Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Ağustos '18

 
Kategori
Eğitim
 

Eğitime Vur Bir Tekme

Eğitime Vur Bir Tekme
 

“Her insanın, sevdiği bir mesleği seçme hakkı vardır. Bu, insan haklarının değişmez kuralıdır ve saygı duyulmalıdır.”

Necmettin ÇİVİLİBAL (Eğitimci)

               

Geçen hafta, yetkililerden öğrendik ki, devletimiz tasarruf yapacakmış artık.

“Aman ne güzel, ne güzel!..” diye bir sevindi, bir sevindi ki, televizyonda haberleri birlikte izlediğim arkadaşım.

“ Neden sevindin o kadar?” diye sorunca da anlattı:

                “Eskiden bizim köyümüz 90 hane idi. İlkokulda 100’den fazla öğrenci vardı. 1950’lerden sonra köylerden kentlere akın başlayınca, 5 – 10 yaşlı aile dışında kimse kalmadı köyde.

                “1980’lerde öğrenci yokluğundan okul kapandı. Okul çağında olan birkaç öğrenci, taşımalı eğitim yöntemiyle ilçe merkezinde okumaya başladı.”

                Sözünü kesip, “Güzel, güzel de, biraz önce dinlediğimiz haberle ne ilgisi var?” diye sordum.

                “Var, bir ilgisi var” deyip devam etti:

                “İki cami var bizim köyde. Söyle bakalım, Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı kaç imam var bizim köyde?”

                “Okulunuz, öğrenci azlığından yaklaşık 25 – 30 yıl önce kapandığına göre, camileriniz de cemaat azlığından çoktan kapanmıştır herhalde. Dolayısıyla, devlet memuru olarak hoca ya da imam yoktur sanırım köyünüzde.”

                Deyince ben, anlamlı anlamlı gülümsedi;

                “Sen öyle san… Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?”

                “Evet…”

                “Müslüman bir ülkede yaşadığımızı unutuyorsun galiba.”

                “Hayır, unutmuyorum. Din ile Müslümanlıkla ne ilgisi var bunun? Nasıl ki, 5 – 10 aile için niçin öğretmen göndermiyor, niçin sağlık memuru, hemşire, ebe ve ziraatçı göndermiyorsa devlet, aynı sebepten dolayı imam da tayin etmez.”

                “Bilemedim. Hem de bir değil, Diyanet’e bağlı iki imam var köyümüzde.”

                “Hadi canım sen de… Ciddi olamazsın.”

                “Şaka yapmıyorum; çok ciddiyim. Halep orda ise arşın burda… Yeni değil, yıllardır böyle. Ve yalnız bizim köy değil, yıllardır öğretmen, ebe, hemşire, sağlık memuru ve ziraatçı yüzü görmeyen çevre köylerin de hepsinde imam var mutlaka.”

                “Anladım, şimdi anladım.”

                “Nedir anladığın?”

                “Diyanet İşleri Başkanlığına, niçin Millî Eğitim Bakanlığından bile fazla para verildiğini.”

                “Anladığına sevindim. Pekiyi, devletin tasarruf yapmaya karar vermesine niçin sevindiğimi de anladın mı?”

                “Hayır, onu anlayamadım henüz.”

                “Şaka yapma. Anlamaz olur musun hiç! Devlet tasarruf yapmaya karar verdiğine göre, mutlaka bu tür gereksiz masrafları önleyecektir.” deyince dostum, ben de onayladım onu.

                Öyle ya canım, ilçedeki Müftü Efendi ve Kaymakam Beyefendi’nin haberleri olsa, beş – on ailenin yaşadığı bir köye iki imam tayin ederler mi?

                Haydi, Kaymakam bilmez diyelim, Müftü de mi bilmez; Müslümanlıkta israfın haram olduğunu!

                Şu beğenmediğimiz Amerikalı Papaz sayesinde aklımız başımıza geliyor mu dersiniz?

                Eee... “Her şerde bir hayır vardır” derler ya, doğru herhalde. Ve işte ilk meyvesi, bomba gibi güzel mi güzel bir haber:

                “Millî Eğitim Bakanlığı, 2 milyar TL tasarruf yapmaya karar vermiş.”

                Yeni ME Bakanını yakından tanıyıp O’nun akıllı, dürüst ve yurtsever bir akademisyen olduğunu söyleyenler haklı galiba.

                Bakınız, ilk tasarruf kararını O verdi işte. Bravo, bravo!.. Öğretmenlere asgari ücretten daha fazla maaş vermenin ne gereği var! Sırtlarında yük taşımıyorlar ya! Sonra efendim, 25 – 30 kişilik sınıf mı olurmuş? 50 – 60 kişilik sınıflar olsa, bu kadar çok okula da, bu kadar çok öğretmene de ihtiyaç olmaz!

                Ayrıca ilkokul niçin 5 yıl oluyormuş ki? 4 yıl nemize yetmez? Ortaöğretimi, yükseköğretimi de 1’er yıl azaltsak, kime ne zararı olur bunun?

                Şu söylediğim önlemler alınsa, eğitimden 2 değil en az 15 – 20 milyar lira tasarruf etmiş oluruz ki, bütçemiz her yıl açık vereceğine Almanya, Japonya ve Çin gibi fazla vermeye başlamaz mı?

                Berlin’de 22 yıl ortaöğretimde öğretmen olarak çalışıp yurda dönen eğitimci Necmettin Çivilibal, orada tıkır tıkır işleyen düzeni örnek gösteriyor. Diyor ki:

 “Hastanede çalışan doktorların nasıl ki hemşire, ebe, sağlık memuru, laborant gibi yardımcıları varsa, Almanya’da ortaöğretimde görev yapan öğretmenlerin de çok iyi pedagojik eğitim almış yardımcıları vardır.

                “Bu arkadaşlar okul idaresi, branş öğretmenleri ve sınıf öğretmenlerinin gözü ve kulağıdırlar. Saat 07.00 - 16.00 arası mutlaka okulda bulunurlar.

                “Gezi ve sosyal etkinliklerde sınıf öğretmenleri ile birlikte çalışırlar. Hiçbir gezi tek başına yapılmaz. Sınıf öğretmeni erkekse, yardımcı eğitimci mutlaka bayan;  öğretmen bayansa, yardımcı mutlaka bir erkektir. Buna çok dikkat edilir.

  • Yardımcı eğitimci, öğrenciye her konuda rehberlik yapar. Kütüphane, atölye, laboratuvar ve yemekhane hizmetlerini düzenler.
  • Özellikle kız öğrencilerin, ilk kez yaşayacakları aybaşı kanamalarında onlara her türlü destek olur.
  • Koro, folklor, dans, jimnastik, sportif oyunlarla sınıflar arası ve okullar arası yarışmaları düzenler.
  • Her öğrencinin en az bir hobisi olmasına ve onu geliştirmesine yardımcı olur. Özellikle öğrencileri, ödüllü yarışmalar yaparak çok önem verilen satranç oynamaya teşvik eder.
  • Velilerle ilgili her türlü sorunu çözer. Velilerle sık sık haberleşir. Gerekirse okula davet eder, görüşür. Veli toplantılarında mutlaka hazır bulunur.
  • Hekimler nasıl ki, hastalığı teşhis edip tedaviye başlamadan önce kan tahlili, idrar tahlili, röntgen filmleri önüne geliyorsa, okul yöneticileri ve öğretmenlerin de görevlerini doğru yapabilmeleri için onlara öğrenciyle ilgili her türlü bilgiyi verecek yardımcı eğitimciler yetiştirmek zorundayız.”

Böyle diyor işte, Necmettin Çivilibal.

Bana hiç de yabana atılacak öneriler değil gibi geldi bunlar.

“İyi de kardeşim, bunları yapabilmek için millî eğitimde tasarruf mu yapmak, yoksa eğitime bir bu kadar daha ödenek mi koymak gerekir?” diye soruyorsunuz.

Valla orasını ben bilmem.

Onu çiçeği burnunda yeni Millî Eğitim Bakanı’mıza sorun siz.

 

                                                                                                  Hüseyin Erkan

                                                                              huseyinerkan@dilemyayinevi.com.tr

 

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..