Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '10

 
Kategori
Deneme
 

Eskilerden ne kaldı

Eskilerden ne kaldı
 

resim alıntıdır.


Bugün o yoldan yürüdüm. Hangi yol mu? Ne çabuk unuttun sende. Hani, bizim çay bahçesinden çıkınca kestirmeden gitmeyelim diye uzatırdık dönüşümüzü. Maksat beraber olduğumuz kısacık zamanı biraz daha genişletmekti. Eve çıkıyordu sonu ama oldukça sapa bir yerdeydi. Uzun uzun ağaçlar sıralanıyordu iki tarafında. Sanki kimseler görmesin diye duvar vazifesi görüyorlardı. Kolunu boynuma uzatıp, sıkıca kendine çekerdin beni. Saçlarının her bir telini öpmem gerek diyerek sarılırdın iyice. İçimde bir yerlerde kıpırdanan kelebekler kozalarını yırtarak uçmaya yeltenirlerdi o anlarda. Ben seni seviyordum sende beni. Saçlarını, gözlerinin yıldızlarını ve çarpık gülüşünü. Bazen, seni bilen arkadaşlarım ne buluyorsun onda diye bana serzenişte bulunurlardı. Bende omuz silkip benim onda bulduklarımı asla göremezsiniz diye cevaplardım. Bana göre sen herkesten başkaydın sonuçta. Aslında her insan için sevdiği başkadır ama sen bambaşkaydın yine de.

Aynı yoldan yine geçerken bu defa eve gitmeyeceğimi biliyordum. Artık ne o sıcak mahallemiz, ne meraklı komşular, ne de o iki katlı ahşap evimiz vardı. Evler bir bir yıkılmış, yüksek apartmanlar doluşmuş her yere. Bakkal Remzi, cam güzeli Behiye, Çitlembik Rasim, zerdeci Cemal Usta, plakçı Şemsi Efendi…ve daha niceleri. Her biri farklı yere dağıldı. Kimi göçüp gitti bu dünyadan, kimi daha sakin limanlara yerleşti. Niçin eskidi bütün bu insanlar? Zaman her daim nankörlüğünü gösteriyor üzerimizde.

Şimdi bizim yolumuzdan sonra, bizim sokağımızda geziniyor gözlerim. Bu halini özümsemeyi reddediyorum. O sıcaklığı buz olmuş. Ben yürürken bu kim dercesine çevriliyor bakışlar. İşte şurada ailece oturup zerdelerimizi kaşıklardık değil mi? Yıkılmış şimdi, yerine günümüz cafelerinden birisi yerleşmiş. Bakkal Remzi desen çoktan fani oldu. Daha biz taşınmadan toprağa verilmişti zaten. Çitlembik Rasim’in kuruyemişlerinin yerine de her tarafta türeyen çiğköftecilerden biri açılmış. Yazın çay bahçesinden dönerken babam hep takılırdı plakçı dükkânına bakarak:

_ Şemsi Efendi, neva makamında bir şeyler çal da gönlümüz huzur bulsun…diyerek.

Şemsi Efendi’nin geri çevirdiği nerde görülmüş, zaten dünden hazır iyice açardı müziğin sesini.

Derin bir iç geçirerek serseri mayın gibi gezinmekten vazgeçip geri dönüyorum bir anda. Anıların denizinde kulaç atmak güzelde, işte böyle de yoruyor insanı. Gözlerim doluyor, ağlamak istiyorum ama etrafımdaki meraklı bakışları görünce sıkıyorum kendimi. Sadece kendi yüreğime “Çok güzel günlerdi be!” diye mırıldanıyorum sessizce.

Artık öyle aile sıcaklığında mahalleler yok değil mi? Çoğu zaman aynı apartmanda komşular bile birbirlerini tanımıyorlar. Modernleşme böyle mi oluyor gerçekten?

Sahil boyunca yürüdükten sonra ağır ağır bir avuç toprak olmuş hayatlara geliyorum. Bir karışlık toprak ve başucunda soğuk bir mermer. Salih Özer… Ruhuna Fatiha. Kıbleye dönüp duamı okuyorum, mekânın cennet olsun diyerek. Yanına oturup bu defa ben uzatıyorum kolumu senin omuzlarına. Ama senin sıcaklığın yerine, soğuk mermerler üşütüyor beni. Sen başkaydın, yine başkalık yapıp olmayacak bir yaşta başka bir dünya seçmiştin. Ölüm Allahın emri, ayrılık olmasa derler ya… Kabul edemiyor insan yine de. Bu ayrılık çok canımı yakıyor işte.

Kaderimiz keşke kurşun kalemle yazılsaymış… Belki o zaman acı taraflarını siler, yeni başlangıçlar yazardık değil mi? Ama yine de…dikensiz gül olur mu? Bütün bunlar da bizim dikenlerimiz sonuçta.

Şimdilik veda ediyorum sana. Bir ay sonra, aynı günde, aynı saatte buluşmak temennisiyle.

 
Toplam blog
: 71
: 569
Kayıt tarihi
: 25.11.08
 
 

1969 doğumluyum. evliyim, iki çocuğum var. Kitap okumayı ve şiiri severim. ..