Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Şubat '10

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Ege'de; eriklerden sonra, bikiniler de çiçek açtı

Ege'de; eriklerden sonra, bikiniler de çiçek açtı
 

Kış güzeli Alman Helga ile İzmir Bornovalı Sinem Yelboğan'ı, havuz güzeli seçtik.


Ta ne zamandır, Kuşadası’nın kuşları kayıp. Bu yüzden, oraya Kuşadası denmiyor da, sadece “ ada” deniyor. Öyle ya, Kuşadası’nın kuşları olmadıktan sonra, “ada” yı neyleyeyim!

Fatih Sultan Mehmet Han, kale yaptırmış buradaki ada’ya. Sonraları da, mendirekle bağlanıp, yarımada olmuş. Kuşlar, ta o zamandır kaleyi mesken tutmuşlardı. Şimdilerde kuşlar hepten kayıp.

Nasıl kaybolmasınlar ki. Ada’da koskoca kale, uzun müddet disko olarak çalıştı sabahlara kadar. Fatih biliyormuş ki ileride disko olacağını, ses akustiğini de düşünmüş. Duvarlarını kalın ve kubbeli yaptırmışmış! Laf ola, beri gele. Fatih Disko’dan ne anlar?! Ört ki, ölem!

Ya n’olmuş? Kuşlar ürkmüş bu gürültülerden. Eh, etrafının gazinoları da hem el, hem çehre değiştire değiştire, buranın kuşları, buraya yabancılaşıp, topluca başlarını alıp gittiler.

Biz kuşları, bu sefer gittiğimiz Pamucak Sahillerinde bulduk. Topluca oradaydılar. Sürmeli Otelin restoranına, lobisine sığınmışlar. Pür neşe uçuyorlardı. Salonları, uçak pisti gibi otelin. Git git, bitmiyor. Dışarıdan da çok katlı düğün pastasına benziyor. Denizden bakılınca da transatlantiğe.

Restoranın bütün kapıları kapalı ama, kuşlar ayak altında, masa üstünde, havada kavisler çizip takla atıyorlar, cıvıltıları ile ortama katkı sağlıyorlar yemek müziği olarak. Yemek müziği çalınmıyor bu restaurant’ta. Bu işi kuşlar görüyor.

Bu kış kıyamette “İzmir” de erikler çiçek açtı, dedikti bu sütunlarda. Blogcu dostumuz Arif Öğütçü yazmış bana “ Abi, annem telefonda söyledi. Mevcut klima ısıtmıyor, ikincisini aldık” diye. “Hayrola?” demeğe getiriyor. Burası Ege… Erikler de, bikiniler de burada çiçek açar. Aşağı kurtarmaz!

Burası tombaladan çıktı. N’apsak, n’apsak derken, Kuşadası Otellerinin isimlerini yazıp torbaya koydum ve isim çektim. Kağıtta yer “Sürmeli Otel” diyordu. Beş yıldızlı, denize sıfır bir otel. Yol boyunca, çiçeklerini soğuk vurmuş, erik ağaçları gördük.

Kapalı ve açık hava yüzme salonları cıvıl cıvıl. Lobide müzik dinletisi var. Güler yüzlü idaresi var. Daima yardımcı oluyorlar ve nazik. 5 Yıldızlı otele yaraşır durumları var.

Kuşlar bir âlem. Masalarda geziyorlar. Yemeğinize ortak oluyorlar. Cıvıltıları ile kendilerini sevdiriyorlar. Resepsiyon Şefi Murat Birel’i, daima nazik ve yardımcı pozisyonlarda gördük.

Burası, 5 yıldızlı Sürmeli Otel. Odalarda kiralık kasa var. Paranızı oraya koymaz, çalınırsa, otel idaresi, mesuliyet kabul etmiyor. Gündelik kirası çok ucuz . “İki liracık” Konuşuluyordu da duyduk. Bir müşterinin parası çalınmış odasından. “ Kasa kullansaydı” deniyor. Aklımıza şu geldi. Sizlerin de gelir a! Kasa olmasa da odada, para çalınsa da, kabahat nerenin olurdu acaba? Di mi?

Klimalar, merkezi sistem. Oda kapınız tam kapanmamışsa, klima çalışmıyor. Eee, bunu herkes bilmez. Öğreninceye kadar da geceleri soğuktan titrer insan. Bu özel durum, uyarı olarak kapı arkasına yazılamaz mıydı acep? diye geçirdik içimizden.

İçki neden yemeklerde self servis değil. Siparişleri tepsiyle getiriyorlar. Miktarlarını da kendileri ayarlıyorlar. Burası da her şey dahil. Niçin böyle? Lobi barında öyle değil ama!

İşte bunları ve başka güzellikleri konuşalım dedik ve Otelin Genel Müdürünü aradık. Çok meşgullermiş. Seyahate çıkacaklarmış. İkinci kez bir daha haber saldık. Aynı sözler. İlâveten de “ ön büro müdürü ile görüşebilir mişim” cevabı geldi. Bir türlü temas edemedik tabi. O uçtu gitti bir tarafa, biz de yürüdük gittik başka yerlere. Bizim de vaktimiz sınırlı. Bu yazı, Milliyet Blog’a yetişecek.

Müdür denen zatla tanışma işimiz suya düştü. Biz; Su kenarlarında, içerinin, dışarısının, nabzını tuttuk. Havuz güzeli, kış güzeli seçtik kapalı ve açık havuzlardan. Millet, sere serpe serilmişti güneşte

Kuşları düşündük, koloni halinde burada yaşıyorlardı. Ada’nın gürültüsünden bıkmışlar, böylesi asude bir yerin kuşu olmak, daha evladır diye düşünmüş olmalılar ki, sülale boyu Pamucak Sahillerindeki bu yeri mesken tutmuşlardı.

Bu kuşlar, Kuşadası’nın kuşları. Pamucak’a atmışlar kendilerini. Bundan sonra Kuşadası, Sürmeli’nin kuşları ile anılacak. “ Kuşadası” denildi mi, herkes birbirinin yüzüne bakacak. Ardından “kuşlar” denilince, ossaat, Pamucak akla gelecek. Pamucak denilince de “Sürmeli” anılmış olacak. Ne büyük bir “saadet” değil mi?

Sürmelinin Genel Müdürünün bu saadetten haberi var mıdır? Vardır her halde...İdare, upuzun bir direk dikmeli bahçenin göbeğine, basamaklı yukarıya doğu çoğalan mini odalarıyle kuşların barınakları olmalı. Bir üzüm salkımı heybetiyle. “ kuşlar senfonisi”nin baş kemancısının çıkardığı o mini çığlıklardan örülü, bir yaz senfonisi dinletmeliler herkeslere.

Orası, kuşların başkenti olmalı. Kuşadası denilince, Sürmeli akla gelmeli. Ne büyük reklâm olurdu. Bunları da biz mi söyleyeceğiz?

Ve de Genel Müdür’ün; uçuşu bittiyse, vakti de varsa, oturup bu yazılanlar “ Neyi ima ediyor” demeli ve de, bir düşünmeli, derim.

Ört ki, ölem!

 
Toplam blog
: 1616
: 918
Kayıt tarihi
: 13.08.06
 
 

Hayatın dikenli yollarından geçmenin  sırrı, aralarından çabuk geçmektir. Ümit, naylon çorap giyd..