Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '07

 
Kategori
Anılar
 

Fırtınanın gözünden yazılan mektuplar...

Fırtınanın gözünden yazılan mektuplar...
 

Takvim yapraklarındaki sayılar önce bir bir büyüyorlar. Bir süreliğine böyle devam ediyor...
Sonra tekrar başlıyorlar döngü...Silbaştan yine, yeniden küçükten büyüğe...
Böylelikle süreğen biçimde yaşanıyor zaman...Günler, aylar ve yıllar...Hepsi bir bir, adına "zaman" dediğimiz ihtiyar değirmenci tarafından öğütülürken özenle; onun kronometresi hiç şaşmıyor, tik takları bir an için aksamıyor...

Bazen sebepe ihtiyaç duymadan, bize göre harika geçerken bu zaman denen kavram; bazen kırgın ve içe dönük bir sabaha uyanıyor insan: "Bir önceki gün" adını verdiğimiz ama aslında var olmayan o sanal kavramın etkisinde başlanıyor yeni güne de o zaman....

Yada gelip gelmeyeceği, gelse de bizim içinde olup olmayacağımız bile belli olmayan bir "yarın" için, kaygılanarak asıl olan tek zamanı yani "an" ı ihmal ediyor insan...

Ama bilerek ama bilmeden...
Ama farkındalıkla ama çalakalem, yaşanıyor zamanda tüm olan biten..

Bazen mektuplar yazarım kendime, kendimden..
Fırtınanın ortasında ki o kör noktada demiralıp yaparım birde bunu...
İlginçtir bakın o nokta: Kusursuz fırtına ( The Perfect storm) adlı filmi izleyen ve hatırlayanlarınız bilir:
Devasa 35 m yüksekliğinde dalgalar ve korkunç, karanlık, paramparça bir gök...
Kısacası delice bir fırtına yaşanmaktadır denizin ortasında... Üç fırtınanın birleşmesidir buna neden olan; aynısıydı o sırada benim hayatımda da olan...

İşte tam da bunların ortasında bir kör nokta vardır. Oraya "fırtınanın gözü" denir.
Eğer oraya varmayı başarabilir de, sığınabilirseniz o alana; bu kıyamet yerinin içinden geçip, fırtınanın tam da ortasına varabilirseniz; işte bu fırtınayıda orada atlatma şansınız başgösterir.

Orası öyle bir sukunet noktasıdır ki; değil dışarıdaki fırtınayla en ufak bir alakası olması, hiç bir yerde budenli huzurlu, sakin ve durağan bir yer bulamassınız aslında...Gariptir işte doğa da, tıpkı yaşamın kendisi gibi...

Böyle bir fırtınanın bir benzerini yaşadığım zamanlarda; o sukunet noktasınına varmayı başarıpta sonrasında da kendime yazdığım bir mektubu buldum.. Ve işin doğrusu şaşırarak okudum. Çünkü; o tarihlerde yaşıyor olduklarımı anımsadım ve yazdıklarımdaki soğukkanlılığa kendim bile inanamadım..onlar birebir yaşanmışlığın aynası olan tespitlerdi ve o sırada fırtına halen devam etmekteydi. Sanırım o sukunet noktası, gerçekten korunaklıydı...

Ve bir defa daha mutlu oldum...
Fırtına yaşanırken, o dingin alana varabilmeme izin verildiği için...
O noktada ki dinginliğe parelel enerji düzlemine gelmeyi beceripte, fark etmem gerekenleri olan bitene rağmen algılayabildiğim için...
Algıladıklarımı, akabinde hayatıma da katabildiğim için...
Aldıklarımı, kendimin ve bütünün hayrına kullanmama müsade edildiği için; şükrettim...

Şimdi de, onları buradan sizlerle de paylaşmayı istedim...
İşte benden bana; fırtınanın gözünden yazılan o mektuplar dan birisi burada :

*Hayatını ellerine emanet edebileceğin kimseyi arama, onu kendi ellerine al.

*Yaşamında dostların olsun, ama kararlarında sadece kendine güven.

*Sırtını dayacağın bir duvar arayışındaysan, bulursun. Ama bil ki ; seni taşıyacak o duvara da, bir süre sonra ağır geleceksin.

*Bedava yemek yoktur, olsa olsa faturayı hemen ödemeyeceğin bir yemek yemişsindir. Fakat, geciken faturanı eninde sonunda faiziyle ödersin.

*Hiç bir şey karşılıksız kalmaz. Yaptığın iyilikte, kötülükte. Olsa olsa sen bedelini öderken, ödediğinin neyin hak edişi olduğunu bilmiyor olabilirsin.

*Yergiye kayıtsız kalabilmek, farkındalıkta bir adımdır, bu doğru.. Fakat bundan ayaklarının yere tam bastığı anlamını da, çıkaramamalısın. Övgüye de kayıtsız kalabildiğin o gün, geldiğindeyse; minik bir adım attım diyebilirsin.

*Zihnin yoluyla ulaştığın hiç bir bilgi, onu hayatına alana kadar işine yaramayacaktır. Eğer o sana "içsel bilgi" olarak ulaştıysa, o andan itibaren zaten uyguluyorsundur da.

*Bir tek kişiyi asla aldatma ve o bir kişiye verecek hesabın her zaman olsun. Ve o sadece aynadan sana bakan bir çift gözün sahibi olsun.

*Hiç bir şeyin sonsuza kadar kalıcı olmadığını bil. Neşenin de, hüzünün de, acının da mutluluğun da...
Ve bunları bilirken; bu duygulardan herhangibi birini deneyimlediğin o hal durumunu, sonuna kadar ve doyunca deneyimlemektende kaçınma. Nasıl olsa değişecekler.

*Geçmiş deneyimlerininden pay çıkar. Ama bunu yaparken yaşadığın olaylardaki kendi katkı payını da dürüst bir şekilde hesap etmeyi ihmal etme.

*Yaşadığın deneyimlerinin, seni hayata karşı önyargılı yapmamasına asla izin verme.

*Yaşamaya çalışma sadece ve gerçekten: YAŞA...

Sevgi ve ışıkla,
Ayna


 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..