Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '14

 
Kategori
İnançlar
 

Fıtrat

Fıtrat
 

Swadharma


“Allah kimi ne için yarattıysa, mutlaka onu o iş için yaşatır” – Faruk Dilaver

Maalesef üzücü bir şekilde “fıtrat” son günlerin favori kelimelerinden birisi haline geldi. Böyle anlamlı bir kelime bir anda anlamını kaybeder oldu. Nedir bu fıtrat dedikleri, ne değildir; biraz dilimiz döndüğünce irdelemeye çalışalım...

Wikipedia’ya baktığımızda şu açıklamaları görüyoruz...

Fıtrat, İslam dininde bir kavram, özellikle tasavvufta önemli bir yer tutar.

Bir şeyi başlangıcında yarmak, kazmak anlamına gelen ve “fatr” kökünden türemiş olan fıtrat kelimesi, “ilk yaratılış” manasına gelir. Yani, mutlak yokluğun yarılarak, içinden varlığın çıkmasıdır. Fıtrat, bu yarma sonucu ortaya çıkan ilk varlık halidir. İbn Manzur, Lisânü'l-Arab adlı eserinde “fıtrat”ı şöyle tanımlar: Yaratılış, yapı, karakter, tabiat, mizaç, Peygamberlerin sünneti, Kâlb-i selim, adetullahtır.

Ayrıca hilkat, tabii eğilim, hazır olmak, huy, cibilliyet, içgüdü, istidât gibi manalara da gelir. Terim olarak fıtrat: "Allah Teâlâ'nın mahlûkatını kendisini bilip tanıyacak ve idrak edecek bir hal, bir kabiliyet üzere yaratmasıdır." Muhyiddin İbn Arabi ise “fıtrat” sözcüğüne "bir şey üzerine yaratılmak" mânâsı vermektedir. “Fıtrilik” fıtrat kelimesinden türetilmiştir ve fıtrata yani yaradılış maksadına uygun olan anlamına gelmektedir.

Evet...

Doğum ve ölüm aslında aynı ailenin iki çocuğu gibi. Doğum ve ölüm birbirini tamamlıyor. Tarihte uzun bir zaman kendini evrenin merkezine koyan insanın ömrü bu 2 evrensel gerçeğin arasında geçen o kısacık zaman. Hinduizm’de “Brahma’nın Gecesi ve Gündüzü” kavramıyla da anlatıldığı gibi üst varoluş planlarındaki bir göz açıp kapama süresi, bizim var oluş planımızda yüzlerce yıl demek olabilir.

İnsan bir ayağı gökte, bir ayağı yerde olan bir mana çocuğudur. Allah’ın isimleri var olan her mahlukatta ve varlıkta tecelli eder. Sanmayalım ki bu isimler sadece insanlarda tecelli eder. Bir güzel şık kıyafet, güneşin o sıcak parıldaması, yağmur damlalarının ahengi, bir kar tanesinin güzelliği, güneş etrafında dönmekte olan gezegenlerin Pisagor’un 2500 yıl önce öngördüğü  gibi ama sadece yakın zamanda sadece özel cihazlarla algılanabilen o eşsiz uğultusu... Her şey Allah’ın çokluktaki teklik (e pluribus unum) vesilesiyle O’nun bakan gözlere farklı görünen tezahürleridir. Ancak gören kalpler bilirler ki her şey tektir ve birdir. Buna da vahdet-i vücut diyoruz.

İşte böyle bir alemde “bilinmekliğimi istedim” diyen Allah, varoluşu başlatmış ve her yaradılana bir görev vermiştir. Hinduizm’de Dharma evrensel adalettir, düzenleyici sistemdir ve her yaratılmış varlığın kendine ait bir amacı, “Swadharma”sı vardır. Hepsi kozmosun eşsiz döngüsünde belli bir amaç ile belli bir görev ile belli bir zamanda varolur ve giderler, aynı bir anda parıldayan kibrit çöpünün yanması ve bitmesi gibi.

Bu varoluş Tanrı suretinde yaratılan insana geldiğimizde ise anne karnındaki cenin ile ruhun evliliği sonucu meydana gelen doğum ile başlar. O minik insan belli bir kaderi plan ile dünya hayatına doğar.  “Kader ve Hür İrade” adlı yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Ama özetle, kader demek sıfır cüz’i irade demek değildir. Kader o insanın hayat amacını gerçekleştirrmesi için alması gereken derslerin bir toplamıdır, ancak Roma’ya çıkan yollar farklıdır ve yolları bir yere kadar seçmek için seçim hakkı da vardır.

Belki bir Kral olacaktır, belki de bir dilenci. Belki gününü gün eden bir gezgin, belki de toplumları fikirleriyle arkasından sürükleyen bir filozof. Onu sadece Allah bilir. Bu minik insan ise o hayat diliminde kendisine biçilen kaderi gerçekleştirmek için bu kadere, göreve, Swadharma’ya uygun bir fiziksel yapı/genetik miras ve mizaç ile dünyaya gelir. Bu da fıtrattır.

Matrix’ten kaçabilirsin” adlı yazımda bahsettiğim gibi modern psikoloji bir insanın davranışlarının üçte birinin fıtrat (genetik miras+mizaç) geri kalan üçte ikisinin ise çevresel koşullar ve aile ile şekillenen kişilik olduğunu söylüyor. Ve insan kaderini yaşayacağı kişiliğini şekillendirecek aile ve ortama doğar.

Bazı insanlar muazzam bir fiziksel güç ile Samson veya Herkül gibi bir yapıya sahip olurken, bazıları da hastalıktan kurtulamayan cılız bir yapıya sahip olabilir. Ancak her insan kendi yapısı, mizacı ve kaderinin imkan tanıdığı kadarından sorumludur. Herkes kendi doğasını gerçekleştirmekten sorumludur. Ancak kimsenin fıtratına yorum yapma hakkımız yoktur, zira onu sadece Allah bilir. Ve kimsenin fıtratını da eleştirmek ya da yargılamak haşa hadimize değil. Önemli olan kişilerin yaratılışını, mizacını, fıtratını anlamak ve ona uygun davranmak, empati kurmak. Yani değiştirmek değil, kabul etmektir bize düşen. Reddetmek değil, anlamaya çalışmaktır elimizden geldiğince.

Fıtrat bize çizilen çerçevedir, bize verilen imkanlardır. Nasıl bir binek araçtan bir yarış arabası performansı beklenemezse, nasıl bir aslandan bir kuzu gibi davranması beklenemezse, nasıl kadın kendi doğasına erkek kendi doğasına uygun yaşayacaksa, kimseden de fıtratının dışına çıkması beklenemez.

Dilerim herkes kendine AYNA tutar, kendi hayat amacını, güçlü ve gelişime açık yönlerini akıl, mantık ve güzellik ile keşfeder ve kendini gerçekleştirmek, hizmet etmek için adım atar.

Sevgiler,

Kenan

 

https://twitter.com/Naacel

https://www.facebook.com/public/Kenan-Kolday

http://naacel.blogspot.co.uk/

http://www.felsefetasi.org/author/kenan-kolday/

 

Önerilen yazılar

Kader ve Hür İrade adlı yazı http://blog.milliyet.com.tr/kader-ve-hur-irade/Blog/?BlogNo=432204

Matrix’ten Kaçabilirsin http://blog.milliyet.com.tr/matrix-ten-kacabilirsin/Blog/?BlogNo=430045

 

 

 
Toplam blog
: 245
: 1347
Kayıt tarihi
: 29.10.12
 
 

Çocukluğumdan beri kendimden büyük bir şeyleri arayıp durdum. Ve 1999 yılında yaşadığım şoklar il..