Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Ekim '09

 
Kategori
Dostluk
 

Fırat gibi aktı kocaömür

Fırat gibi aktı kocaömür
 

Mezopotamya Sürgünü


Hak vaki, vade tamam olup,
Abdulmelik Efendi hakkın rahmetine kavuşunca,
Mezopotamya Sürgünü süsledi tüm köşeleri.
Sağdan soldan,
Radikalden muhafazakâra,
Ulusalcıdan Laikçiye kadar.
Birçok köşeden methiyeler düzülüveriyor nedense.
Dün İngiliz ajanının torunu olan Kürt Beyi Abdulmelik Efendi,
Bugün onurlu bir şahsiyet oluvermiş çoğu aydın köşelerde.
Dün isyancı torunu, bugün kıyamcının onurlu varisi olarak göklere çıkarılmakta.
Dün sürgündeki asi, bugün öz yurdunda onur mücadelesi veren hoşgörü timsali.
Ve dün bölücü ayrılıkçı Abdulmelik Fırat,
Bugün Türk Kürt Kardeşliğin mümtaz savunucusu, mimarı oluveriyor.
Dünkü yanlışların bugün doğrularla süslenmesi için Abdulmelik Efendinin ölmesi mi gerekiyordu dersiniz?
Tıpkı Abdülmelik Efendiden iki üç gün önce hakkın rahmetine kavuşan Abdülhamit Han’ın torunu Ertuğrul Osman Efendi gibi.
Son Osmanlı..
Ecdadımızın sonuncusu süslemekteydi gazete köşelerini.
Ya Isparta’nın ihtiyarı gibi “dün dündür” deyip yapılanlara derin çizikler çekip rahatlayacağız.
Veya Başbakanın “Kürt açılımı” ve “Demokratik Açılım”ın getirisi deyip kabulleneceğiz olup biteni.
İyisi mi onun ve şahsında tüm ailesine reva görülenleri Allah’a havale edip, onu dualarla uğurlayacağız.

Zira o Abdulmelik Fırat Efendi ki;
Özgür fırat’ın bal akan oluğu,
İlim irfan meclislerin mütevazı gülü,
Mezopotamya sürgünü,
Çok zor zamanların barış sembolüydü.
Fırat gibi aktı koca ömrü Abdulmelik Fırat’ın.
Daha gözlerini açtığında sürgündeydi.
Ölümüne kadar da sürgün yemiş gibi yaşamaya devam etti.
Şeyh Said’in kızının çocuğu olmak onun isteği değildi,
Ama Şeyh Said’in torunu olma onurunu ve mutluluğunu hayatı boyunca onurla ve gururla taşıdı.
Kimin oğlu, kimden doğduğuyla hiç ilgilenilmedi.
Suçlu olması, suç işlemesi gerekmiyordu.
Zira kıyamıyla müsemma Şeyh Said’in torunu olmasıydı önemli olan.
Şeyh Said’in tornu olmaktan büyük suç mu vardı bu ülkede.

“Multiple Myelom” adlı musibetle mücadelesine böbrek yetmezliği eklenince yorgun ve çilekeş vücudu daha fazla direnememiş olmalı.
Ki 75 yıllık çileli ve cefakâr bir ömür, eylül sonunda solup sonlandı.
Solan ve mekân değiştiren belki nazik ve bir o kadar da hırpalanan vücudu olabilir.
Ama hayalleri, idealleri, gelecek kaygıları mayıs ayında filizlenip baş gösterecektir.
Mazlumların tiz sesi olmayı başarmış,
Bir dönemin idam edilmişlerin varislerine çektirilenlerin başkahramanıydı.
Akil adamı, Kanaat önderiydi.

İnsan hakları ve hukukun üstünlüğü kavramları ölünceye kadar savunduğu tek şiardı.
Geçmişindeki kırmızı damgalar hep onu suçlu sandalyesine oturtsa da,
O birlik ve beraberlikten, kardeşçe yaşamaktan ödün vermedi.
Türk Kürt kardeşliği tezi, diyalog ve hoşgörüsüyle o bütün dönemlerin Kürt Beyidir.
Medrese kültürünü çağ ilmiyle bütünleştiren soylu bir Mezopotamya Sürgünüdür.
İslam âleminin dillerini de Batı âleminin dillerini de bilmek ona sağladığı kültür zenginliğiydi.
17 yıllık mahpus hayatını Medrese-i Yusufiye olarak tanımlayan çağdaş sürecin bilge soylusudur Abdulmelik Fırat.

Daha iki yaşındayken mahkûm edilmekte sürgün hayatına.
Hasret ve ıztırap kokan hayat daha o saatte başlar onun için.
Seneler seneleri kovalar ana ocağından uzak.
17 yıllık kendi tabiriyle Medrese-i Yusufiye hayatı onun dönüm noktası olur.
Ölümle, idamla yargılanır ki, insaf dile gelip hapis cezasıyla yer değiştirir.
Dik ve vakur duruşuyla tam bir bey olarak gelişir ve yaşını da büyüterek Menderesin Demokrat’ından meclise gidiverir.
Bir gün Meclis koridorundaki masaların birinde arkadaşlarıyla Satranç oynarken İsmet İnönü ile karşılaşır.
İsmet Paşa Abdulmelik Efendinin Satrançtaki ustalığını hayranlıkla izlerken sorar?
-Kimden ve nerede öğrendin bu oyunu?
Abdulmelik Efendi tüm yaşanmışlıkları sinema şeridi gibi hayal edip cevap verir?
-Sayenizde öğrendim..
İsmet İnönü:
-Nasıl yani?
Abdulmelik Efendi:
- Dedemin idamıyla başlayan sürgün hayatımızda dışarı çıkmamız yasaklanmıştı. Ve biz boş zamanlarımızı değerlendirmek ve vakit doldurmak için bu oyunu oynardık.
İsmet İnönü:
- Kim senin deden?
Abdulmelik Efendi:
-Şeyh Said Efendi, diye cevap verince İnönü donar kalır meclis koridorunun orta yerinde.

TV kumandası elimde zaplıyorum bir elin parmak sayısı kadar TV kanallarını.
Doksanlı yılların ortaları olmalıydı.
Abdulmelik Efendi yine bir adliye koridorundan kendisine uzatılan mikrofonlara ürperten gerçekleri haykırıyor.
Size kısırlaştırılan iğneler yapıldığı doğru mu?
Elektrikğe verildiğiniz doğru mu?
Zehirlendiğiniz söyleniyor.
Ne dersiniz?
Sorularını yanıtlarken adeta bir bey soyunun nasıl kurutulduğunu bütün çıplaklığıyla anlatıyordu.
Soyunun devamını sağlamak mıydı gayem bilmiyorum ama o saatlerde doğan yeğenime Melik Fırat ismini neden verdiğime bugün seviniyorum.
Tatlı bir duygu sarmış her yerimi.
Zira Abdulmelik Efendi ile ortak çok noktamız vardı.
Molla Mahmut dedem de aynı zamanlarda idam edilmiş.
Dedemden dolayı devletin soğuk yüzüyle tanışıklığım olmamış.
Ne sürgüne yollandık.
Ne de soyumuzun ürememesi için iğne yapıldı.
Bu ülkede yaşayan vatandaşlarımızın hakların tümüne sahip olduk.
Bu anlamda biz çok şanlıydık.

Onurlu ama çileli bir mücadele sonunda Hakkın Rahmetine kavuşan yüce Şeyh.
Ölümünle güzelleşen, anlam kazanan Gazete köşeleri,
Değer veremedikleri 75 yıllık onurlu mücadelene,
Ölümünden sonra vermektedirler.
Hayatayken verdiğin mücadele, ölümünle de hızlanmaktadır.
Umarım bu hayat felsefenin ve fikir ve iddiallerin yeşermesine vesile olacaktır.
Çok istediğin barış ve kardeşliği göremedin belki ama,
Fikir mirasını paylaşan milyonlar bu günü göreceklerdir.
Mekanın cennet olsun.
Ruhun şad olsun Şeyh Abdulmelik Efendi…

Saygılarımla…

http://www.servetbeki.com/

 
Toplam blog
: 77
: 765
Kayıt tarihi
: 03.05.09
 
 

1968 Bingöl Merkez Ilıcalar Içpınar Köyünde doğdu. Aslen Bingöl Merkez Çukurca köyündendir. İlk v..