Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '12

 
Kategori
Eğitim
 

Eğitim yönetiminde yönetici atama

Milli Eğitim Bakanlığı içinde önemli değişikliklerin olduğu görülüyor. Öncelikle hükümetin kurulması sonrası ustalık dönemi olarak nitelenen dönemin başlaması, Milli Eğitim Bakanlığına özellikle başbakanın çok güvendiği bir kişi olan Ömer Dinçer'in getirilmesi ile birlikte eğitim alanında bir çok kişi tarafından önceki döneme göre farklı bir şeylerin olacağının işareti olarak yorumlandı.

Gerçekten de kısa bir süre sonra Milli Eğitim Bakanlığı merkez teşkilatı içinde Kanun Hükmünde Kararname ile de olsa köklü denebilecek değişikliklere gidildi. Aslında merkez teşkilatında yapılan değişimi çok da köklü bir değişim olarak değerlendirmemek gerekiyor. Zira önceden var olan birimlerin birleştirilmesi, isim değişikliği yapılması gibi görüntüye yönelik değişiklikler dışında fazla bir değişiklik yok denebilir. Geçmişte zaten işlevsiz halde olan Milli Eğitim Akademisi gibi levhadan ibaret yapıların kaldırılmış olması, çok başlılığın ismen de olsa azaltılması yine de eğitimin merkez teşkilatına yönelik yapılan önemli değişiklikler olarak ele alınabilir.

Son günlerde ortaya çıkan il milli eğitim müdürlüklerindeki değişiklikler de bu anlamda önemli bir değişimin işareti olarak ele alınıyor. 50-60 civarında milli eğitim müdürünün değiştirilmesi eğitimin özellikle taşra teşkilatına yönelik yapılan önemli bir değişikliktir. Yapılacağı söylenen değişiklikler öncesi milli eğitim bakanı Ömer DİNÇER’in açıklamalarında illerin yöneticilerini tek tek tarayarak performansa yönelik kriterler göz önünde bulundurularak değişikliklerin yapılacağı hususları yer aldı. Son birkaç gündür de basında değişen müdürlerin isimlerine yönelik haberler dolaşmaya başladı. Bu isimlerin gerçekliğine ilişkin henüz resmi bir açıklama olmamakla birlikte doğruluğuna hemen herkesin inandığı isimler üzerinde yapılacak bir incelemede bir takım değerlendirmeler yapılması eğitim yönetimi adına oldukça önemlidir.

İl milli eğitim müdürlüklerine geleceği söylenen isimlerin geçmişlerine, eski görev yerlerine, mesleki tecrübelerine yönelik durumlarına bakıldığında il milli eğitim müdürlüklerinde müdür, müdür yardımcısı veya şube müdürlüğünde görev yapanlar, eğitim denetmenliği görevinde bulunanlar, ilçe milli eğitim müdürlüklerinde milli eğitim müdürlüğü veya şube müdürlüğü yapanlar, okul müdürlüğü yapanlar gibi daha çok bakanlığın merkez ve taşra teşkilatının benzer görevlerinde bulunanlar arasından seçildiği veya seçileceği anlaşılmaktadır.

Yapılan veya yapılacağı söylenen görevlendirmelerde adı geçenlerin tümünün her yönüyle tanınması, değerlendirilmesi sınırlı bir yazının çerçevesine sığmayacaktır. Bununla birlikte adı geçen kişilerin geldikleri yerlere, mesleki tecrübelerine yönelik ip uçlarına bakılarak genel değerlendirmeler yapılması mümkün olabilir.

Milli eğitim bakanlığında merkez ve taşra teşkilatında görevlendirilecek yöneticilere yönelik bir yetiştirme ve seçme sisteminin olmaması seçmenin subjektifliğinin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Seçme sisteminin olmadığı bir durumda yönetimde seçme yetkisine sahip olan kişi veya birimlerin kendince belirlediği kriterlere göre seçme yaptıklarını düşündürtmektedir. Seçmede dikkate alınan kriterlerin açıklanmamış olması uygulamada ortaya çıkan durumlara göre yapılacak yordamalara dayanarak değerlendirme yapılmasına neden olmaktadır.

Uygulamada sorun olduğunu düşündürten durumlara yönelik örnekler üzerinde durulabilir. Bu çerçevede bazı adayların ilçe milli eğitim müdürlükleri içinde şube müdürlüğü görevini yürütürken il milli eğitim müdürlüğüne atanmasının yapılacağı görülmektedir. İstanbul, İzmir, Ankara gibi metropol şehirlerin merkezlerindeki ilçelerde görev yapan kişiler arasından yapılacak seçimlerin belli bir oranda haklılığının savunulmasının mümkün olacağı düşünülebilir. Zira metropol şehir merkezlerine bağlı ilçelerin nüfus, sosyal, kültürel, eğitsel ve yönetsel kapasitelerine bakıldığında eğitimin yönetilmesi konusunda önemli tecrübelerin yaşanmasının mümkün olabileceği düşünülebilir. Aslında sadece tecrübeye dayalı bir bilgiye bakılarak değerlendirilme yapılması da önemli eksiklikler taşımaktadır. Cumhuriyet öncesi dönemde sık sık adı geçen alaylı-mektepli tartışmalarının temelinde tecrübeye, uygulamaya dayalı yetişmenin alaylı, teorik alt yapıya dayanan bir eğitim sistemine dayalı yetişmenin ise mektepli diye nitelendiği bilinmektedir. Bu yönüyle eğitim sistemimizin yönetim makamlarına yapılan görevlendirmelerin hala Cumhuriyet öncesi dönemde alaylı diye nitelenen türde bir anlayışla seçiliyor olması çağdaş örgüt ve yönetim anlayışlarının hakim olduğu bir dönem için oldukça düşündürücü bir durumdur. Eğitimin yönetim makamlarına alaylı kişilerden çok öncelikle yönetim alanında teorik eğitim alma şartının getirilmesi çok daha çağdaş, gerçekçi ve bilimsel olacaktır. Ancak uygulamada görüldüğü kadarıyla yönetici yetiştirme sisteminin olmamasının da bir sonucu olarak alaylı kişilerden seçmelere devam edilecek gibi görünüyor. Alaylı yani teorik anlamda yönetim ve yöneticilik eğitimi almamış da olsa metropol şehirlerden gelenlerin yetersiz de olsa belli bir oranda il yönetimi konusunda daha fazla bilgi birikimine sahip olma ihtimalinin olabileceği düşünülebilir. Buna karşın nüfus itibariyle, eğitim personeli, kurumu, çeşitliliği itibariyle, sosyal çevre itibariyle yeterli potansiyele sahip olmayan bir yerden gelip de il yönetimine atanması düşünülen kişiler açısından önemli sorunların bulunduğu düşünülebilir.

Küçük bir ilçede vekaleten şube müdürlüğü veya okul müdürlüğü yapan bir kişinin il düzeyindeki bir yerleşim biriminin başına müdür, yönetici olarak atanması eğitim sisteminin niteliğine ne derece olumlu katkı yapabilir? Atanan kişilerin mesleki geçmişlerinde yönetim konusunda bir eğitimleri yoksa, il yönetimi gibi örgütsel birimlerin boyutlarına sahip bir birimde çalışma tecrübesi yoksa, okul çeşitliliği açısından, personel sayısı açısından, kurum sayısı açısından küçük çaplı yerleşim yerlerinde günlük rutin işlerin yürütülmesi dışında mesleki tecrübeye sahip olmayan birisini il düzeyinde bir birimin başına getirmek eğitimin niteliğine katkı adına ne getirecektir sorusu üzerinde ciddi bir şekilde düşünmeyi gerektirmektedir.

Eğitimin yönetiminin kapsamı, içeriği, unsurları ciddi bir şekilde ele alınması gerekmektedir. Eğitimin yönetimi sadece resmi yazıların yazılıp okullara gönderilmesi, okulların açılıp kapandığı günlerde veya kutlama gönlerinde resmi törenler yapılması, mevzuatın gerektirdiği emirleri içeren yazıların imzalanması değildir. Eğitimin personel boyutu, örgüt boyutu, öğrenci boyutu, toplum boyutu, mevzuat boyutu, program boyutu, fiziki alt yapı boyutu, bilimsel boyutu, siyasal boyutu gibi daha bir çok boyutları vardır. İl yönetimi tüm bu boyutlardan haberdar olmayı, tüm boyutlarda koordinasyon, işbirliği, yol göstericilik, politika ve strateji üretme, uzun ve kısa vadeli planlar yapma gibi teknik düzeydeki yeterlik alanlarından kavramsal düzeydeki yeterlik alanlarına kadar bilgi, beceri, tutum ve değere sahip olmayı gerektirmektedir. Tüm bu alanlarda yetkin olmayan bir kişinin il yönetimine getirilmesi o ildeki eğitim faaliyetinin kağıt üstünde, ezberci bir anlayışla ve günü birlik adeta rüzgarın önündeki yaprak misali yönetilmesine yol açacaktır.

Hele eğitim sistemimizin içinde yeterli bir denetim ve kontrol sisteminin olmaması da birimlerde görev yapan kişilerin performanslarına yönelik etkin bir bilgi edinme imkanını da ortadan kaldırmaktadır. Geçmişte kör topal var olan sicil sistemi çok az da olsa performansa, liyakata yönelik fikir edinmede bir araç olarak kullanılabiliyordu. Ancak şu anda herhangi bir birimin performansına, başarısına yönelik fikir veren bir dönüt mekanizmasının olmadığı bir durumda başarıya yönelik yapılan tüm değerlendirmeler subjektiflikten kurtulamayacaktır. Örgütsel sistemlerdeki denetim ve kontrol sistemi vücudun sinirleri mesabesindedir. Oysa eğitim sistemimizde bu yönde bir sistemden söz edebilmek şu aşamada neredeyse imkansızdır. Böyle bir durumda yönetimin sağlıklı bir karar verebilmesini beklemek neredeyse tamamen şansa bağlı gibi görünmektedir.

İl ve ilçe başta olmak üzere merkez ve taşra teşkilatı yönetim makamlarına gelişin mutlaka bir sisteme bağlanması, uygulama tecrübesi yanında teorik alt yapıya sahip bir yetiştirme sürecinden ve eğitimin bir çok boyutundan haberdar olabilecek bir şekilde farklı birimlerden, basamaklardan geçerek gelinebilecek, liyakat, kariyer, tecrübe, bilgi, beceri ve tutum ve değerlere sahip olduğunu ispat ede ede sistemin en altından en üstüne doğru yüksele yüksele çıkılan bir süreçten geçerek gelinmesi gerekmektedir. Bu sürecin etkin ve sağlıklı bir denetim ve kontrol mekanizmasıyla da gözlenmesi, geliştirilmesi gerekmektedir.

Yapılan veya yapılacağı söylenen görevlendirmelerin böylesi bir sistemden hemen hiç geçmediği söylenebilir. Çağın şartları dikkate alındığında gelişmiş ülkelerin tecrübeleri de önümüzde olmasına rağmen aklın, bilimin, çağın gereklerine uymada adeta ayak direnmesini anlamak mümkün görünmüyor. Eğitimin yönetimi adına gelecek günlerde bu konularda olumlu gelişmelerin olacağını beklemekten başka yapılacak bir şey yok gibi görünüyor. Yapılan atamaların eğitim sistemimiz adına hayırlı olması temennisiyle…

Soru, görüş ve değerlendirmeleriniz için….

Ali Hikmet Demir

alihikmetd@gmail.com

 

 
Toplam blog
: 147
: 1198
Kayıt tarihi
: 26.09.08
 
 

Öğretmen olarak başladığım meslek hayatıma yönetim ve denetim konusunda aldığım yeni eğitimler sonr..