El Kıbrisi Hakk'a kavuştu

Gül yüzlü, güler yüzlü, yüzüne baktıkça gönül pınarından şırıl şırıl mana akan, dünyayı da, dünya malını da ‘hiç’ sayıp, 92 yıllık ömrünü Hak aşkıyla ve Hak adına tamamlayan Şeyh Nazım El Kıbrisi El Hakkani hazretleri dün Lefkoşa’da aşkına yani Hakk’a kavuştu.

1991 – 1992-1995-1996 yıllarında onun sohbetlerinde bulunabilmek için Kıbrıs’a gittim. O, son yüzyılda, mana âleminin, en güzide simasını, en samimi, içten, sevecen Allah dostunun muhabbetini yaşayabilenlerden oldum. Sonraki yıllar kısmet olmadı. En son geçen yaz gitmeyi, dergâhına varıp duasını almayı istedim, ancak yine engeller çıktı. Ama bundan yana üzgün de değilim. O, daha önce de şimdi de hep yanımda. 1992 yılında bir yangının ortasından çekip aldı. Nefis belasından kurtardı. Hak erenleri için uzaklar yakın, Yok’lar Var, Var’lar yok olur. Erenlerin dergâhında, hak dostlarının dizlerinde bunu ancak anlayabilirsiniz.

Makamların, mevkilerin, şanın şöhretin iğrençliğinde; bir koltuk için bin takla atanları, yalakalıktan, el etek öpmekten artık dudakları yapış yapış olmuş insanların elbette bunları anlamasını beklemedim, hiç de beklemiyorum.

Günlük hayatlarında ağızlarından Allah adını düşürmeyip, her sözlerinde din kavramlarının arkasına saklanıp, dalkavukluk yapanları da hiç anlamadım. Onlar ki yeryüzünde bir değer taşımayan zavallılardır…

Nazım El Kıbrisi, tasavvuf ehlidir. Soyu, anne tarafından Mevlevî tarikatı kurucusu Mevlâna Celâleddîn Rumî'ye, baba tarafından Kâdirî tarîkatı kurucusu Abdülkâdir Geylânî'ye dayanır. 1940`larda İstanbul'da Kimya Fakültesini okudu. İstanbul'da bulunduğu dönem içerisinde Nakşibendî şeyhi Süleyman Erzurumi'ye bağlandı. Bir müddet kendini yetiştirdikten sonra şeyhinin izni ve işareti ile Şam'a gidip Şeyh Abdullah Dağıstani'ye bağlandı ve onun manevî terbiyesine girdi. Şeyh Abdullah Dağıstani'nin emri ile insanlara tasavvuf terbiyesini vermeye başladı. 1973'de Şeyh'inin vefatı ile onun yerine geçti. 2011'de oğlu Mehmet Adil Efendi'nin, kendi yerine geçip, silsileyi devam ettireceğini ilan etti.

Lefke’deki dergâhında bulunan insanlar bilirler ki, dergâha yani Şeyh Nazım’ın gönlüne gelenlerin sadece adları sorulur, karınları doyurulur, lüksten, şatafattan uzak, üzerindeki libası yıllarca giyen, gözlerinden, gönlünden, kalbinden, her uzvundan insanlara sadece ‘SEVGİ’ dağıtan, hakkın adıyla yatıp Hakkın adıyla kalkan Kıbrisi için hayatın hiçbir anında beşere karşı bir ilgi olmamış, devlet işlerine hiç bulaşmamış, makamlarla, mevkilerle alakadar olmamış, insanları bulundukları makamlara göre sınıflandırmamıştır. O, insanlara tek bir pencereden bakmıştır: “İNSAN”

Böylece dünyada onu sadece Türkler değil tüm dünya insanları sevmiş ve saymıştır. O, kendini Allah’a adamış son yüzyılın bilgesi, alimi, mana ikliminin gönüller yapan ustasıdır.

Günümüzün; önyargı ve dedikodularının yıprattığı imani değerleri, sabrı, bilgisi ile esprili sohbetler yaparak; insanların kibre, hasede, dünyevi hırslara saplanmış kokuşmuş hayatlarını temizlemeye gayret ettiği hayatını yine son nefesine kadar devam ettirmiştir.

Şeyh Muhammed Nâzım Âdil Kıbrısî El Hakkani hazretleri dualarıyla insanlara manevi huzur yanında, nefisleriyle mücadele ve Hakk’a ulaşmanın yolunu gösterse de hiç kimsenin aklına hükmetmeye yeltenmeyip, kendisine hürmet gösterip müridi olanları da kendine ‘KUL’ eylememiştir. Kendisine saygı ve sevgiyle bağlananları kendi çıkarları için kullanmamış, makamlara mevkilere tevessül etmemiştir.

Elbette her nefis ölümü tadacaktır. Bazı ölümler “Güzel ölümlerdir” güzel ölüm ancak Hakk yolunda başın dik, kula kulluk etmediğin ve Allah’ın ilk emrinde “OKU” dediği gibi dünyayı da ahireti de iyi oku’makla mümkün olacaktır.

Allah Rahmet Etsin… El Kıbrisi, imani hakikatleri, sevgisiyle insanlara dağıtmaya el verdiği oğlu Mehmet Adil Efendi ile sürdürecektir. Mehmet Adil Efendi de aldığı görevi aynı içtihatlar doğrultusunda yerine getirerek insanlığa büyük hizmetler verecektir. Allah onunla olsun…