Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '15

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Erol Büyükburç'un ölümünden medet uman Cumhurbaşkanı!

Erol Büyükburç'un ölümünden medet uman Cumhurbaşkanı!
 

Kaynak: İnternet


Aşağıdaki haber, muhtemelen ciddiye alınmadığı için patlamadı; ancak Türkiye Cumhuriyeti tarihine geçmesi gereken bir beyanattır, bence, kendisi...

Cumhurbaşkanımız, kalbinde üç adet stent bulunan, seksen yaşında vefat eden Erol Büyükburç için şöyle demiş:

"ÖLÜMÜ DÜŞÜNDÜRÜCÜ"

Kendisine rahmet, yakınlarına sabırlar diliyorum. Özellikle de yarınki bir program öncesinde böyle bir şeyin gerçekleşmiş olması düşündürücüdür. Şu anda güvenlik güçlerimizden henüz bu işin neticesini almadık. Nedir, ne değildir... Bu bir adli tıp konusudur. Adli tıp incelemelerini yapacaktır, ondan sonra da bizlere gerekli bilgiler bu konuyla ilgili verilecektir" dedi.

******

Erol Büyükburç ışıklar içinde huzur bulsun... Konumuz bu değil elbet!

Konumuz; bir cumhurbaşkanının ifadesidir!

Ne olur bir daha okuyun; aklıma mukayyet olmakta zorlanıyorum; ben mi yanlış anlıyorum?

******

Twitter’da demiş ki biri: Aselsan mühendisleri birer birer ölürken hiçbirinin ölümlerini “düşündürücü” bulmayan cumhurbaşkanı, Erol Büyükburç’un ölümünü düşündürücü bulmuş!

Aynen katılıyorum!

******

Yalnız işin bir başka boyutu daha var; hem de çok vahim bir boyutu: Bu yaklaşım ya, hakikaten, mantık örgüsü problemidir, ya da siyasetin ayaklar altına alındığının bir göstergesidir!

Kendiliğinden ölmüş olan biri aracılığıyla kendine pay biçmeye çalışmak  anlamındadır ki; yapılana günah olmakla birlikte yapan da çaresizlikten şaşkın durumdadır ki böyle bir durumdan medet umar!

Yüzlerce kez ülkenin psikologlarını, psikiyatristleri, sosyologlarını durum değerlendirmesi yapmaları için davet ettim; birinden de ses çıkmaz mı?

Çıkmıyor!

İş yine bize kalıyor!...

******

Başbakan medyaya yüklenmiş; sürekli kötü şeyleri öne çıkartıyorlar diye... Halbuki çok güzel şeyler de oluyormuş ama ısrarla “Kin ve nefret tohumları” ekilmeye çalışılıyormuş!

Çıplak göz görüyor arkadaş; o arada da cumhurbaşkanı “Gezi Vandalları” diye haykırıyor!

“Bu ülkenin gençleri bu gezi vandalları değildir!” diyerek inletiyor ortalığı!...

“Bu ülkenin gençleri burada olanlardır!” diye bağırıyor...

******

Bir “ayıp”ımız vardı bizim; yalan söylemek ayıptı, mesela, çalmak ayıbın en katmerlisi; iftira atmak fena halde edepsizlik...

Yemek yediğin kaba işemek ise köpeklik!

(Valla, ben hiçbir köpeğin yemek yediği kaba pislediğine tanık olmadım! İnsanınkine ise defalarca...)

En basit örneği, bence şudur: “Demokrasi bir trendir...”

Ne diyordum; “Edep, “Haya”; efendime söyleyeyim dürüstlük, samimiyet, insanlık gibi değerlerimiz vardı; beddua etmek, insanın ekmeğiyle oynamak gibi şeyleri düşünmek bile utandırırdı... Değil ki gerçekleşmesine önayak olmak!

Kötü insanlar yok muydu? Vardı elbet!...

İyi insanlar öyle çoktular ki o kötü insanlar kolayca barınamazlardı!

******

Henüz üniversite öğrencisiydim, yıl 1982 falan, acayip bir yapılanma vardı; din adı altında beyinleri yıkanan gençlerle ilgili bilgiler gelip-gidiyordu...

Her birimiz bir olaya şahit oluyorduk, en azından; biri yer sağlayacak olanlardan bahsediyordu, bir diğeri arkadaşının nasıl değiştiğinden...

“Komşu kadınlar” da o zamanlarda ortaya çıkmıştı; valla bak!

Yer İzmir’in Karşıyaka’sı; kapıdan kovsan bacadan girecek şekilde hedefe kilitlenmiş; bizzat şahidim, nasıl güzel konuşuyor! Usul-usul...

Bizlerden yüz bulamadı ama aynı sokaktan başlarını bağlayıp da kocalarının altına cipler çekilenler oldu!

******

Sonra...

Para herşeyin tillahı oldu!

Onur, gurur... Dürüstlük, haysiyet...

Paranın paspası oldu!

Din, ibadet kişiye özelken, medyaya açıldı, arkadaş!

Camilerde siyasi toplantılar yapılmaya başlandı ki bir mümin bile çıkıp da “Camiye siyaset sokmayın!” diyemedi!

******

Gezi direnişinden “Vandal” çıkartmaya çalışanlar Erol Büyükburç’un da ölümünden medet umanlardır!

******

Gönül isterdi ki ülkenin psikologları, psikiyatrları, sosyologları fikir beyan etsinler...

Etmediklerine göre görev yine bize düşüyor...

Neyse ki, kendi adıma konuşursam, aldığım eğitimin bir bölümü de psikoloji  ve ölçme-değerlendirme ile ilgiliydi!

Yani, en azından iyi-kötü aldığım bir eğitim var; “Eğitim almadan konuşanların” bol olduğu ülkede “İyi-kötü” demem de alçak gönüllülükten; lakin onun da değeri sıfırlanmış çoktan!

******

Gönül isterdi ki iyi insanlar güzel şeylere sahip olsunlar; hırsızlar kodeslerde yatsınlar; tecavüzcüler de keza...

Şeftali, erik ağaçlarına göz koymasalardı; limon diye ne olduğu belli olmayan aşılı ürünler “Hadi tüketin!” diye sunulmasaydı...

Dutluk olan yerler istimlak edilmeyip, 250 gram dut için 10 lira ödemeseydik!

******

Bizler et almayı hayal olarak görürken, Saray’ın ve Doğu’dakilerin elektirik paralarını ödemek zorunda kalmasaydık!

Off yaa... Ne diyorum!

Eti falan bıraktık; varlığımızla sınanıyoruz!

“Vandal” diyen bir cumhurbaşkanımız var; “Sen kimsin ki böyle hakaret etme hakkını kendinde buluyorsun?” diye dava açamayacak kadar kuşatılmışız!

Sahi; toplansak ve bir dilekçe versek, dilekçemizi işleme koyabilecek bir yetkili olur mu?

 

https://twitter.com/Gulgunkaraoglu

gulgun_2006@hotmail.com

 
Toplam blog
: 1269
: 1343
Kayıt tarihi
: 18.09.07
 
 

İzmir, 1963 doğumluyum. Dokuz Eylül Üniversitesi İngilizce bölümü mezunuyum ve özel bir şirkette ..