp yakma ocağından bile habersiz yetkililer bile var ne yazık ki! Belediye'nin Bağlama Çayı kıyısındaki çöp yakma ocağı geçen yıllarda olduğu gibi bugün de yerinde duruyor!

Düziçili Karacaoğlan'ımızın uğruna türküler yaktığı nice Eliflerin, Zeyneplerin yolun ortasında çöp yığınlarını yaktığını; kazanlar asarak, kuzineler kurarak yemek pişirdiklerini de gördüm!

Birliktelik, katılımcılık, değişim, disiplin, temizlik, çağdaşlaşma olmadan ne ortaya yeni bir iş konabilir ne de gerçek yüzü şimdi bilinmeyen, karşımızda geleceğimizi de karartabilecek güçteki o sorunlar çözülebilir. Sonuç olarak çok daha sağlıklı insanların gezinebildiği bir kentleşme başarılamaz. Bu sorumluluk, her yıl yüzlercesinin başarıları ile öğündüğümüz çocuklarımızın değil, bizimdir.

Gerçekleri yazmak, duyurmak bir gazeteci olarak benim görevim. Bu öyle abartılacak bir ayrıcalık da değil! Hepinizden daha çok gezmek tozmak, soru sormak, incelemek zorundayım. O kadar!

Çevremizde yaşadığımız ortak durumları, güzellikleri, sorunları tarafsız olmak çerçevesinde sizlere iletmek, belirtmek, eleştirmek, neden, niçin diye sormak boynumun borcu! Ayrıca yıllar sonra yeni yeni tanışıyoruz…Bu nedenle Düziçinde olan bitenleri daha yakından bilmek, anlamak gibi bir sorumluluğum da var. Sevinerek gördüm ki ticarette, sanatta, yapı ustalığında, öğretmenlikte, müzikte, bakım onarım alanlarında ve bir şeyler üretmek azminizde gerçekten büyük ilerlemeler olmuş. Kamu yararı için pek çok dernek kurulmuş olması da şimdilik çok sevindirici.

Aziz Düziçililer yalnızca konuşmak, üretmek değil; dilekçe yazmak, örgütlenmek, hakkınızı aramak, gerektiğinde yasal izin alarak yürüyüşler yapmak, yetkililere her zaman sorular sormak da sizlerin görevi. Bu cümleyi yazınca, şu an anladım ki siz Düziçililer tek tek bile benden daha güçlüsünüz! Çünkü sizler olan biteni, yaşadıklarınızı benden daha etkili olarak ortaya koyabilirsiniz. Çünkü dün yaşananları biliyor, bugünün çilesini de şöyle ya da böyle sizler çekiyorsunuz. İşte gücünüz de burada saklı!

Seçme ve seçilme haklarınız yanında paylaşma, paylaşmam, katılıp katılmama, gerektiğinde ifade hürriyetinin kuralları içerisinde kalarak her türlü söz söyleme hakkınız da var! Bu bakımdan resmi görevlileri de siyasileri de çok daha etkili bir biçimde eleştirebilirsiniz! AB uyum yasaları sizlere de bana da bu güç veriyor. Fakat bu konuların ayrıntılarını kamuoyuna açıklamaktan çekinenler ne yazık ki dün olduğu gibi bugün de ''aba altından sopa göstermek''ten bir an bile geri durmuyorlar!

Bu konunun ayrıntılarını 2003 yılında Ankara'da yayınladığım DüZİÇİ 28 Mart Dergisinin 2004'teki sayısından kısaltarak, burada yeniden yayınlamak istiyorum. Bildiğiniz gibi kanunları, kuralları bilmemek kimseyi masum durumuna sokmaz. ''Kara cahil'' olmak da kaderimiz olmamalı. Yoksa başkaları gözlerimizin içine baka baka her türlü okuspokusu yapar; biz de vurdum duymazlığımızla oturur, söylenir dururuz. İstanbulluların deyişi ile ''atı alan da Üsküdar'ı geçer!'' gider.

Bence, bugün dereleri bile doldurmuş olan çöpleri temizlemek ya da temizletmek, evlerin önündeki çöplerinizi yakmak ya da yakmamak, bir küçük dere üstüne fakir bütçenizden binlerce lira harcayarak köprüler kurmak ya da kurdurtmak, şap hastalığına karşı ineklerinizi aşılatmak ya da aşılatmamak, bebeklerinizin aşısını zamanında yaptırmak ya da yaptırmamak, sivri sinekle mücadele etmek ya da pis su akıntılarına, bataklıklara dokunup dokunmamak, doktorunuzun dediklerine uymak ya da uymamak sizin bileceğiniz bir konu.

Elbette her şeyin mükemmel olmasını istemek gibi bir hakkımız da yok. Bu olsa olsa ancak tatlı bir düş olur! Yolların, derelerin kaymak gibi olması, toz duman altında kalmadan yürümek nerede görülmüş ki biz bunu Düziçi'nde bekleyelim... Bu tür durumlar binde bir olur! O zaman bu tür işlere de hayran hayran bakmak düşer bize! Emeği geçenlere de hayır dualar okuruz! İmkanları olduğu halde gerekeni yapmayanlara ise gerekli olan o bir kaç sözü söylemekten de hiç çekinmeyiz.

Artık her şeyi Devlet Baba' dan beklemenin çağı çoktan geçti. Ben oyumu verdim, devlet dairelerine de atamalar yapılıyor, ne halleri varsa görsünler! diyemeyiz. Devlet gücünü elinde bulunduranlar da yanına gelen hiç kimseye: Ben Devletim! Çek git artık, diyemez.

Çok üzücü de olsa 27 Mayıs 1960'tan bu yana askeri alanlarda olduğu gibi sivil anlamda da bu tür kaba çıkışları görüyoruz! Bu da kalkınmamızı, gelişmemizi, olgunlaşmamızı, gençlerin ilerlemesini, paylaşımın yaygınlaşmasını engelliyor. Bir de ne kadar acıdır ki ayrımcılığın da terörün de zemin bulmasını kolaylaştırıyor. Olayların gelişmesine de bakarak diyebiliriz ki dahası bütün milletin korkaklaştırılmasını da bahşediyor bize bu tür çarpık gelişmeler!


Olumsuzluklar almış başını gidiyor ise herhangi bir suçu, her hangi bir ihmali de kimse kimsenin üstüne atamaz. Biliyoruz ki o çok sevilen, birden bire yapışılıverilen makamlar da gelip geçicidir! Milletine dayanarak Devletin kurmuş olduğu ve siyasi iktidarın da bazı uygun kişilere (!)vermiş olduğu o makamlar esip gürleme, çalıp çırpma yerleri de olmamalı!

Biliyoruz ki Devlet, millete hizmet için var olan, çok yönlü bir güç. Sivil Toplum Kuruluşları da öyle… Çok değişik yaptırım güçleri vardır. Özel yasasına, meslek ilkelerine bağlı olarak çalışan basın yayın görevlileri de söze, görüntüye, belgeye ağırlık verir. İnce eleyip sık dokurlar.

Devlet gücü kötüye kullanıldığında, yalan yanlış işler yapıldığında ise neler yaşanılabileceğini İsrail, Yugoslavya, Afganistan, Irak, Kıbrıs örneklerinde görmek mümkün. Devleti de milleti de dirlik düzenlik içerisinde tutacak olan ise karşılıklı anlayış, hoşgörü, hukuka saygı, dayanışma ve katılımcılıktır.

Kurtuluş Savaşımız böyle kazanılmadı mı? Oysa insanoğlu ne kadar da unutkan!

Doğal güzelliklerinden dolayı binlerce yıldan beri mağaralarında, ovasında, yaylasında, ılıcasında Hititler'den beri yaşanılan Düziçimizi kentleşme süreci içerisinde güzelleştirmek hepimizin görevi. Bu çerçevede başta Düziçi'nin ileri gelenleri ile her zaman uyum içerisinde çalışmış olan ilk belediye başkanımız Mustafa YALÇIN ile arkadaşlarını rahmetle anmak isterim.

Karacaoğlan'ın güzel torunları Düziçi için artık var mısınız?

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..