Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Temmuz '09

 
Kategori
Edebiyat
 

Eğitimci yazar Şükrü Kacar'la bir konuşma

EĞİTİMCİ, YAZAR

ŞÜKRÜ KACAR’LA

BİR KONUŞMA

Abdülkadir GÜLER

Eğitimci yazar Şükrü Kacar, Elazığ’da ve Anadolu’nun değişik yerlerinde öğretmenlik yapmış, ilköğretim Müfettişliği yapmış ve daha sonra Elazığ’da bir dönem Belediye başkanlığı yapmış deneyimli bir öğretmendir, yazar ve şairdir. Erdemli bir insan, vefalı bir dosttur. Daha Türkçesi adam gibi adamdır. 16. Uluslararası Hazar Şiir Akşamlarında Elazığ’da birlikte idik. AKGÜN ELAZIĞ HOTEL’ DE dört gün misafirleri olarak kaldık. Beş yıldızlı bir oteldi. Bizimle fazlasıyla ilgilendiler. Bu arada genç öğretmenlerimize belki yararlı olur düşüncesiyle eğitim, sanat ve kültür bağlamında bir konuşma yaptık. Sağ olsun Sayın hocamız Şükrü Kacar Bey bizi kırmadılar, Konuşma sırasında birkaç sorumuz oldu, birlikte yaptığımız konuşmayı aynen sunuyorum.


A.Güler: Aslında bu klasik bir sorudur, bize kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

Ş, Kacar: Kardeşim, değerli meslektaşım Abdülkadir Güler, sizinle bir söyleşi yapmak, benim için çok kıvanç verici, gurur verici bir durum olacak. Siz, iyi bir öğretmen gönlüyle herkese koşan duygulu, işlek, zekâlı, saygı göstermesini bilen değerli bir meslektaş, değerli bir insansınız. Gerçekten sizi seviyor, bağrıma basmak istiyorum.

Bir insan için ince duygulu olmak başlı başına bir değer, bir üstünlüktür. Sorularınızda bu inceliği, bu üstünlüğü görüyor, size yanıt vermekte bayağı zorlandığımı ifade etmek istiyorum.

Bir insanın kendisini tanıtması kadar zor bir şey yoktur. Yaşamım boyunca beni hep dostlarım, birlikte çalıştığım arkadaşlarım, sevenlerim tanımağa çalışmışlardır.

Kırsalda doğmuş, kırsalda büyümüş, adım adım başarıya doğru yürümüş bir insanım. Öğretmenlik yaptım, İlköğretim müfettişliği yaptım, yöneticilik yaptım. Adaletin ve hak bilirliliğin olmadığı bir ortamda istemeyerek siyasete soyundum. Bağımsız olarak bir dönem ( 2 Haziran 1968 ) tarihinde yapılan seçimler de Elazığ Belediye Başkanlığına seçildim. Ama politikaya hiç mi hiç ısınamadım.

Önce Akçadağ Köy Enstitüsü’nde okudum, sonra Gazi Terbiye Enstitüsü Pedagoji Bölümü’nü bitirdim. Mardin ilinde İlköğretim Müfettişliği yaptım.( 1957 – 1959 )

A.Güler: Sayın Hocam, mesleğinizin yanı sıra sanat ve edebiyatla ilgilendiğiz ( i ) biliyoruz; değişik yayın organlarında şiir ve yazılarınızı da okuyoruz. Şunu demek istiyorum, Yazı yazmaya ne zaman başladınız ve neler yazdınız?

Ş.Kacar: Daha önce sanat ve kültür dergilerinde şiir ve değişik türde yazılar yazıyordum. Mardin’de görevli olduğum yıllarda “Mardin’in Sesi “ adını taşıyan köşe yazıları yazmaya başladım. İlk gazetecilik yaşamım bu şekil de başladı. Bu güne kadar 9 kadar kitap yayınladım, Bunlardan bazıları: “ Köyü Tanıma Semineri, Öğretmenin Meslek Savaşı, Bu Toprağın Yaşayan Ozanları (ı, ıı, ııı )üç cilt, Damdaki Saksağan ( Fırtınalı Yıllar), Düşünceleri, Devrimleri ve İlkeleriyle Yaşayan ATATÜRK, Alamadılar Benden Beni, Bulutlara, Kaptırdım Umutlarımı “ gibi yayınlanmış kitaplarım vardır. Makale ve köşe yazılarımın sayısı otuz bine yaklaştı. Yayına hazır bir kaç kitabım daha vardır. Sanat ve kültür konusunda birçok ta ödül aldım. Sağ olsun Elazığlı hemşerilerim sanatımın 50.yılında törenlerle beni tanıtım bir de yazılanları bir kitapta topladılar. Sırası gelmişken tüm emeği geçenlere teşekkürlerimi sunuyorum.

Sadece Elazığ’da aldığım ödüllerin sayısı kırkı çoktan geçti. Ancak beni en çok mutlu eden olay:1998 yılında Elazığ’da Yılın Örnek Ailesi olarak seçilmiş ve dönemin kadın haklarından sorumlu Devlet Bakanı Işılay Saygın tarafından bir de Örnek Aile Beratı ile onurlandırmamdır, Bu ödül, aile olarak bizleri mutlu etmiştir.

Şiir ve değişik yazılarım Mardin’in Sesi, Cumhuriyet Gazetesi, Elazığ’ da Harput, Yeni Harput, Turan ve Nur Hak gazetesi, Varlık, İmece, Gayret, Köy ve Eğitim, Eğitim Hareketleri, Sesimiz, Yağmur. Akçadağ, Dergisi, İlköğretim Gazetesi, Samsun Medeniyet, Salihli de Bizim Ece dergisi, Ankara’ da Gülpınar, gibi dergiler de yer aldı. Halen Elazığ’da yayımlanan Nurhak gazetesinde yazmayı sürdürüyorum. Çevreme yararlı olmaya çaba gösteriyorum.

A.Güler: Sayın Hocam, bir deneyimli öğretmen, hem de bir pedagog ve bir eğitimci yazarsınız, size göre bir öğretmen nasıl olmalıdır; yeni yetişen genç öğretmenlerimize neler söylemek istersiniz?

Ş. Kacar: , Ben öğretmenliği bir Tanrı meseleyi olarak bilirim..Hani Yunan bilgelerinden Sokrat da, öğretmenliyi böyle tanımlamaya çalışmıştı. Öğretmen aydınlıkların dostu, karanlıkların düşmanı olan bir kişidir. En büyük vasfı da adil olmaktır. Öğrencilerimize ve meslektaşlarımıza da hep böyle uyarılarda bulunmuşumdur. Öğretmen örnek bir kişi olmak durumundadır. Onun örnek olması, topluma ve çevresine yepyeni bir davranış getirecek, toplumda etik değerleri artıracaktır. Taze beyinlerin yoğrulması ve topluma kazandırılması kadar önemli bir hizmet yoktur. Öğretmenin asıl yapacağı hizmette budur. O bir yandan bunu yapar, bir yandan da bal mumu gibi eriyip gider. Erir ama erirken de etrafını aydınlatır.

Öğretmen sevmesini de bilmelidir. Çünkü seven insan sevilir, sayan insan sayılır. İlk kitabım olan “Öğretmenin Meslek Savaşı” adlı yapıtımda hep bu konuları ve bu noktalara değinmişimdir. İnsanları kırmak çok kolaydır, ama onları topluma kazandırmak ise çok zordur. Öğretmenler bunu bilmelidirler. Öğretmenlik mesleği bir sevgi mesleğidir. Sevmek ve sevilmek önemli bir olgudur. Genç öğretmenler kendilerini buna göre hazırlamalıdırlar. İnsanları kırmak kolaydır, Ama onları kazanmak, topluma kazandırmak çok zordur. Bir öğretmen bunları bilmeli, kendilerini buna göre yetiştirmelidir.

A.Güler: Sevgili Hocam, Mardin’de İlköğretim müfettişi olarak görev yaptığınızı biraz önce bize anlattınız, Ben de oralıyım, o yıllarda mutlaka birçok anılarınız (hatıralarınız) vardır, Bizleri yine o günlere götürür müsünüz?

Ş.Kacar: Daha öncede dediğim gibi İlköğretim Müfettişi olarak Mardin’de görevli idim. Mardin ilinde ilk yıl Savur, Ömerli, Nusaybin ilçeleri ile Mardin merkezinde Cumhuriyet ve Dumlupınar ilkokullarının teftişleri bana verilmişti. Savur bölgesi önemli bir bölgeydi. Üstelik bu bölgeden Mecliste iki milletvekili bulunmaktadır Biri Demokrat Parti’den, diğeri ise Cumhuriyet Halk Partisi’nden. İkisi de Savurlu idiler. Savur Mardin’in sulak, en yeşil, en hareketli ilçelerindendi. Beyleri vardı, ağaları vardı. İlçe Milli Eğitim Memuru da bu beylerdendi.

Çemişkezekli genç bir öğretmen Savur’ un bir köyünde çalışıyordu. Vatandaşın biri, ilkokul diploması için Milli Eğitim Memurluğu’na başvuruda bulunmuş, Milli Eğitim Memuru’da o köyde çalışan bu öğretmene göndererek bir diploma verilmesini istemişti. Benden önce bu bölgede denetmen M. Münir Polat görev yapıyordu. Daha öncede İlköğretim Müfettişi Bayram Bey vardı. Bu bölgeye bakıyorlarmış. Yolsuz verilen diploma işi soruşturmalık olmuştu. Ne müfettiş Bayram Bey, nede İlköğretim Denetmeni Münir Polat, bu soruşturmayı sonuçlandırmamışlardı. İlçe de yargıç olarak bir de Çemişkezekli Mustafa Bey bulunuyordu. Genç ve çok atak bir hukukçu idi Mustafa Bey, o yüz den de bu genç yargıç kış ortalarında Bingöl’ ün Kiğı İlçesine sürülmüştü. Yargıç Mustafa Bey’de bu soruşma işine bir çözüm bulamamış ve bir öneride de bulunamamıştı.

Bu durumda suçlu olan tek kişi bu genç öğretmendi. Ama asıl suçlu olan bu emri veren, yolsuz diploma vermesine yol açan Milli Eğitim Memuru Mesut Beydi. Ben bu olayı temelinden gerçekçi bulmadım. Hani öğretmenlik mesleği aydınlık, dürüstlük üzerine kurulan bir meslektir. Diyoruz; ama bir yerde buna hiç uymuyoruz. Hiçte gerçekçi olamıyoruz. Ben konuyu bu yönden ele aldım ve soruşturmamı yaptım. İlçe Milli Eğitim Memurunu suçlu görerek fezlekemi düzenliyorum, bu şekilde genç öğretmeni cezadan kurtardım. Öğretmen de cezası büyük olan, bu suçluluktan kurtulmuş oldu. Yoksa sahtekârlıktan birkaç yıl ceza da alacaktı, böylece meslekten de men edilecekti. Bilmeden bu suça itilen genç öğretmen, daha sonra sokağa itilecek, suçlu insanlardan biri olarak kalacaktı. Buna benzer birçok olaylar geçti başımdan. Her zaman gerçekçi olmaya çalıştım, hiçbir kimseyi de mağdur etmedim.

Sevgili Güler, beni 50 yıl sonra tekrar Mardin’e götürdünüz, anılarımı tazelediniz. Size ayrıca teşekkür etmeliyim. Mardin’e inmişken bir anım daha vardır. Onu da size anlatmak istiyorum: 1958, 1960 yılları arasında yine Mardin Midyat ilçesinde görevliğim. Midyat ilçesi, büyük ve ağırlığı olan bir ilçe. Midyat - Estel olarak ikiye bölünüyor. İki mahalle, nerede ise 45 dakika uzaklıkta. Devlet kuruluşlarının hemen hepsi Estel’de. Midyat’ ta sadece bir ilkokul, bir de ortaokul var. Halkın çoğu Süryanilerden oluşuyor. Burada üç ayrı kilise bulunuyor Midyat’ta. Yukarılarda bir de boş bir kışla vardır. Süryanilerin hepsi bir sanat sahibi, kuyumcular, terziler başta geliyor. Gümüşten çok güzel kol düğmelerini yapıyorlar. Bir de burada gümüşten Telkâri işlemeleri dillere destandır. Midyat- Estel, kaçak eşyaların da satıldığı yerdir. Her şey Suriye’den geliyor. Bizim Merinos kumaşlar, London Markasıyla bize dönüyor ve yabancı kumaş olarak rağbet görüyorlar.

Mehmet Erülken, Midyat İlkokulu’nda müdürdü..Ama gösterişli bir öğretmen. Akçadağ’dan sınıf arkadaşım Hüseyin Gümüş de bu okulda öğretmenlik yapıyor. Samsun’dan da Bayram Bey isminde bir genç öğretmen var, yılsonu yaklaşıyor. Her iki öğretmen bir ara müdür odasına giriyorlar, Mehmet Erülken gösterişli bir müdür. “ Gelin bakın, hakkınızda nasıl bir teskiye verdiğimi görün” diyor. Her iki öğretmende” sağ ol müdürüm ” size güveniyoruz. Ayıp olmaz mı gelip bakmamız “ diye yanıt veriyorlar. Bir gün bu tezkiyeler dosya halinde ilçe Milli Eğitim Memurluğu’na gönderiliyor. Götüren de okul odacılarından biri.

Milli Eğitim Memuru Estel’ deki ilkokulda görev yapıyor, aynı zaman da okulun başöğretmenidir. İbrahim Oğuz görevini iyi yapan, disiplinli bir öğretmendir. Dosyalar açılıyor, Her iki öğretmene de olumsuz rapor verdikleri ortaya çıkıyor. Öğretmenler kızıyorlar, üzülüyorlar ve soluğu benim yanımda alıyorlar. Önce bu iki yüzlülüktür. Öğretmen asla ikiyüzlü olamaz. Olduğu gibi görünmek, göründüğü gibi olmaktır. Öğretmende aranacak önemli iki vasıf. Bunun hakkında soruşturma açmak zorunda kaldım, ailece görüşmemize rağmen cezayı verdim. Görevden alınmasını ve başka bir yere atanmasını istedim. İl disiplin kurulu kararıyla apar, topar görevinden alınıyor ve başka bir yere gönderiliyor. Öğretmenlik mesleği güvenirlik, dürüstlük isteyen bir meslektir. Elbette ki ben bu cezadan zevk almadığımı belirtmek isterim. Şunu vurgulamak istiyorum idareci arkadaşlarımızın her şeyden önce dürüst olmaları gerekir.

A.Güler:Sevgili Hocam, bu yılda Hazar Şiir Akşamlarında birlikte dolduk..16.Uluslararası Hazar şiir Akşamları için bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bize Hazar şiir Akşamları için düşüncelerinizi iletir misiniz?

Ş. Kacar: Evet, 1992‘den bu yana aralıksız sürmekte olan uluslararası Hazar Şiir Akşamları’nın 16.sını yaptık bu yıl. Güzel bir rastlantı bizleri gene bir araya getirdi. Birlikte İlçemiz Kovancılar’ a gittik. Bu yıl iyi ve yerinde bir açılımdı. Şiirimize ilçelerimize kadar götürdük, Aynı günde Elazığ’ ın bütün ilçelerinde sanat ve kültür adamları bir güzellikte buluştular, düşüncelerini, açıklıyorlar, şiirlerini okuyorlardı. Hazar Şiir Akşamlarının ayak seslerinin ilçelerde de duyulması ve hoş bir seda bırakması olumlu bir açılımdı. Aynı saatlerde izleyicilerin huzurunda olmak, kaymakam ve ilçenin eğitimcileri ayni ortak duygularla birleştirmek, eşine çok az rastlanılır bir kültür ve sanat etkinliğini aynı duygularla birlikte yaşadık. Hazar şiir akşamlarının İlçelere kadar uzanması büyük bir başarıdır. Sanat ve kültür bağlamında yeni boyutlar kazandırmıştır.

A. Güler: Sevgili Hocam çeşitli yazılarınızla birlikte şiir de yazdığınızı biliyorum. Halen kitaplığımda bulunan “Bulutlara Kaptırdım Duygularımı ( şiirler ) ve ” Alamadılar Beni den Beni “ ( Şiirler ) adını taşıyan şiir kitaplarınızı da zevk okuyorum, orada kalıcı ve yakası açılmadık lirik şiirler görüyorum. Bu pencereden bakarak sizlere son bir sorum olacak: Size göre şiir nedir ve okuyucularımıza bir şiirinizi okur musunuz?

Ş.Kacar: İşte bu en zor bu soru. Şiirin çeşitli tanımları yapılmıştır. Farklı bir şey söylemek zor, işte şiir, işte Hazar ve İşte şiir, işte Hazar şiir Akşamları. Kendinizi tanımlayabiliyor ve içinizi bir güzelce dökebiliyorsanız, bunu iyice kanıksamış sayılırsınız.

Sözün özü: şiir, en kısa tanımla sözün kısası, bir ustaca duygulara yansıtılmasıdır.


Ben beni bilirim

Seni bilirim

Beni ben yapan

Bendeki beni bilirim


Yürürüm düşler üzerine

Uzaklarda

Çok uzaklarda

Beni arayan

Beni yaşayanları bilirim

Kâh dalarım düşler âlemine

Kâh iç dünyamda

Kopmaya hazır fırtınaları görürüm


Dost derim

Sarılırım ellerine nicelerin

O nicelerde yatan

Yücelikler ötesi

Ne çok insanları görürüm

Laf değil dediklerim

Yakınlarda

Dost dediklerimdedir inceliklerim

Bir gün geldik

Bir gün de gideceğiz

Yabana atılmasın şu söylediklerdim.


Şükrü KACAR


A.Güler: Sevgili Hocam, sizi biraz yorduk, ama sanatımız, kültürümüz ve şiirimiz adına teşekkür ediyoruz, bize adeta ders verdiniz, tekrar teşekkürlerimizi sunuyor ve de sizlere daha nice sağlıklı yılar diliyoruz.

Ş, Kacar: Sevgili Güler, aslında ben teşekkür etmeliyim, beni eski yıllarıma 50 yıl önceki Mardinli, Savurlu, Midyatlı günlerime götürdünüz. Anılarımı tazelediniz, teşekkür ediyorum, sevgilerimle selamlarımla gözlerinden öpüyorum.

 
Toplam blog
: 2227
: 832
Kayıt tarihi
: 27.06.09
 
 

1946 Mardin ili, Kızıltepe ilçesi'nin Esenli köyünde doğmuştur. İlk ve ortaokulu Kızıltepe'de bit..