Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Temmuz '07

 
Kategori
Mizah
 

Fikriye

Fikriye
 

Fikriye, bilgi yerine şapşallığın, bilgi sahibi yerine şapşalların revaçta olduğu bu zamane dünyasında hala, bilgiye ve bilim adamına önem veren ve onları ciddiye alan nadir insanlardan sayılabilir.

Öğrenme isteği sonsuzdur. Bu sonsuz isteği destekleyecek akli yeterliliği tartışılabilirse de zamanının olmadığı tartışılmazdır.

Çünkü Fikriye, ilkokuldan sonra okumayıp geleneksel yapının, 'alın yazısı' haline getirdiği kurallar gereği evlenmiştir. Bu yüzden, zamanının bir kısmını ev işlerine ayırmak zorunda kalmıştır.

Geriye kalan kısmını ise kendi buluşu olan; hiç bir resmi, gayri resmi kurum ve kuruluşun; hiçbir özel ve tüzel kişiliğin; hiçbir aile ferdinin onaylamadığı, "ücretsiz iş takibi, karşılıksız yardım ve yedirip içirme" teşkilatına vakfetmiştir.

Kendisi, bu teşkilatın hem müdürü, hem müdür yardımcısı, hem muhasibi, hem aşçısı, hem çaycısıdır. Şirket merkezi oturdukları dairedir. Yani Fikriye'nin, sabahleyin kalkıp, işe gitme gibi bir derdi yoktur. Şimdiye kadar, "geç kaldığı"na dair bir olay kayıtlara geçmemiştir. İşte bu sebepledir ki Fikriye'nin, gerçekten istese de örgün eğitime katılması mümkün gözükmemektedir. Zaten o da kendini 'yaygın eğitime' göre programlamıştır ve çalışırken, bol bol tv. izlemektedir.

Fikriye, mahallenin "Marko Paşası" yani, 'mesele çözücüsü'dür. Sanki bu ülkede başbakan, bakanlar, vali, kaymakam, belediye başkanı veya muhtar yoktur. Yahut vardır da mahalleye gelip: "Aman Fikriye! Biz bu işlerin altından kalkamıyoruz. Sen bizim yerimize şu meselelere bir el atıver" diyerek, her işi ona havale etmişledir.

Ona göre her şeyin bir çaresi ve çözümü vardır. Çünkü memleketin büyükleri öyle söylemektedir. Mesela, bedenen yaşlanmış, fakat ruhen kendini hala yirmibeşinde hisseden bir büyük, "Demokrasilerde çare tükenmez" buyurmuştur. Biz de demokrasi ile yönetildiğimize göre, "her şeyin bir çözümü var" demektir.

Tabi bu arada, cümleyi kuran çare adamının, millete yaşattığı çaresizlikleri yok saymamız gerekiyor. Sonuç neyi gösterirse göstersin Fikriye, büyüklerine inanmakta ve onların sözlerinin doğruluğunu tasdik etmektedir.

Eğer demokrasi ülkenin dertlerini çözüyorsa, mahallenin dertlerini de çözecek demektir. O zaman parası olmayana para, kömürü olmayana kömür, kirasını veremeyene kira, aşı olmayana aş, işi olmayana iş, giyimi olmayana giyim temin edilebilir. Bu mümkündür. Mümkündür de, bunun için yeterli kaynağa ve bütçeye ihtiyaç vardır. İşte Fikriye'nin ve onun gibi düşünenlerin akıl erdiremedikleri, ülke büyüklerinin de akıl erdirdikleri halde; iktidardayken başka, muhalefetteyken başka yorumladıkları püf noktası burasıdır.

Fikriye'ye göre de, büyüklerimize göre de milleti mutlu etmenin çaresi vardır. Fikriye mahalleye odaklandığında, başka yerler kapsama alanı dışında kalmakta; dolayısı ile dünya ve ülke küçülmekte fakirler azalmakta, hizmet kolaylaşmakta ve masraf asgariye inmektedir. Büyüklerimiz de iktidardayken, olduğu şekliyle görmek zorunda kaldıkları ülkeyi, muhalefete düştüklerinde Fikriye gibi görmektedirler bu yüzden de, bol keseden atıp tutmaktadırlar.

Aslına bakarsanız, Fikriye'yi haklı gösterecek sebeplerin kendi içinde bir mantığı vardır. Çünkü o, bir biçimde her şeyi yetirmekte ve her yere yetişmektedir. Beylerin işte olduğu gündüz saatlerinde yemekler, kısırlar, dolmalar yapmaktadır. Öğleden sonra komşu hanımlar, akşam saatlerinde de komşu hanımların beyleri şirket merkezi olan konutu ziyaret ederek doyunabilmektedirler. Madem Fikriye'nin yaptıkları tüm ziyaretçilere yetmektedir. O zaman devletinkiler de yetebilir(dir).

Esasen burada bir sıkıntının olup olmadığını ailenin reisine sormak lazımdır. Çünkü parayı o kazanmakta, çalışma şartlarının zorluğuna o katlanmaktadır. Bu değirmenin suyunun ne şekilde temin edildiğini, taşın nasıl döndüğünü en iyi o bilmektedir. Un çuvalını omuzlayıp eve getirmek, ondan ekmek yapıp yemek kadar kolay mıdır? Fikriye de bütün kadınlar gibi, kazanmanın zorluklarını düşünmeden harcamanın keyfini sürdüğünden, fazla derin düşünmemekte ve her işe kolayından bakmaktadır.

O, İstanbul'da yaşamanın nimetlerinden (!) bol bol istifade etmektedir. Memleketinde hastalanıp tedavi için yola düşen bütün akrabalar ona uğramaktadır. Sınava girip okul kazanan, okulu bitirip iş arayan veya iş bulan, iş bulup evlenmek isteyen erkek ve kız bütün yeğenler, kendileri için bir çözüm bulununcaya kadar bir süre Fikriye'nin evinde konaklamaktadırlar.

Fikriye bütün bunlara ilaveten, tanıdığı kimsesiz yaşlılara; "kaymakamlıkla, muhtarlıkla, belediye ve sağlık ocağı ile olan işlerinde" meccanen hizmet sunmaktadır. Takipçisi olduğu meselelerin, yasal zemine oturup oturmamasının onun açısından önemi yoktur. Durum ne olursa olsun mutlaka bir sonuç alınmalıdır. İş, kuralına uymuyorsa, kitabına uydurulmalıdır. Biri "olmaz!" demişse, başka bir kuruma gidilmeledir. Hiçbir engel onu asla yıldıramaz(dır).

Bu arada, okutup iş sahibi yaptığı kızına ilaveten, okutup iş sahibi yapmak için yığınla dersane parası ödediği iknci bir kızı daha vardır. Bu ikinci kız, kime çektiyse bir ömür törpüsü, bir ayak direyicidir. Yani inattır. Ders çalışmaya karşı biraz isteksiz, hayata karşı biraz isyankar, biraz da dikbaşlıdır. Bu yüzden Fikriye'yi zorlamakta, zaman zaman çaresiz bırakmaktadır. Sınav sonuçları, üniversiteye girmesi için yeterli olursa, kaprislerinin biteceği, ailenin rahatlayacağı umulmaktadır.

İşte bu kadar meşguliyetin arasında Fikriye, bir yandan biçki dikiş kursuna gitmekte, diğer yandan Kur'an öğrenmeye çalışmaktadır. Seneye de diksiyon kursuna gidip, konuşmasını düzene sokmayı planlamaktadır. Eğer bir gün bir tv. veya radyo kanalında, 'spikeriniz Fikriye Altıntop' diye bir anons duyar ya da okursanız, onun bizim Fikriye olduğunu bilin. (1)

(1)- Şahmaran Hacamat (Portreler 4)

 
Toplam blog
: 462
: 707
Kayıt tarihi
: 28.04.07
 
 

Emekliyim. Herkes gibi benim de bir dünya görüşüm var. İnsanların farklı fikir ve inançlara sahip..