Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Aralık '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

E-günlükte duyulması gereken saat sesi...

Sesi duyuyor musun e-günlüğüm? Tik tak, tik tak... Saatin sesi. Eğer; Yorgunluk hissi varsa, konsantrasyon bozukluğu, halsizlik, değişik ağrılar, yataktan zor kalkma, yeme bozukluğu, sıvı alma düzensizliği, cinsel isteksizlik, dikkatsizlik, görme bozukluğu, tembellik vs. vs. gibi şeyler hissediyorsan, saatin sesini duymuyorsun demektir. O zaman, yaşamın ya allak bullak, ya da allak bullak olacak. Vücudumuzun her yerinden hiç durmadan bu sesler gelir. Biyolojik saatimizin sesi. Eğer bozuldu ise tamiri çok zor ve uzun zaman alır. Kişi her söylenene, her gördüğüne inanır, aldatılmaya ve yanılmaya müsaittir. Gerçeklerden ve gerçek yaşamdan uzaklaşmış, hayal dünyasında yaşamaya başlamıştır. Başına gelenlerde hep suçlu arar durur. Öyle bir saattir ki, ana rahmine düştüğümüz anda çalışmaya başlar ve bir ömür hiç durmadan çalışır. Ne zaman uyumamız, ne zaman uyanmamız gerektiğini, acıktığımızı, susadığımızı, dinlenmemiz gerektiğini, kadınların muayyen dönemlerini, kaslarımızın durumunu, karanlıkta ve aydınlıkta gözlerimizin durumunu, soğukta ve sıcakta vücudumuzun ısısını ayarlar ve aksi durumlarda sürekli bizi uyarır... (bu uyarılar günümüzde hastalık belirtisi olarak tanımlanır) Uyarmakla kalmayıp çoğu zaman iyileştirir. Hayvanlar ne yiyip ne yemeyeceklerini, bir kısmı kış uykusuna yatmaları gerektiğini, kendini koruması, gerektiğini, bitkiler de ne zaman açıp açmayacaklarını, meyve verip vermeyeceklerini bu saat sayesinde ayarlıyorlar...

Merhaba e-günlüğüm; Biyolojik saat ha! Bütün canlılarda mevcut olan ve yaşamı yönlendiren saat... Bu çok önemli bir konu, altından kalkabileceğimi sanmıyorum ama biraz katkı yapabilirim. Örneğin vücudumuzda ki bu saati ve çalışma düzenini sadece geceleri uyurken salgıladığımız, Melatonin hormonu korur. Işığa ve elektromanyetik dalgalara çok duyarlıdır. Elektromanyetik dalgalar arttıkça melatonin seviyesi düşer...

Bu saat öyle bir saat ki, gerektiği zaman tansiyonumuzu düşürüp, çıkarıyor, gerektiği zaman kalp atışlarımızın hızını ayarlıyor, gerektiği zaman vücudumuzun yağ ve kollestrol seviyesini çıkarıp düşürüyor. (bunlar bize hastalık olarak tanıtılır) Hatta ve hatta vücudumuz susuz kaldığında dışarı atılmak üzere olan idrarı geri çağırıp, filtre edip gerekli yerlere gerekli suyu gönderir. Döllenmeyi, üremeyi, doğumu, ölümü (bundan emin değilim) , göz kırpmalarımızı, nefes alıp vermelerimizi, kan dolaşımımızı, mevsime göre uyum sağlamamızı ince ince, bütün detayı ile ayarlar... Bütün hormonların gerektiği kadar salgılanmasını, gerekli yerlere ulaşmasını da düşünür ve ihmal etmez... Her şeyde olduğu gibi fazlası ve azı zarar veriyor... Aman dikkat! Uykumuz, beslenmemiz, yaşamımız çok düzenli olmalı. Böylesine bir düzene, işleyişe, düzensizlikle karşılık vermek pek doğru olmaz diye düşünüyorum...

İnsanlığın değil de, sermayenin hizmetinde ki sözde bilim adamları, ilk olarak bu insan işleyişini keşfettiler ki, nasıl bozacaklarını öğrensinler... Beyinlerimize nasıl girip bizi aptallaştırabileceklerini, metabolizmamızı ve biyolojik saatimizi nasıl bozacaklarını çok iyi biliyor ve bu bilgilerini büyük paralara satıyorlar. Çünkü bu işleyiş bozulduğunda, onlara gidiyor, onların dediklerini yapıyor (para harcamayı gerektirmeyen hiç bir şey söylemiyorlar nedense), yazdıkları ilaçları alıyoruz. (bütün ilaçlar vücudumuz için yabancı maddedir ve vücut direkt savunmaya geçer. Ancak bu savunma sistemini çökertici, ilk basamağa sahip ilaçlar, etkisini gösterir ve vücut zamanla direnemez, kendini yönetemez, uyarılarını yapamaz, iyileştiremez hale gelir.) İşte o zaman içimizde ki saatin ayarları bozuluyor, bozuluyor, bozuluyor. Bir süre sonra da işe yaramaz hale geldiğinden ilahi tıbbın eline teslim ediyoruz kendimizi.... (film burada başlıyor) Ne demiştik: Bütün bunları beynin ürettiği ve biyolojik saatimizin koruyucusu, Melatonin hormonu ayarlıyor. Dikkat! Melatonin hormonunun işleyişini ne bozuyor? Havada ki, Frekanslar ve elektrik akımları. (tv, radyo, müzik seti, tüm hastane cihazları, cep telefonları, şu anda kullandığım bilgisayarlar vs. vs.) Ne güzel bir çıkmaz değil mi? Ama vücudumuz yine savaşıyor. Hava kirliliği yaratılıyor. Vücudumuz buna da dayanıyor ve savaşıyor. Sıra kimyasallarda... Yaşadığımız her alanda, yediğimiz, içtiğimiz her şeyde kimyasallar katılmaya başlanıyor... Peşinden istatistikler geliyor, ölümcül hastalıklar (kalp ve damar sertliği, kanser, aids gibi) günden güne artış gösteriyor... Offffffffff sıkıldım yazmaktan. Melatonin hormonum uyarmaya başladı. İçim sıkıldı, kalp atışlarım hızlandı, yeter...

Tekrar merhaba e-günlüğüm; Dün gece hava çok soğuktu değil mi? Hayır, yine dışarıda oturdum. Şöyle dedim kendime: "dışarıda harika bir güneş var ve bundan faydalanmalısın." Dışarı çıktığımda güneş falan göremedim ama yine de oturdum. Güneş'i ararken zaman çabuk geçmiş. Boss yeterince yorulmuştu. (mahallenin kedileri bu aralar Boss'a çok yardımcı oluyorlar. Bahçeye girip koşturuyorlar) Rakım az kalmıştı, bu yüzden bira ile akşamı tamamlamak zorunda kaldım. Daha sonra da düzenli olarak uyurken aldığım ve biyolojik saatim için gerekli Melatonin salgılamaya gittim. Yani uyudum...

Değerli e-günlüğüm; Bu sabah yine kahvaltı edip, köpeklerimi çıkardım ve iş yerine geldim. Yine kargalar ve kediler su savaşı yapıyorlardı.(iş yerinin önünde ki kapdan su içmek için) Onları hizaya sokup kepenkleri açtım ve Linda ile mesaiye başladık.

Yollar yine sakin ve trafik çok güzel. Pek telefonda çalmıyor e-günlüğüm. Bu yüzden uzun uzun yazıyorum sana. İyi ki boş oturmuyorum, yoksa ne fikirler üretir ne bilim adamlarına ne katkılar yaparım kim bilir?

Sakin bir gün oldu. Fazla telefon çalmadı, fazla sipariş gelmedi. Böylece fırsattan istifade dinlenmiş oldum. Yarın hareket başlar sanıyorum. Linda ile yemeklerimizi biraz önce yedik. Boss'da dükkanda idi ama onu yerine (bahçeye) götürüp geldim. İş yerini pek sevmiyor, vızıldayıp duruyor. Belki de bana bir şeyler anlatmak istiyor...

Akşam üzeri bazı olaylar oldu (kişisel) ve keyfim kaçtı. Daha yazacaktım ama beynim de başka duygular oluştu ve normal yazamıyorum.. Yarın yazışırız yine. Şimdilik hoşçakal e-günlüğüm...
Kaynaklar: Tübitak yayınları ve BBY (Bu Blogların Yazarı)

Biliyor musun: İngiliz parlementosunda ölmek yasak mış...
Çirkin söz: "Komşunun tavuğu, komşuya kaz, karısı kız görünür..." (hatta çok ayıp söz)
Güzel söz: "Okulumun, eğitimimi engellemesine asla izin vermedim..." Mark TWAIN

 
Toplam blog
: 512
: 549
Kayıt tarihi
: 06.02.08
 
 

Bir varmış, bir yokmuş... Sağlık, huzur, mutluluk. Başka hiç bir şeye önem vermem bu hayatta. Bu yüz..