Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Haziran '07

 
Kategori
Felsefe
 

Ey taassup sahibi olan! Bende görebileceğin sende olandan başka nedir?

Ey taassup sahibi olan! Bende görebileceğin sende olandan başka nedir?
 

Taassup kelimesinin sözlük karşılığı bağnazlık veya fanatizimdir. Körü körüne bir inananç veya düşünce biçmine
bağlanmak ve bunun dışındaki fikir ve görüşlere kapalı olma haliyse; taaasup sahibi kişilerin en belirgin özelliklerindendir.

Onlar her yerdedir. Sosyal statüsü, mevki, eğitim durumu veya eğilimleri farklılık gösterebilir. Br çoğumuzun düşündüğünün aksine, toplumda oldukça saygı gören ve önemli yerleri işgal eden bireyler arasında da bir çok taassup sahibi kişiyi görmek mümkündür.

Bildiğiniz gibi, öğrenim görmüş olmak eğitimli olmak anlamına gelmez. Öğrenim: "Herhangi bir meslek, sanat veya iş için gerekli bilgi, beceri ve alışkanlıkların elde edilmesi amacıyla yapılan çalışma, tahsil" anlamındadır. Örgün ve/veya yaygın eğitim kurumlarından edinilebilir.

Eğitim ise: Çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine yardım etme, terbiye" demektir.

Doğru bir aile ve kişisel eğitim aşamasından geçmiş kişiler arasından, taasup sahibi kişi çıkma olasılığı düşük, öğrenimli kişiler arasında ise bu oran, diğerine nispetle yüksektir.

Bunun bir kaç sebebi olduğu düşüncesindeyim: Öncelikle eğitimli kişi, genellikle eğitimli bir aile içinde yetişebileceğinden; şahsiyeti gelişmiş ve özgüvenli bir birey olarak toplumdaki yerini alır. Bu da taassup sahibi olma ihtimalini oldukça düşüren bir etkendir.

Kişinin bireysel yeterliliğinin düşüklüğü oranında, aidiyet hissinin yükseldiği görüşündeyim. Bireysel ilgi, beğeni, tercih ve görüşlerini özgürce ifade edebileceği bir ortamda yetiştirilmeyen birey, "birey olma bilinci" denen kavramında tam olarak ne demek olduğunu algılayamayacaktır. Bu durumdaki kişi de; sıkça "çoğunluk" denen ve çan eğrisinin orta kısmında yer işgal eden güruh tarafından, onay ve kabul görme arzu ve ihtiyacı içinde olacaktır.

Bir gruba ait olma (ki bu grup yaşanılan sosyal çevre tarafından onaylanmış, kabul gören ve çoğunluğun fikir ve görüşlerinin yansıması olmalıdır) ihtiyacı ve eğilimi içindedir. Futbol fanatiziminin buna iyi bir örnek olduğu düşüncesindeyim.

Bağnaz yada taassup sahibi dediğimiz kişilerde; sosyal çevrelerinden onay ve ilgi görmeye dair beklenti ve isteğin bir çok şeyden önemli olduğu malumdur. Bireysel tercihler ve değerlere sahip olabilme durumu ise ; neredeyse yok denecek kadar siliktir. Çünkü kişi, kendi isteklerini tanımlamayabilme yeteneği ile doğsa da, bu tür bireyler bu yeterliliklerini genellikle aile ve sosyal çevrelerinin tutum ve öğretileri sebebiyle yetişme çağlarında kaybetmiştir.

Bu nedenle de; yetişkin olduklarında da artık, bu istek ve gereksinimi de duymaz, duyanları da alglayamaz ve yargılayıcı bir gözle bakar. Ve diğerlerini de kendi bildikleri doğrularla etiketlemeyi seçerler...

Bu marjinal denebilecek görüş ve yaşam tarzını benimseyen birey veya gruplarda da, en az aşırı dindar ve bağnaz olarak nitelendiren ve toplumdan kopuk bir yaşam tarzı süren kişi veya kişilerde de ayndır. Her iki ucunda kendi
görüş ve düşünce tarzından farklı olan kişi ve veya guruplara bakış açısı benzer özellikler gösterir.

Bu iki ucada kaynaklık eden psikoloji, şahsi kanımca aynı olduğundan, açılımları farklılık gösteriyor gibi bir görüntüde oluştursa, genel yapı itibariyle ait oldukları gurup ve sosyal çevre dışındaki kişilerin görüş ve yaşam tarzlarına karşı bakış açısı, tutum ve davranış modelleri oldukça büyük benzerlikler gösteririr.

Cehalet, öğrenimle değil, ancak ailede alınan sağlık bir eğitim ve parelelilinde kişinin kendi bireysel ilgi, istek ve
çabasıyla edinilebilir.

Etik değerlere sahip olmak eğitim gerektirir. Ve bu değerlere sahip olmayan kişinin taassup sahibi olmaması mümkün değildir.

Vicdani sorumluluk sahibi olmak, tevazu sahibi olmak, bağnazlıktan uzak, hoş görülü ve kişileri ırk, din, sosyal mevki, ait olduları gurup, statü, dış görünüş, öğrenim vb. etiketlerle değerlendirmek yerine; etik değerleri ve insani hasletlerini gözönüne alarak algılamaya ve tanımaya çalışmanın son derece önemli olduğu görüşündeyim.

Birlik bilinci içinde olan; egosal tatmin kaynaklı bireysel fark yaratma gayreti yerine, tüm dünya ailesinin üyelerinin ruhsal yükselişini arzu eden gönüllerin bu değer, çaba ve görüşleri idrak edebilecek farkındalıkta olamayacak kişiler tarafından karalanmasınınsa, ancak bu yargılamayı yapan kişilerin kaybı olduğuna inanıyorum...

Ruhsal olarak sahip olduklarımız, bizi biz yapar ve biz ancak bizde ne varsa karşımızdakinde de onu görebiliriz.

Benim bir diğerinde gördüğüm ışıksa; ben bunu ancak kendimden tanıdığım için onda da görebilir, fark eder ve takdir edebilirim.
Yok eğer bende ki karanlık ve kaossa; diğerinde de görebileceğim ancak bendeki kadar olacaktır. Ayna sembolizmasıyla kast ettiğimiz de budur.

Ben de görüp görebileceğin bende ki senden başka nedir?...

Ve eğer gün gelir de kişi, aynasını şefaflaştıracak aşamaya varabilirse; aynasının ardındaki sırrı da atabilir.
Ve ancak o zaman; gördüğü artık kendi değil, tüm çıplaklığı ile karşısında ki olacaktır.
Ve zaten bu aşamada da bir "ben ve karşımda ki ayrımı"nın kalmadığı idarki gelmiş ve hatta içselleşmiştir.

Demem o ki; anlayana sivri sinek saz, hala anlamayanaysa tanrı yardımcı olsun...

Sevgi ve ışıkla,
Ayna

16.06.07

 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..