Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Kasım '12

 
Kategori
Futbol
 

Fenerbahçe'de suçlu taraftar mı?

Fenerbahçe'de suçlu taraftar mı?
 

 

Ülkemizde yönetim deyince, siyasetten futbola kadar hangi kategoride olursa olsun, hep parası ve nüfuzu olan kişiler başa gelir, getirilir. Bunun için işinin uzmanı, donanımlı ve objektif ekipler oluşturulmaz, her bir branş tek bir kişinin buyruğuna, inisiyatifine terk edilir.

Bu gerçekten yola çıkarak sözü Fenerbahçe ve Aziz Yıldırım’da toplayalım. Başkan; 15 yıllık görev süresince Fenerbahçe’ye tesisleşme ve finansman açısından çok emek verdi. Fenerium, stadyum, tesisler vs. Fenerbahçe, kendi kendini finanse eden bir şirket haline geldi. Tabi ki bu emeğe saygı duyuyoruz. Ancak yapılan onca yatırım, verilen onca emek diğer branşlarda karşılığını bulsa da, futbol açısından gelinen bir arpa boyu yol. Parayla yapılabilen her şey için Aziz Yıldırım, peki ya parayla ölçülemeyecek şeyler?

Elde edilen bu gelirler doğru şekilde kullanılamadı. Müşteri gibi görülen taraftarın da büyük katkısının bulunduğu bu büyük bütçe; yıllardır süregelen, isme dayalı yanlış transfer politikası ile çar-çur edildi. Üstüne üstlük bizlere aşılanan ve “dış mihrak” tabiri ile anlatılan öcü masallarının verdiği gazla, rakip taraftarların da haliyle buna karşı reaksiyonlarıyla, Fenerbahçe’yi hırs aracı haline getiren yöneticilerin ektiği ve yeşerttiği ülke çapında bir nefret olgusu oluştu.

Fenerbahçe düşmanlığının asıl tohumları; bir yönetici ve futbol adamına yakışmayan olumsuz yaklaşımları nedeniyle Ömer Çavuşoğlu ile atıldı. Efsane başkanımız Ali Şen ile bu düşmanlık yeşerdi. Aziz Yıldırım yönetiminde ise hat safhalara ulaştı. Kendinizi ve inanışınızı ne kadar empoze ederseniz, o kadar karşıt tepkiye muhatap kalırsınız.

Sanırım Azizsilin’den biz de nasibimizi alıyoruz ki; Aziz Yıldırım’ın, biz taraftarlara enjekte ettiği ve artık bir çoğumuzun bilinçaltına yerleşen iki inanış mevcut. Biri Fenerbahçe’nin bir dünya kulübü olduğu diğeri ise bizi yıkmak isteyen dış mihraklar. Kimse bizi sevmek zorunda değil muhakkak, ancak eğer ki böyle bir olumsuz havaya maruz kalıyorsam, önce bunu hak ettim mi diye sorgulamaya, kendimden başlarım.

Bir başkanın, bir futbol adamının, bir liderin bakış açısı, ardından gelen kitlelere de ışık tutacak, örnek olacak noktada olması gerekmez mi? Haliyle bir büyük takımın büyüklüğü de oynadığı güzel futbolla kendini gösterir, kazandığı başarılar da bu güzelliği taçlandırır.

Ancak bizim en büyük eksikliğimiz odur ki; futbol kulübü açısından bu büyüklüğü taşıyacak yetkin liderlerle yönetilememekteyiz. Bu sebepledir hatamız; problemi hep dış güçlerde, düşmanlarda (rakiplerde) aramamız. Her başarısızlıkta bahane üretme kolaylığına yönelmemiz. Muhakkak ki irdelemeye önce kendimizden başlasak, kazanımlarımız daha çok olacak.

Futbolda bazı gerçekler vardır ki yadsınamaz. Futbol; kaliteli futbolcularla oynanır,  başarılar da ancak yetkin liderlerle istikrar kazanır. Futbolun güzelliği; görselliği, fair-play çerçevesinde sadece yeşil sahada yapılan tatlı-sert mücadelesi, dostluğu, kardeşliğidir. Haddini bilen ve rakibine de saygı duyan profesyonel aktörleridir. İşte bu noktadan uzaklığımız, kulüpler ve ülke futbolunun Avrupa’ya olan uzaklığı ile eşdeğerdir.

Başkanından, teknik heyetine ve futbolcusuna kadar hep bir bahane üretme kolaylığı, ders çıkaracağız geçiştirmeleri içindeyiz. 1-0 olsun da yeter ki bizim olsun tembelliği sarmış dört bir yanımızı. Sonuç; günü kurtarmaktan öte değil.

Arkasındaki rakibe bakmayıp da önümüzdeki maçlara bakmayı marifet sayan beklerimiz, aldığı üç toptan ikisini ya kaptırıp ya da geriye kullanan, ayda yılda bir gol atınca da bunu gözümüze sokan orta alan oyuncularımız ile gece hayatında ve twiter’daki performanslarını, antrenmanlarda, yeşil sahalarda gösteremeyen forvet oyuncularımız mevcut.

Buna rağmen, hep bir suçlu arayışı kısırlığında debelenip duruyoruz. Örneğin, forma giyemeyen oyuncu için suçlu hoca, hocaya göre suçlu medya, yönetime göre ise suçlu medya hatta taraftardır. Eee haliyle biz taraftarlara göre de suçlu yönetim ve hoca. Çünkü büyüklerimizden bunu görüyoruz.

Futboldaki dostluktan, kardeşlikten, bütünleşmeden bahsederken, takım içersinde dahi bu bütünlükten oldukça uzak olduğumuz da aşikâr. Birbirini ve hatta takımın liderini sevmeyen bir gruptan takım değil ancak topluluk olur.

Fenerbahçe’deki kaliteli mevcut kadronun (bazı yeteneksizler hariç), beklentilerimizi bir türlü sahaya yansıtamamalarının nedeni de işte bu noktada ortaya çıkıyor. Parçaların bir bütünü oluşturamaması, takım bütününü sağlayamamak. Tabi buna bir de teknik heyetin hatalı kadro tercihlerini, formsuz isimlerdeki ısrarını da ekleyecek olursak; karşımıza bu istikrarsız tablo çıkıyor.

Sakatlıkların bu tabloya etkisi sanırım daha azdır. Çünkü büyük takımların geniş bir kadro kalitesine sahip olduğu varsayılır. Tabi, bu forma mücadelesini, takım içersinde etkin bir hale getirebildiğiniz sürece, yani yedek kalan oyuncuya; daha çok çalışarak bu formayı giyebileceğini, sahada yeterli performansı gösteremeyen oyuncuya ise kulübenin soğukluğunu hissettirebiliyorsan bu mümkün olur. Oyuncun seni ancak bu sayede ciddiye alır.

Fenerbahçe’de; sakatlıklar nedeniyle yaşanan bu sıkıntılı süreçte, Sezer, Recep ve Salih kazanılmalıydı. Belki yine puan kaybı yaşanırdı ama yine de kazandığımız oyuncular takımın gücüne güç katardı. Bu süreç de iyi yönetilemedi ve ne kadar baskı altında oluşu mazeret olarak kabul edilebilse de, Aykut Kocaman’ın forma şansı vermekteki adaletsizliği de kanıtlanmış oldu.

Artık Fenerbahçe’de her bir oyuncu, bu formanın ağırlığını ve değerini bilmek, bu yükü ensesinde hissetmek zorundadır. Sahadaki oyuncular garanti olan formanın, yedektekiler ise garanti paraların rahatlığından en kısa zamanda sıyrılmalılar.

Futbolun içinde olmayan, sahaya çıksa 5 dakika koşamayacak olan(!) ama Fenerbahçe sevdalısı biz taraftarları suçlamak yerine, hakeme ya da hocaya rağmen sahada herkes sorumluluğunu yerine getirmelidir. Sen işini yaparsan herkes ancak ardından bakar.

Bu blog Canlı Maç Anlatımı sayfamızda da yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 296
: 6335
Kayıt tarihi
: 24.09.08
 
 

Bankacılığın stres ve yoğunluğundan fırsat buldukça, okumaya ve düşüncelerimi burada paylaşmaya ç..