Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '09

 
Kategori
Anılar
 

Fıkranın fıkrası

Denizli’de uluslararası fıkra konulu bir sempozyumu düzenlenmişti. Bu sempozyuma ben de davetliydim. Sempozyuma “fıkraların Türk edebiyatındaki yeri ve önemi” konulu bir bildiri sundum. Bana ayrılan on beş dakikalık süre içinde bildiri kapsamında birkaç da fıkra anlattım.

Bu sempozyumu, her türlü övgüye layık olan (rahmetli) Şükrü Tekin Kaptan’ın başkanı olduğu EGAY-DER (Egeli Gazeteci ve Yazarlar Birliği) yönetimi düzenlemişti. Çok sıcak bir ortamda geçen sempozyuma yurt içinden ve yurt dışından birçok fıkra sever katılmıştı. Çin’den Macaristan’a kadar çeşitli ülkelerden birçok fıkra severle tanışma olanağı bulmuştum.

Yaz aylarında genelde İncirköy’deki evimde kalıyorum.

Denizli dönüşü gene köydeki evime geldim. Komşular “neredeydiniz, epeydir görünmediniz, kendinizi özlettiniz, akşam çay içmeye geleceğiz” dediler. ”Buyurun” dedik.

Akşam geldiler balkonda çay içiyoruz. Yaşlıca teyze:

-Eeee anlat bakalım hocam, yediğin içtiğin senin olsun, görüp duyduklarını bize anlat bakalım. Dinleyelim de biraz kulağımızın pası silinsin, dedi. Ben de:

-Ne anlatayım teyzeciğim. Gittik, dilimizin döndüğü kadar birkaç fıkra anlattık. Güzel bir düzenleme yapmışlar. Katılmaktan büyük bir onur duydum, dedim.

-Oralarda, ellere neler anlattın gari, dedi yaşlıca teyze.

Ben de sempozyumda anlattığım şu fıkrayı bir de yaşlı teyzeme anlattım:

-Adamın birisi beşinci kattan sokağa düşmüş. Görenler hemen koşup başına toplanmışlar “ne oldu” diye sormuşlar. Adam da, “Durun bakalım, ben de yeni geldim” demiş. Ben de bu fıkrayı anlattım, dedim.

Çaylarımızı yudumluyoruz. Yaşlı teyze bir süre sonra bu kez üzgün üzgün sordu:

-Eeee hocam o beşinci kattan düşen adam tanıdığın birisimiydi. Nasıl düştü garip kim bilir.

Ben bozuntuya vermedim. Sadece “değildi” dedim.

Biraz da köydeki muhtarın icraatlarından, yağmur yağmadığından, ekin ekme zamanının geldiğinden, eski yağmurların olmadığından, cavırların köydeki arazilere çok para verdiklerinden söz ettik. Narların çırpılıp kara ekşi yapılmasından, Margaz üzümlerinden yapılan pekmezin daha iyi olduğu üzerine konuştuk. Konuşulacak konu o kadar çoktu ki AB ye girmemiz konusuna bile değinemedik.

Bardaklarımıza çaylar ikinci kez doldurulurken yaşlı teyze gene başladı konuşmaya. Fıkradaki balkondan düşen adama kafayı takmıştı.

-Balkonun korkuluğu yok muymuş? Belki de karısı kakmıştır. Geçimleri iyi değilse. Biri de bensem, bu garı kısmına hiç güvenilmez zaten. Garı kısmı şeytanın art bacağıdır. Adam ölür galırsa ben olsam eveli gadının yakasına yapışırın.

Ben duymazcalandım. Konuyu eski anılara getirdim. Muar önünden askı tenekesiyle su getirdiğimizden, dökme suyla avlu suladığımızdan, çatmayla nasıl harman dövdüğümüzden söz ettim. O da kaynanasından çektiklerinden dem vurdu bir süre.

Kaynanasıyla aynı evde kalıyorlarmış. Ev dediğin de büyücük bir oda. Ortada bir ambar, ambarın bir tarafında kaynana, kayınbaba yatıyorlar öteki tarafında da yeni gelin olan teyzeyle kocası. Kocası kahveye çok düşkünmüş. Boş zamanlarının çoğunu kahvede geçirirmiş. Teyze de kocası Muradı çok ama çok severmiş. Bir gece Murat kahveden eve geç vakit dönmüş. Teyze de kapının arkasını sürgülemiş. Murat gelip kapıyı açamamış. Açması için eşine yalvarmış, ama nafile. Anası çoktan uyumuş. Sonra teyze “Ah Mıyadım (teyze biraz keke) ah, goyu sevilerin olmasa bu kapıyı açmazdım ama” deyip açmış kapıyı. Çaylar içilirken bu anı da anlatıldı. Hep beraber gülüştük.

Teyzenin yüzünü gene gamlı bir ifade aldı.

-Eeee hocafendi çok canım acıdı o balkondan düşen adama. Herhalde içkiliymiştir. Şimdi balkonların tabanını bodur galem yapıyorlar. Bu galem bodurlar (kalebodur) gaydırır adamı. Belki gaymıştır. Yok yok, ben bütün gabahatı garıda bulurun Adam beşinci kattan düşer de sağ kalır mı ?

Sonra eşim “hadi buyurun, meyvelerden de soyun” dedi de konuya bir daha nokta konulmuş oldu.

Geç vakit misafirleri uğurlarken yaşlı teyze “adam beşinci kattan nasıl düşer. Bu işte bir bokluk var mutlaka” diye mırıldanıyordu.

Biz köyde birkaç gün kaldıktan sonra Fethiye’ye geldik. On beş gün kadar sonra gene köye gittik. Arabadan indik inmedik, güzel teyzem bana tansiyonunu ölçtürmeye gelmiş.

Hoş geldi safa geldi. Gene kahırlandı:

-Epeydir gene görünmedinize gari. Eh ne desen siz şehir ayaklısınız. Ha hocam o senin beşinci kattan düştü dediğin adam iyi oldu mu, gurtuldu mu bari ?

Beni aldı bir kahkaha. Ama güzel teyzenin hayallerini yıkmak istemedim.

-Hiçbir şeycikler olmamış adama teyzeciğim. Hastaneden çıkmış bile, dedim.

-Allah el germiş, yaptıkları önüne gerilmiş, garının dediği değil Allah’ın dediği olmuş, dedi.

Yaşlı, sevimli teyzenin gözlerindeki o sevinçli ifadeyi bir görmeliydiniz.

 
Toplam blog
: 165
: 646
Kayıt tarihi
: 16.02.09
 
 

Recai Şahin: 1941 yılında Fethiye- İncirköy'de doğdum. İlkokul köyümde, ortaokulu Fethiye'de okud..