Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Aralık '06

 
Kategori
Bilim
 

Einstein ve evren

Einstein ve evren
 

Einstein 1879 yılında Almanya’ nın Ulm kentinde doğdu. Kafasının biçimi boksörlerin antreman yaptığı toplara benziyordu. Annesi bir canavar olduğunu sanıp dehşete düşmüştü. Üç yaşına kadar hiç konuşmadı. O yaşta bile konuşmaya çalışırken uzun süre dudaklarını oynatıp dururdu. Herkes onun geri zekalı olduğunu düşünüyordu. Kendi ifadesine göre genç Einstein çoklukla kendi düşünce dünyasında yaşadı, iskambil kağıdından evler yapar, ve küçükken babasının kendisine gösterdiği pusulayı merakla izlerdi. Komşu çocukları ona “sıkıcı” adını takmışlardı, çünkü kaba saba oyunlara katılmayı reddediyor kaçacak bir bahanesi olmadığında hakemlik yapmayı kabul ediyordu.

Çoğu zaman yalnızdı, amcaları ile bir arada olmayı seviyordu çünkü onlar ona ailenin geleneksel uğraşı olan elektriği anlatıyorlardı. İnsandan daha çok dünyadaki cisimlere inanıyordu. Aile bireylerinin anlattığına göre kız kardeşi Maja doğduğunda düş kırıklığı ile bebek sepetinin içine bakıp şöyle demişti “Evet ama, bunun tekerlekleri nerede?”.

Söylenenlerin aksine , okulda genellikle iyi notlar aldı. Eline aldığı ilk geometri kitabı simetrileri ve evren açılarıyla gözlerini kamaştırmıştı. Babasının fabrikasında imal edilen jeneratörler onu büyülüyordu. Anne ve babasının eğitimi üzerinde emelleri olmasına rağmen o kendi eğitim planını kendisi yaptı, aile o yılarda Almanya’da mülk edinme ve yüksek eğitim yapma hakkı verilen az sayıdaki Yahudi ailelerinden biriydi. On yaşında Öklid’i okuyor ve dönemin fen kitaplarını adeta yutuyordu. O sıralar dine de düşmüştü ama kendi ifadesine göre Yahudi inancını 12 yaşında bırakmıştı. Çünkü fen eğitimi din kitaplarında anlatılan öykülerin çoğunun doğru olamayacağını ortaya koymuştu.

Öğretmenlerinden çoğu onun değerini anlayamamış olsa da- hatta bir keresinde yunanca hocası hayatta hiçbir işe yaramayacağını söylemişti- Einstein’ da muhteşem bir özgüven vardı. Hocalarını kızdıran şey, bu zıpçıktı öğrencinin kendilerinin entelektüel eksiklerini yüzlerine vurmakta duraksamaması ve bunda da haklı olmasıydı. Einstein “otoriteye hiç düşünmeden saygı göstermenin gerçeğin en büyük düşmanı” olduğuna inanırdı. Asker olmamak için alman vatandaşlığından ayrıldı, ve hayatının pasifist dönemi başladı. 1,68 boyunda , yürüyüş yapmayı, yelken kullanmayı severdi. Güzel keman çalardı.

1905 de bir patent bürosunda katip olarak çalışırken( çünkü hocaları referans vermemişlerdi) özel görecelik kuramını ve E=mc2 formülünü buldu. Yani kıl tüy, kaya ne varsa her şeyin bir enerjisi vardı. Bu bir yıl içerisinde yeri göğü inleten beş fikir üretti. Bunların hepsi Almanların saygın dergisi Annalen der Physik’te yayımlandı bir anda isimsizlikten şöhrete fırladı. O yılın sersemletici etkisi yüz yıl sonra bugün hala sürüyor. Hala onun evren hakkında ortaya attığı gözlemlerin sonuçlarıyla uğraşıyoruz. O zamandan sonra Einstein patent bürosunda dünyanın sayılı bilim adamları tarafından ziyaret edilmeye başlandı, çünkü o nereyese Newton’u ve üç yüz yıllık bilimi baş aşağı etmişti.

1906 da genel görecelik kuramını ortaya attı, bu kuram üç yıl sonraki güneş tutulması sırasında Arthur Eddington tarafından kanıtlandı. Bu İngiliz astronom yıldızların ışığının güneşin önünden geçerken tam Einstein’in söylediği kadar saptığını gözlemleyerek ışığın bir kütlesi olduğunu ve uzay-zaman bağlantısında yer çekiminin neden olduğu bükülmelerin dünyanın güneş etrafındaki yörüngesinde neden ve nasıl durduğunu da açıklıyordu. Einstein artık dünyaca ünlüydü ve dünyanın her tarafından konferanslara ve devlet başkanlarının özel toplantılarına davet ediliyordu. Pejmürdeydi, unutkandı. Bavullarını istasyonlarda unuturdu, pejmürdeliği için ise “eğer paket kağıdı içindekinden daha güzel olursa durum vahim demektir” diye savunma yapardı. Bundan sonraki yıllar Nazileri ateşli bir şekilde eleştirdiğinden Alman milliyetçilerinin hedefi oldu. Sonra kaçıp İngiltere’ye 1940 yılında da ABD ye Princeton’a gitti ve Amerikan vatandaşı oldu. Oxford, Cambridge ve Sorbon ve Harvard dahil dünyanın onlarca üniversitesinden şeref payesi aldı. Einstein’in kendi el yazısı ile karaladığı görelilik kuramının özel kopyası altı milyon dolara 1944 yılında açık artırmayla satıldı. Zamanla dünya kuantum mekaniği ile ilgilenmeye başladı, o bu kurama yıllarca karşı çıktı, Tanrı zar atmaz diyordu. Ben Gurion baskılara dayanamayarak 1952 de İsrail cumhurbaşkanlığını önerdi reddedince rahat bir nefes aldı.

Son yıllarında karın boşluğunda anevrizma tespit edildi, yakılmayı vasiyet etti ve 17 nisan 1955 te öldü. İşte muhteşem bir bilim adamının basit hayat öyküsü, doğum ve ölüm kaçınılmazlığının arasında geçen bir hayat, ve bu kısa zaman aralığında dünyada bilim adına bilinen her şeyi silkelemek. Şimdi onun bu hayat hikayesinden yola çıkarak, neler olduğunu izlemeye çalışalım. ”Bugün kozmologlar Einsteinvari bir yaklaşımda bulunarak evrenimizin tek olmadığı varsayımında bulunabiliyorlar. Uzay ve zamana dair bildiğimiz her şeyin kaynağı büyük patlama, sonu gelmeyen bir evrenler dizisi üreten sonsuz sayıdaki başlangıçtan sadece biri olabilir.”(national geographic mayıs 2005) Einstein bir gün HUBBLE ile birlikteyken, büyük bir zevkle teleskopu kurcalayıp oyun oynayan bir çocuk gibi ev sahiplerinin dehşet dolu bakışları altında teleskopun iskelesine tırmandı. Einstein’in eşi Elsa ‘da oradaydı, ona oradaki gök bilimcilerden biri dev teleskopun evrenin yapısını belirlemek için kullanıldığını söyleyince Elsa “öyle mi, ama eşim bunu bir kağıt parçası üzerinde yapıyor” diye cevap verir. Bu bir kadının kocasıyla övünmesinden öte bir şeydir, çünkü tüm kozmoz araştırmaları dönüp dolaşıp Einstein’in genel görelilik kuramına dayanır.

Gök bilimciler ilerledikleri her noktada onun, uzayın, zamanın eğilip bükülebilirliği ve kütle enerji dönüşümü ile ilgili sözlerinin dünyasına girmektedirler. Kozmolog Alan Dressler “genel görelilik evrenimizin nasıl doğduğunu, nasıl genişlediğini, ve onu nasıl bir gelecek beklediğini tanımlar “ diyor. Başlangıç, gelişme ve son….” Tümü bu büyük düşünceye bağlı” Özel görelilik kuramında enerjinin kütle ile ışık hızının karesinin çarpımına eşit olduğunu göstermesi, kütle enerji dönüşümünün açıklanması, güneşin neredeyse bitmeyen enerjisinin sırrını ortaya koyuyordu.. Özel görelilik kuramı tüm hareket biçimlerini, örneğin kütle çekimi etkisi altındaki cisimlerin hareketini açıklayamıyordu, Einstein 1915 de kütle çekimini yeniden tanımlayarak, Newton yasalarında değişikler yapan genel görelilik kuramını ortaya koydu. Bu kuram, uzay ve zamanın, maddenin eğip büktüğü dört boyutlu, esnek bir doku içerisinde birbiriyle bağlantılı olduğunu ortaya koyuyordu. Buna göre dünya, güneşin kütlesinin oluşturduğu uzay zaman çukuruna yakalandığı için güneşin yörüngesinde döner. Kütle çekimi uzay zamanın eğrileri boyunca hareket eden madde olarak tanımlanabilir. 1919 da bu kuram ispat edildi. Gökbilimciler güneş tutulmasında kararan güneşin çevresinde yıldız ışının eğildiğini gördüler. Bu sayede de kozmoloji bir bilime dönüştü. Newton’a göre uzay sonsuzluğa kadar durağandı, ve üzerinde nesnelerin hareket ettiği eylemsiz bir sahne idi. Genel görelilik kuramı sahnenin kendisinin de etkin bir oyuncu olduğunu gösterdi. Evrenin içindeki maddede miktarı everene tüm eğriliğini veriyor böylece uzay-zamanın kendisi de genişliyor ya da büzülüyor olabilir. Einstein özel görelilik ile uğraşırken karşısındaki ilk engel zaman kavramıydı. Newton “mutlak zaman” başka bir deyişle evrenin tamamında aynı olan bir zaman önermişti. “ Şu an “ denilen an için evrende karşılık gelen bir “şu an” vardı ve tahminen bu aynı zamanda oluşuyordu. Ancak Einstein’e göre bu mantıklı değildi. Dünyanın iki merkezi arasında şu an konusunda bir problem yoktu, ancak bu kavramı dünyada bir şehir ve 26,5 ışık yılı uzaktaki Vega gibi bir yıldız arasında kurmaya kalktığımızda ortaya problem çıkıyordu.Vega’nın bizim gördüğümüz görüntüsünün 26,5 ışık yılı öncesine ait olduğunu biliyordu, bu ışığın bize vega^dan ulaşması için geçen zamandı. Vega ile bağlantı kurmamızın tek yolu ise ışık hızında yolculuk yapmakta olan bir radyo sinyali vasıtasıylaydı. Bu hızı sonsuza çıkaramayız, o nedenle “şu anda” Vega’da ne olduğu hakkında bir fikrimiz olamaz. Bunu bilmemizin tek yolu 26,5 ışık yılı beklememizdir. Öyleyse evrende “şu an” kavramı hatalıdır, zaman mutlak olamaz. Einstein’e göre zaman sadece olayların sıraya konuşuydu. Örneğin, güneş sistemimizde her şey sistemin içindeki harekete bağlıydı. Bizim günümüz dünyanın ekseni etrafında bir kez dönme zamanı, bizim yılımız dünyanın güneş etrafında bir kez dönme zamanıdır. Bu zamanlar başka bir gezegen sisteminde yaşayanlar için hiçbir anlam ifade etmez. Dahası bizim aynı an diye gördüğümüz uzayda gerçekleşen iki olay, onları farklı sistemden izleyen bir kişi için aynı an diye algılanmayacaktır.İki uzay gemisi hareket ediyor olsun biri diğerinden daha hızlı olsun, A gemisinin önünde ve arkasında iki patlama olduğunda gemi kaptanı olayı aynı anlı olarak niteler, B gemisi kaptanı ise öndeki patlamanın önce arkadaki patlamanın daha sonra olduğunu söyle, B gemisi Adan daha hızlı olduğu için öndeki patlama sinyali arkadaki patlama sinyalinden daha önce algılanır. Burada uzay gemilerinden sistem diye söz etmek daha uygun olacaktır, olayların her iki sistemde aynı zamanlı görünmediği aşikardır. Newton mekaniğinde, referanslar güneşe göre alınarak hesaplar yapılıyordu, fakat bu yanlıştı çünkü, evrende her şey hareketli idi, ve mutlak olan yani değişmez olan bir referans olmadan ışığın hızının Michelson- Morley deneyinin sonuçlarını vermesi mümkün değildi, bu deney ışığın içinde hareket ettiği , evrenin içinde bulunduğu “eser” varlığının olmadığını ispat ediyordu, Einstein evrende değişmez olan tek şeyin “ışık hzı” olduğunu söyledi bu Newton mekaniğindeki anlayışları yıkıyordu. Bu referans noktası açıklamasına nasıl gelindi , tamamı kapalı sadece sizin oturduğunuz yerdeki pencerenin açık olduğu bir hareket eden bir trende olduğunuzu düşünün tren sabit hızla hava yastıkları üzerinde hareket ediyor olsun, yanınızdaki tren size zıt yönde hareket ediyor olsun, siz hiçbir şekilde siz mi yanınızdaki tren mi hareket ediyor, hangi hızla hareket ediyor bilemezsiniz, bu durumda problemin sonsuz çözümü vardı. Ama size ters taraftaki pencereyi açarsanız problem çözülür, çünkü hareketi incelemek için dışarıda her hangi bir nesneyi referans noktası olarak alabilirsiniz. Hızın göreliliği bu şekilde kolayca açıklanabilir. Ve zaman, uzunluk ve hız ile birlikte kütlenin de göreceli olduğu ortaya çıkmaktadır. Zamanın göreceli olması insanların fanteziler yaratmasına neden olmuş önemli bir parametredir. Zaman içerisinde yolculuk etmek, geçmişe ve geleceğe gitmek insanoğlunun bilim kurgu yazarlarının hayallerini süslemiştir. Zamanın ışık hızına yakın bir hızda hareket eden sistemde duran sistemlere göre daha yavaş geçmesi, geleceğe yolculuk fikrinin olabilirliğini önümüze sermektedir bize en yakın vega yıldızına ışık hızı ile seyahat ettiğimizde ki bu durumda zaman neredeyse durmaktadır, bu yolculuk gidiş dönüş olarak 53 ışık yıllık bir zamanda olacaktır ve gemiye 20 yaşında binen bir astronot, dünyaya döndüğünde dünyanın kendisinden binlerce yıl daha yaşlı olduğunu görecektir, bu geleceğe yolculuğun bir örneğidir. İnsanlar geçmişe yolculukla da geleceğe yolculuk kadar ilgilenmişlerdir. Burada sıkıntı sebep- sonuç ilişkisinin bozulmasıdır. Sözgelimi dünyaya zarar verdiğini gördüğünüz dedenizi öldürmek için geçmişe gittiniz, dedenizi öldürdüğünüzde babanız ve siz olmayacaksınız, bu durumda doğmamış birinin bu yolculuğu yapması mümkün değildir. Yani sonuç sebepten önce olmaz, yani kurşun namludan çıktıktan sonra tetik çekilmez gibi.

Fakat bilim adamları bu konuyu açıklamak için paralel evrenler fikri üzerinde durmaktadırlar. Bir diğer zorluğumuz ışık hızına ulaşan maddesel cismin kütlesinin sonsuz olmasıdır, bu da bizi maddesel bir noktanın hızının ışık hızına ulaşamayacağını sınırımızın ışık hızı olduğunu göstermektedir. Diğer bir nokta sonsuza ulaşan kütlenin yanında uzunluk ve dolayısıyla hacmin sıfır olmasıdır. Işık hızı insanoğlunun evrendeki sınırıdır, boşlukta 300.000 km/sn olan bu hız sınırı nedeniyle bizlerin başka canlılık formlarının, daha doğrusu bizimle aynı canlılık formlarının bulunduğu sistemlere ulaşmamız , imkansızdır. Özel görelilik kavramı sabit hızla hareket eden cisimlerin durumlarını açıkladığı için hareket eden sistem duran sistemle üst üste geldiğinde her şey eşitlenir, yani hareket eden sistemdeki kişi kendinin durduğunu dışarı baktığında diğer sistemin hareket ettiğini görür, o nedenle kendi sisteminde yaptığı hesaplamalarda diğer sistemdeki olayları yukarıda anlattığımız gibi açıklar. Zaman yolculuğunun yukarıda anlatılan durumu, ivmeli hareketler, yani bir kuvvet etkisi altında yapılan hareketlerde söz konusudur. Genel görelilik kuramı özel göreliliğe göre çok karmaşık, kütle çekimi alanlarını da göz önüne alan bir durumdur. Işık hızı ile hareket ederek sonsuz yaşamı ümit etmeyelim, bu imkansız bir durum. Ama klonlama gibi bir teknolojinin ortaya çıktığı günümüzde daha uzun yaşamak bir yirmi yıl sonra hayal olmaktan çıkacak gibi görünüyor. Genç olarak uzun yaşamak tercih edilen bir durum olsa gerek yoksa yaşlılığı uzatmak değil. Bilimde radikal değişiklikler yapan teoriler ortaya koyan Einstein hakkında benim söyleyeceklerim bu kadar. Oysa onun hakkında söylenenler, onun söyledikleri ile ilgili ispatlar daha çok yıllar devam edecek.

 
Toplam blog
: 283
: 1304
Kayıt tarihi
: 04.12.06
 
 

Nükleer fizik doktoru, şiir yazmaya çalışıyor, kalite yönetim sistemleri danışmanı, öykü deneme yaza..